Galatasaray ne yapmalı?

A -
A +

Vuralım abalıya!.. Yıllardır "içlerimizde biriken tortuların ortaya dökülmesi için" fırsat bu fırsat!.. Bir zamanlar "Biz eleştiriyoruz" diye "Bize savaş açanlar ve yazmadıklarını, söylemediklerini bırakmayanlar" bile Fatih Terim için "öyle şeyler yazıp çiziyorlar ve söylüyorlar" ki, tüylerim diken diken!.. Ama ortada bir gerçek var; "işin bu noktaya gelmesinde" baş sorumlu Fatih Terim... Baş sorumlu Özhan Canaydın... Baş sorumlu Ali Dürüst!... Neden? Bu soruya cevap olarak "bin tane olay, bin tane sebep yazılabilir"; amma... "Asıl" sebep bambaşka!.. "Bu üçlü", medyaya da, gazetecilere de, spor yazarlarına da, futbol yorumcularına da, kamuoyuna da, Galatasaraylılar'a da "çok antipatik gelmeye başladı!." Yüzleri gülmüyor!.. Herkese tepeden bakıyorlar!.. Hep "başkalarını suçlamayı" âdet hâline getirdiler!.. İşte tablo: Başkan... Gazetecilerin, spor yazarlarının önünde sanki kafasının içine 3-4 cümlelik bir teyp bantı konmuş bir robot gibi oluyor ve konuşuyor... Gülmeyen yüzü, kıpırdamayan yüz hatları ile "hep aynı cümleleri" tekrarlıyor ve çekip gidiyor!.. Spor yazarlarının Florya tesislerinde uğradığı kötü muamele ve haksızlıklara dönüp bakmıyor bile... Adeta "oh" olsun diyor... Başkan Yardımcısı... Her gün "eski sempatisini kaybetmek için" yarışıyor; galiba "Galatasaray'da başkan adayı olmanın yolunun, gülmeyen bir yüz, herkese tepeden bakan bir tavır ve devamlı spor medyasını eleştirmekten" geçtiğini sanıyor!.. Başkanı ile "antipatik", Hocası ile "agresif" olma yolunda yarışıyor!. Hoca... En ufak eleştiride, kıyameti koparıyor... Diş gıcırdatmalar... "Lâv dolu" bakışlarla süzmeler... Kinayeli sözler... Terslemeler... Maç sonralarında nihayet "adam gibi" röportajlar yapmasını bilen bir genç gazeteciyi fırçalamalar ve ortada bırakıp gitmeler... Basın toplantısında gazetecilere "gazetecilik öğretmeye" kalkışmalar... Üstelik gazeteciliğin "g'sini bile" bilmeden, "çok yanlış, çok hatalı" bir bakış açısıyla ders vermeler... İpin ucu iyice kaçtı; ne demek "İstemediğinizi bilsem, her maçta oynatırdım" sözü? Ne zamandan beri Galatasaray takımında bir oyuncu "gazetecilere inat oynatılır hale geldi?" Bu söz, bu tutum Galatasaray'a yakışıyor mu, Terim'e yakışıyor mu? Bu halet-i ruhiyedeki bir insanın, Galatasaray futbol takımını düzlüğe çıkarması mümkün mü? Medya seni "dünyanın en büyük teknik adamı" ilân eder ve "İmparator" diye destanlar yazarken iyi idi de, şimdi "Tamas niye takıma kondu" diye sorduğunda mı "Bu işten anlamaz, hiçbir şeyi bilmez" oldu? İşte, Galatasaray bugün "Türkiye'nin her tarafında sempatisini hızla kaybetmeye başlamış" ise, spor medyası olayların ve işin "iç yüzünü araştırmadan" her fırsatı Galatasaray'ı "eleştirmek" ve hatta ondan da ötesi "Galatasaray'ı yerden yere vurmak" için kullanır hale gelmişse, Canaydın'ın da, Dürüst'ün de, Terim'in de "aynaya bakmaları" ve "bu kötü görüntüyü ortadan kaldırmak için" derhal harekete geçmeleri gerekir!. Bu üçlü, medyaya karşı da, kamuoyuna karşı da, Galatasaraylılar'a karşı da "derhal değişmelidirler!." "Değişemiyorlarsa", Galatasaray'a "daha fazla zarar vermeden" geriye çekilmeli, "Galatasaray'ın sempatik yüzünü ortaya çıkaracak" bir yönetici, bir menajer bularak, onu öne sürmelidirler!. Hem de derhal!.. Abdürrahim Albayrak'ı eleştiriyor ve kızıyorduk; meğer ne kadar önemli bir konumu varmış!.. Hem dışa karşı.. Hem de içte, futbol takımına ve oyunculara karşı!.. İşte onun gibi ya da onun yaptığı görevi Galatasaray'a yakışacak şekilde yapacak bir adam... Bir yönetici... Bir menajer... Bir ağabey... Hem spor yazarlarına, hem futbolculara ağabey... arkadaş... dost... dert ortağı... problem çözen... gönül alan... "Gene" yazıyorum; ben Galatasaray adına utandım: Adanaspor maçını bir lokalde 5 arkadaş beraber izledik, bizden başka kafasını çevirip Galatasaray'ı seyreden, TV ekranına bakan yoktu!. Herkes kendi aleminde... Galatasaray umurlarında değil... Okey... Briç... Sohbet onlar için daha önemli; çok değil, 4-5 maç öncesine kadar böyle mi idi? Galatasaray "nereden nereye" geldi, getirildi? Sebep ortada: Galatasaray hızla sempati kaybediyor, itibar kaybediyor, kulüp olarak da, takım olarak da, futbol olarak da küçülüyor, küçültülüyor!. Canaydın... Dürüst... Terim... Ve arkadaşları... Ya işinizi "doğru dürüst yapın..." Ya da... "Doğru dürüst" yapın; bunun başka çaresi yok!.. Ersin Düzen'i kutluyorum!.. Star TV'de, maç sonralarında "röportaj yapan" genç meslektaşım, genç kardeşim Ersin Düzen'e alkış tutmak, onu kutlamak görevim... Bir defa, "bu işin nasıl yapılacağını, nasıl yapılması gerektiğini" dostuna, düşmanına, aynı işi yapan meslektaşlarına çok iyi gösteriyor!. Çanak sorular, klasik ve beylik sorular yok.. Hem gazetecilik yapıyor, hem de "gerek tribünde, gerek ekran başında oturanların nabzını iyi tuttuğunu gösteren" sorular soruyor!. "Tamas" sorusu da bunun son örneği idi!. Terim gibi "tecrübeli bir kurdu", yüz binlerce gözün önünde tek kelime ile "mat etti ve satranç tahtasından kaçırttı!." Üstelik "son derece terbiyeli", son derece "efendi" bir tavır ve üslûp içinde!.. Tekrar kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum!. Bu arada, Terim'e de bir tavsiyem var: Dünyanın her yerinde "spor yazarının ve futbol yorumcusunun görevi", sahada gördüğü "yanlışları, hataları, günahları da, doğruları, güzellikleri ve sevapları da, okuyucusuna, seyircisine aktarmaktır." Bunu yaparken, "kendi görüşlerini de sözlerine, yazılarına katar" ve gerektiğinde eleştirir!. Medya sahipleri de onlara "bu görevi yerine getirsinler" diye para verir!. Ama, kulüpler teknik direktörlerine "gazetecilere gazetecilik öğretsinler" diye para vermezler; gazetecilere "İstemediğinizi bilseydim falanca futbolcuyu hep oynatırdım" desin diye para ödenmezler; kulüp yönetimleri teknik adamlara "takımlarını sahada iyi futbol oynatsınlar ve iyi sonuçlar alsınlar" diye para öderler; fark burada!.. Elbette "Terim" olarak "spor medyasını eleştirme hakkın vardır"; ama "gazetecilik dersi verme hakkın yoktur" ve olamaz!.. Bırak, yorumcular, gazeteciler kendi işlerini yapsınlar, sen de kendi işini yap!.. Gazetecileri "düşman görmek yerine", onların da birer insan olduğunu düşün ve ona göre hareket et; onları karşına almak için değil yanına almak için çaba harca; sevimli ol, sempatik ol, sevgi dolu ol!.. Öncelikle de çık Ersin Düzen'i yanaklarından öp, Star TV'den ve TV başında o görüntüyü izleyen yüz binlerce futbolseverden özür dile!.. Bilmem haksız mıyım? Trabzon'da kaos!.. "Ümitlerim hep kırıldı, ağlarım ben hâlime!.." İşte, mevsim başında "ligdeki favorim olan" Trabzonspor'un bugün geldiği nokta!.. Özkan Sümer'in istifasıyla başlayan çözülme, kongre öncesi "parçalanmış" bir kulis tablosu ile devam ediyor!. Geçen kongre öncesi "bir bölen" olarak ortaya çıkan Ahmet Ağaoğlu, bu defa "karşısına bölenlerin çıkmasından ya da çıkarılmasından" şikâyetçi.. Eee... Etme bulma dünyası bu.. Camiada istifa etmesine rağmen hâlâ "doğruyu gören ve söyleyen" bir Özkan Sümer var; "Kongreye tek liste ile gidilmeli, güçler bölünmemeli!." Görünen o ki, kim kazanırsa kazansın, "birlik ve beraberlik sağlanamayacak" ve Trabzonspor yönetimi gene baştan "topal ördek" olacak!. Yönetim kaosunun yanında, bir de "Samet Aybaba krizi" var! Aybaba, kendisine hiç yakıştıramadığım işler yapıyor, sözler söylüyor!. Kulaklara fısıldanan "çirkin iddialara adeta çanak tutuyor!." "Arkadan konuşmak gibi" bir insana, hele hele ona hiç yakışmayacak bir çizgiye oturması çok üzücü!.. Anlı-şanlı Hocamız'ın, eğer "Sümer'in yaptığı yanlışlar varsa" ve bunları o günlerde "o başkan" diye sineye çekmişse, şimdi de "susması" ve Aybaba'nın kariyerinin, kişiliğinin göğsüne "o günlerde goygoycu, bugünlerde hoy hoycu yaftasını asmaması" gerekmez mi? Böyle yapınca da, bugün "hiç birine inanmadığım" Aybaba-Ağaoğlu ilişkileri ile ilgili yakışıksız dedikodulara "bazı insanlar" inanırlarsa, haksız mı olurlar? Bence, artık Trabzon'da "Aybaba dikişi" tutmaz!. Zira kopmuş iplikle, ne kadar düğümlerseniz düğümleyin, gömlek dikilmez!. "İnanmanın, azmetmenin, çalışmanın, hatalarından ders almanın ve tekrarlamamanın" insanları nereden alıp, nereye götürdüğünün son ve en iyi örneklerinden biri Hakan Şükür!.. Üstelik, çelmelemek ve onu yok etmek için ellerinden geleni artlarına koymayanların olmasına rağmen!.. Giderek güçleniyor, giderek büyüyor ve giderek "eski" ama hatalarından arınmış, olgunlaşmış "Hakan Şükür" olma yolunda büyük mesafe alıyor!. Galatasaray'da "Fatih Terim'i sevmeyen ve istemeyen", bunu orada burada, ona buna "sızlanarak söyleyen" futbolcular var!. Galatasaray'da "tatlı geceleri ve gündüzleri, futbol kariyerlerine tercih eden" güçsüz, sık sık sakatlanan, bir türlü iyileşmeyen, form tutamayan, her maç daha kötü oynayan futbolcular var!. Galatasaray'da, Galatasaray'a yakışmayan işler yapan, gruplaşan, birbirinin kuyusunu kazan futbolcular var!.. Onların içinde "pırıl pırıl" parlayanların sayısı o kadar az ki... Bunların içinde ve başında Hakan Şükür geliyor!. Her maç daha güçlü ve daha iyi oynuyor; gol atıyor, attırıyor!.. İngilizler korksun!.. "Hakan fobileri olanlar" da çatlasın!.. Koca İzmir'in hepsi birer "tarih olan" anlı-şanlı kulüplerinin ve o kulüplerin futbol takımlarının hâline bakınız!.. İkinci ligin dibinde "düşmemeye oynuyorlar!." "Kafalar değişmedikçe" hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; bugün olmazsa yarın düşecekler, daha da düşecekler ve "amatör kümelere dönecekler!." Yazık!.. "Küçük olsun, benim olsun" kafası, Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçının "brüt 60 bin seyirci önünde oynadığı" Atatürk Stadı'na "6 bin kişi toplayamıyor"; bu takımlar, bu kulüpler yaşar mı? "Fanatizm" akılsızlığının, "çağdaş futbol ve çağdaş kulüp" mantığının önünü kesmesi, İzmir'i bitirdi!. İzmir takımlarının taraftarlarının, "kulüp sevgisini ve bağımlılığını" sadece ve sadece "birbirine küfür ve birbiriyle kavga etme" zannetmeleri ve yönetimlerin de kendilerini bu havaya kaptırmaları, "iddialı" takımların yerini "sürünen takımların almasına" yol açtı!. Erozyon devam ediyor; kulüpler parasızlığın, borç yükünün altında eziliyor!. Aslında İzmir'de "takımlar değil, yönetimler küme düştü ve düşmeye devam edecek!." Bu yönetimlerle, bu kafalarla "acı son" belli ve görünüyor!. İzmir'de bir "önder" de çıkıp, bu "küçük" kafalılara doğruyu gösterip, "birleşmenin şart olduğunu" anlatmıyor; "birlikten doğacak gücün yolunu" açmıyor!. Yazık!.. Hem de bin kere yazık; koca İzmir'e yazık!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.