Başkan ve yöneticileri koca Galatasaray'ı "borç batağına batırdıkça", sarı-kırmızılı kulübün sözlüğünde "vefa" kelimesi silinmeye başladı!.. Yani, "Vefa silinmesi" Faruk Süren ve yönetimi ile başladı, Mehmet Cansun ve yönetimi ile devam etti, şimdi Özhan Canaydın ve yönetimi ile zirveye vurdu!.. "İtalya'ya transfer oyununda", kendilerine atılan "profesyonel çalımı" bir türlü kamuoyuna anlatamayan Emre ve Okan'ın "hain" ilân edilmeleri ile başlamıştı, "Türk Sporu'na, Türk Futbolu'na tarihinin en büyük başarısını getiren" futbolculara indirilen "vefasızlık" yumrukları!.. Sonra sıraya Arif ile Hakan Ünsal alındı!.. Sonra Hagi, Popescu ve Taffarel!.. Sonrasında, "kaptan" Bülent!.. Sonra, "sessiz sedasız" gidenler!.. Son örnek Ergün!.. Şimdi sırada Hakan Şükür var, Hasan Şaş var!.. Daha "varlarken" yok etmek için, onlara karşı, "içerden - dışardan" tam bir saldırı kampanyası başlatıldı; "dışarıdan açık - içeriden gizli" yürütülüyor!.. Hadi, "dışardan" olanları anlayabiliyorum; "Galatasaray'a kazandırdıkları büyük başarı yüzünden" rakiplerde onlara karşı hâlâ "kıskançlık krizlerinin devam etmesi" normal olabilir!.. Ama, "içerdekileri" anlamak mümkün değil!.. Sahnelenen "çirkin" senaryolara karşı susup oturan, hatta bazen "perde arkasından teşvik eden" başkanları, senaryoları bizzat yazan "bazı" yöneticileri, bu senaryolarda rol alan "bazı" teknik adamları ve de onlarla kol kola giren "bazı" yazar - çizerleri anlamam mümkün değil!.. Elbette, "profesyonel dünyada" işi yönetenler, "İstedikleri ile çalışma, istedikleri ile yollarını ayırma hakkına sahiptirler" ve buna kimse karışamaz!.. Profesyonelliğin "bu kısmının vefa ile bağdaşması" mümkün değildir!.. Vefa, "ayrılık kararı verilecekse", bu kararın "adam gibi" alınmasında ve "adam gibi" uygulanmasındadır!.. Çoğunun, "çok değil, 5 - 10 yıl içinde adı da sanı da unutulacak olan" kişilerin, Galatasaray tarihine adları "altın harflerle yazılmış olan" insanları, "bozuk para gibi harcama" ve de "reyting - tiraj" ya da "kişisel kin ve iğbirarları, kompleksleri yüzünden" hemen hemen her yazılarında ve konuşmalarında "bunları kusan" yazar - çizer - yorumcularla "kol kola" Bizans Oyunları oynama hakları yoktur ve olamaz!.. "Sen bittin, artık jübile yap" diye ısrar edilen Hakan Şükür'ün Panionios maçında "futbolcu olarak" ve sonrasında yaptığı açıklama ile "insan olarak" onlara verdiği ders, "ilâhi adaletin tecellisiydi" ve izanı, insafı, vicdanı olan herkesi etkileyecek "göz yaşartıcı" ve "çok anlamlı" bir tabloydu; unutulmayacaktır!.. Elbette "onların katı yürekleri" bende yok; onun için kalkıp da "Adnan Polat, Feldkamp, Doğan Koloğlu, Osman Tanburacı ve sizlere özenenler, Hakan Şükür'ün yerine asıl sizlerin jübile yapması gerektiği ortada değil mi" demeyeceğim, ama diyeceğim bir şey var: UEFA Şampiyonluğu'nu, Süper Kupa'yı Türkiye'ye getiren, Türk Futbolu'na, Türk Milli Takımı'na bunca hizmeti veren ve yıllarca omuzlayan bu çocukları, "kırgın, dargın, kavgalı, bitmiş, yerden yere vurulmuş olarak" ortada bırakmak insanlığa da yakışmaz, Galatasaraylılığa da!.. Onlara da, Galatasaray'a da yakışan bir "gerekli görülüyorsa ve karar verilmişse" adam gibi adam ve "bundan sonra da yüz yüze bakmayı, beraber olma ve gönül gönüle olmayı" sağlayacak bir "ayrılık töreni" yapmaktır; bunu yapmak, bu kadar mı zor?.. Ortada tam bir "Bade harab - ül Basra (Basra harap olduktan sonra) tablosu" var: Hakan Şükür'ün Panionios maçından sonra açıkladığı veda kararıyla ilgili olarak, Galatasaray Futbol A.Ş. Genel Müdürü Adnan Sezgin diyor ki; "Türk futboluna yaptıkları unutulmaz. O bıraksa da bırakmasa da bizim onu bırakmayacağımızı iyi bilir!.." Hadi canım siz de; aklınız "maçının sonrasına kadar nerede idi?.." Bu "unutulmaz" sporcuları, "hakları olduğu üzere" onore ederek, gönüllerini alarak, taçlandırarak yolcu etmek, yarınlarda, yüzlerce, binlerce genci "Galatasaray'a koşa koşa gelmeye" teşvik etmez mi?.. Ama, Hakan Şükür'lere, Hasan Şaş'lara, Bülent Korkmaz'lara, Hagi'lere, Ergün'lere, Arif'lere, Okan'lara, Emre'lere, Hakan Ünsal'lara "reva görülenleri yaşayınca", o gençler "neler" düşüneceklerdir?.. Galatasaray'ı "bu duruma düşürmeye" kimsenin hakkı yoktur!.. Bilinmelidir ki, Galatasaray, "kimsenin babasının çiftliği" değildir!..