2015’in Temmuzundaki Olağanüstü Mali Genel Kurulda Galatasaray Yönetimine bir yetki verildi. Yetki verilirken, Tüzüğün 145’inci maddesi tamamen paspas edildi. Duygun Yarsuvat ve Mehmet Helvacı gibi hukuk profesörlerinin kürsüden verdikleri “Bu yetkiyi verelim. Tüzüğe aykırı ama Başkan kürsüden ‘hiçbir gayrimenkulü satmayacağının, yetkiyi kullanırken tam bir şeffaflık olacağının, her safhada genel kurulu toplayıp bilgi vereceğinin’ garantisini verdi. Başkana güvenmek gerek” mealindeki sözlü fetvaları genel kurulun ikna edilmesinde önemli rol oynadı,
Aradan 15 ay geçti. Başkan, “Satmayacağım” sözünü de “Tam bir şeffaflık olacak” sözünü de unuttu, “o eğreti yetkiyi kullanarak” Emlak Konut ile “gizli” bir protokol imzaladı. Ve yarın, üstelik “sadece Riva için değil, Florya’yı da pakete ekleyerek toptan bir satış için oy isteyerek” ve de “Oy vermezseniz Galatasaray biter” baskısıyla genel kurulun önüne çıkıyor!..
Neden “gizli protokol”, hatta “Genel Kurul’da bile açıklanamayacak” bir protokol; “Efendim Emlak Konu halka açık bir şirketmiş de, protokol açıklanırsa spekülasyon olurmuş da” gibi bahaneler var ortada, peki ya “Galatasaray’ın halka açık şirketi” ne oluyor, Galatasaray’ın Tüzüğü ne oluyor?
Tüzüğün 145’inci maddesi “yok sayılarak’ alınan bir yetki, hem de “gizlilik kaydı” ile bir “satış protokolüne” nasıl dönüştürülüyor?
“Başkana güvenmek gerek, söz verdi, biz de yetkiyi verelim” fetvasını veren Yarsuvatlar, Helvacılar, bu sorunun cevabını “hukuksal olarak” verebilirler mi?..
Şimdi onlara soruyorum; “Protokolü gizli kalan ve de başkanın seçtiği 7 kişilik komisyonun raporu kadar bilgilendirilebilecek bu genel kurul, Riva ve Florya’nın satış paketi için istenen yetkiyi verirse”, yarın mahkemelerde “iptal davaları” açılmayacak mıdır?..”
İnsan hiç olmazsa o kurula “Satılmasın, çare var” diyen gruptan da iki-üç üye almaz mı?..
“Böyle kişisel tercih uygulaması ile kurulan” Protokol Kurulu’nun “satışı pazarlayacak kurul” damgası yiyebileceğini düşünemeyen bir başkan ve yönetimi, Galatasaray’ı nasıl kurtaracak?..
Yok, deniyorsa ki, “Bu bir satış değil, bir gayrimenkul ortaklığı, yeniden yapılanma ve değerlendirme olacak”, işte o zaman daha da kötü. Zira, “böyle bir önerinin genel kurula sunulabilmesi için, proje önerisinin santimetre kareye kadar, kuruşuna varıncaya kadar hiçbir şüpheye, tereddüde yer bırakmadan tam bir şeffaflık içinde genel kurul üyelerine sunulmasını” emreden, “Yoksa gündeme bile alınamaz” diyen bir Galatasaray Tüzüğü var, ortada; nasıl “gizli bir protokol” oylanabilir?..
Senaryo ortada; Tüzüğe aykırı olarak alınmış bir yetki, “Satmayacağım” sözü ile alınmış bir yetki, şimdi “paket satış” ve de “gizli bir protokol” ile “Galatasaray biter” emrivakisine dönüştürülmüş oluyor. Dahası, “Emlak Konut halka açık bir şirket” bahanesiyle de verilen “şeffaflık sözü” çöpe atılmış bulunuyor.
Sonrasının senaryosu; bu tablo, “iptal davalarını getirir” mi, getirir. “İptal” davalarını “durdurma” ve de “tedbir” davaları izler mi; izler. Davaların “iptal kararı ile sonlanması” mümkün mü; hem de güçlü bir ihtimal. “Sonlanmasa bile”, bu davalar ne kadar sürer; aylarca mı, yıllarca mı, güçlü ihtimal yıllarca!..
Peki, “Satmayalım, aslında acil olarak sadece 150 milyon dolara ihtiyaç var, bu da bulunur” diyen Adnan Öztürkler, Işın Çelebiler, Ahmet Özdoğanlar neden sürece katılmadı ve mesela, neden “Selahattin Beyazıt formülü” işletilmedi?..
Bu yapılsa, “Birilerinin acelesi ve de gizli protokolün arkasına gizlenmiş niyetleri mi var, acaba” sorusunun gündeme oturması ve de “cepheleşme” önlenir miydi; Evet!..
İşte bütün mesele!..