Galatasaray "yerli malı" olmalı!..

A -
A +

14 Mayıs günü Galatasaray'a "yeni" bir başkan ve yönetim gelecek; "Kim gelir, kim gelmez" onu da sandıktan çıkacak oylar belirleyecek!.. Kim gelirse gelsin, Galatasaray Futbol Takımı, "gerçekten ihtiyaç duyulacak ve takıma yapacağı katkı kadar tribünlere ve TV ekran başlarına seyirci çekecek" yabancı yıldızlar ile takviyeli bir "yerli malı" kadroya kavuşturulmalı; 2'si, 3'ü ileride Galatasaray'a "artı değer getirecek" genç olmak üzere en fazla 5-6 yabancı futbolculu bir kadro!.. Türkiye'de "bugün" sadece Galatasaray'da değil, bütün takımlarımızda oynayan yabancı futbolcuların bir kaçı hariç, diğerleri kadar kaliteli, hatta "onlardan daha da iyi" yerli futbolcularımız var!.. İşte "futbolu çok iyi bildiklerini" iddia eden Adnan Polat-Adnan Sezgin ikilisinin kaçırdıkları Cenk Tosun başta olmak üzere, Sezer Öztürk, İbrahim Akın, Serdar Kesimal, Orhan Şam ve de daha bir çokları. Avrupa'da oynayan genç ve pırıl pırıl Türk futbolcular da cabası!.. "Yeni" yönetim, transfer politikasını, ne yaptıkları, ne yapacakları belli olmayan ve de "ucuza kapatılmaları için" sakatlıkları ve asıl "karakterleri" önemsenmeyen ve gösterilmeyen yabancılar üzerine değil, "Galatasaray futbolunun uzun yıllar temelini oluşturacak" yerli futbolcular üzerine kurmalı!. Bakınız, hemen isimleri aklıma gelerek yukarıda yazdığım İbrahim Akın da, Cenk Tosun da, Sezer Öztürk de, Orhan Şam da, Serdar Kesimal da, bugün Galatasaray'da "yerlerinde oynayan yabancılardan" çok ama çok daha iyiler ve sarı-kırmızılı takıma "onlardan" çok daha fazla katkı sağlayarak, hem de "istikrarlı" olarak oynarlar!.. "Yabancı Hoca" ve onun vereceği liste ile yapılacak "yabancı transferleri", eğer "Galatasaray Futbolunun 2011-2012 sezonunun temelini oluşturacaksa", bilin ki "bugünkü durumdan kurtulunsa" bile - ki mutlaka kurtulunacaktır - gene de "çok şey" değişmeyecek, aynı dar boğaza girme tehlikesi, "Demokles'in kılıcı gibi", takımın başında asılı kalacaktır!.. İlle de "yabancı hoca getirilecekse", onunla daha en başta "yerli patentli" bir kadro üzerinde anlaşılması gerek; Galatasaray "6+2+2" hovardalığına son vererek, bütün kulüplerimize örnek olmak fırsatı ile karşı karşıyadır; bu fırsat kaçırılmamalıdır!.. Sağır kurbağa değil, insan olmak!.. Kurbağa gençleri için yüksek bir direğe tırmanma yarışı tertiplenmiş. Yarışma günü, mahallenin bütün kurbağaları orada toplanmış ve "büyük" tezahürat arasında yarış başlamış; ne var ki bütün çabalarına rağmen, genç kurbağalar bir türlü direğin değil tepesine, yarısına bile çıkamıyor ve aşağıya düşüyorlarmış!.. Birkaç başarısız denemeden sonra tezahüratlar "olumsuza dönmüş" ve çığlıklar yükselmiş; "Zavallılar, hiçbir zaman tepeye çıkamayacaksınız!.." Bu tezahürat giderek artınca, kurbağalar birer-ikişer yarışı terk etmeye başlamış, sonunda bir tane genç kurbağa kalmış, o, "Zavallı, hiçbir zaman başaramayacak" tezahüratı arasında düşe çıka yarışa devam etmiş; sonunda da "en tepeye varmış!.." Seyirciler hayret ve taktir hisleri içinde aşağıya inen genç kurbağayı tebrik yarışına girmişler, sonunda yaşlı bir kurbağa "merak edilen" soruyu sormuş; "Herkes yarışı bıraktı, sen 'Başaramayacaksın' tezahüratına aldırmadan en tepeye nasıl çıktın?.." Genç kurbağadan ses seda çıkmamış; zira sağırmış!.. *** Keşke Arda Turan da sağır olsaydı, hatta kör olsaydı, okuma yazma bilmeseydi ve de gazete okuyamayıp, TV seyredemeseydi!.. *** Sevgili okurlarım, 56 yıldır sporun, futbolun içindeyim; yaşadım, gördüm, duydum, konuştum, araştırdım, yazıp çizdim; Galatasaray'da da, diğer Dünya ve Türk Kulüplerinde de "çok ünlü" futbolcular, sporcular ve "efsane" dediğimiz kaptanlarla ilgilendim, okudum, tanıdım!.. "Uyuşturucu batağında kendini yok eden" Maradona'dan, "onca şöhretine, ününe ve parasına rağmen" hem de "eşi ile beraber" hâlâ "vücutlarını teşhir ederek daha fazla para kazanma peşinde olan" David Beckham'a kadar bir çoğu, yani "elin oğulları" hep el üstünde tutuldular!.. Arda Turan "özel hayatı" itibariyle, "örnek verdiğim efsaneler içinde" onlara "örnek gösterilecek" bir özel hayat yaşıyor; dahası, hem de "efsane" diye yazdığımız "bazı" bizimkiler gibi, kumar masalarında sabahlamıyor, nalı, topa tercih etmiyor, içki masalarının altına yuvarlanmıyor, evli oldukları hâlde, bazıları gibi, "tatlı hayat" âlemlerinin "gece kuşları" arasında yer almıyor!.. "Tecrübesiz" Arda, bu genç yaşında sırtına yüklenen ağır yükü, elbette yaptığı hata ve yanlışlar da devreye girince, kaldıramaz hâle geliyor, özellikle "özel hayatını hedef alan" bazıları abartılmış, bazıları ise haksız ve çok ağır, üstelik sürekli hâle gelen eleştiriler arasında "Nefes alamadığını" hissediyor, "girdabın içinde boğulmamak" için "kısa yolu" tercih edip, "gitmek", hayır hayır, "kaçmak" istiyor!. Ben, spor yazarı olarak kaleci Özcan Arkoç'u, Engin Verel'i, Alpay Özalan'ı, Tugay Kerimoğlu'nu yaşadım; daha başka örnekler de verebilirim; "benzer sebeplerden" bugün "Arda'nın yapmak istediğini" yaptılar ve de gördük ki, "iyi de yaptılar"; özel hayatlarını da, futbollarını da kurtardılar; "Avrupa'da huzur içinde futbol oynamanın mutluluğunu", altını kalın çizgiyle çiziyorum; "aileleri ile beraber" yaşadılar; işte mesele bu kadar basit!.. Zıt kardeşler!.. Ali Dürüst iyi bir Galatasaraylıdır; aileden Galatasaraylıdır; dürüst bir insandır, Galatasaray'a hizmetleri vardır, ama uzun yıllardır "Yaralı parmağa tentürdiyot sürmez" tavrı içinde "sadece maç seyretmeyi" tercih etmiştir; yeni yönetimde "olması" ile "olmaması" arasında bir fark olacak mıdır, merak ederim!.. Adnan Öztürk, "getireceği fayda kadar sorun oluşturacak sert tavırlı görüntüsü" ile yeni yönetimi belki de uzun süre "diken üstünde" oturtacaktır; "Dikkat" derim!.. Yönetimde olurlarsa elbette "katkıları" olur, ama ilkinin "fark edilmesi", ikincisinin de "fazla fark edilmemesi" şartı ile!.. Uzun yaşamanın ilk şartı!.. "Dalya" demiş, yani "100 yaşını aşmış, ama çok dinç ve genç görünen bir adamla" röportaj yapan gazeteci sormuş; "Bu yaşta, bu kadar genç görünmenizin, dinç kalmanızın, neşe içinde olmanızın sırrı nedir?.." Gazeteci, "İşte şunu yedim, bunu yemedim, şöyle spor yaptım, böyle yürüdüm" filan gibi "öğütler beklerken", yaşlı adam demiş ki: "Bak oğlum, ben her gün erkenden kalkar, halime şükrederek pencerenin önüne gider, bir-iki dakika etrafa göz attıktan sonra, hava ister güneşli, ister yağmurlu, ister sıcak, ister soğuk olsun kendi kendime 'Tam da seni mutlu edecek çok güzel bir gün' derim; işte benim sırrım!.." Genç gazeteci gülümsemiş; "Anlıyorum, siz Galatasaraylı değilsiniz!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.