Sakat sakat gel, "Birkaç dakikalık evrak gecikmesi" bahanesi ile "sakatlığını tamamen geçirene, yani ocak ayına kadar" sadece antrenmana çık, özel ve hafif maçlarda yavaş yavaş kendini dene, "Paranı al, yan gel yat, arada bir Almanya'ya git" döneminden sonra, "iyice iyileştiğini anlayınca" resti çek; "Ben ailemi özlüyorum, Almanya'ya döneceğim!.."
Gazete haberlerine göre en sonunda da "eşyalarını toplayıp", Almanya'ya gitmiş!..
Alman Kevin Grosskreutz'un "bu yaptığına" tek kelime ile "utanmazlık" denir ve de Galatasaray'ın "son yıllardaki transfer politikasındaki perişanlığı" da gösterir!..
Dikkat buyurun; "transferde" Ünal Aysal döneminde başlayan "cebini dolduran doldurana" devri, bütün hızı ile devam ediyor; "Efendim, Galatasaray'da yönetimlerin, başkanların ibra edilmemesi olmaz, Galatasaray'a yakışmaz" denile denile, kulüp bu hâle getirildi; beş para etmez sporcular, "bazı" menajerler, "onlarla ortak gibi hareket eden" bazı aracılar ceplerini doldururken, Galatasaray mali batağa boğazına kadar battı ve UEFA'nın karşısında "boynu bükük" kaldı!..
Nerede Divan Kurulu, nerede Genel Kurul; bu durumun baş sorumluları "onlar" değil mi; bilmem ki o "üst" kurulların koltuklarında oturanların yüzleri kızarıyor mu?..
"Doğru" ama "çok" eksik!..
"Nedense" Hürriyet gibi bir büyük gazetenin spor sayfası, sık sık "Fenerbahçe başkanına, yönetimine, taraftarına moral verecek haberler ve manşetler ile çıkar" oldu!..
"Nedense" diyorum, nedeni de belli; "o" sayfanın ve servisin müdürünün "Galatasaraylı" olması!..
"Düğün değil, bayram değil eniştem beni neden öptü" sorusunu akla getirecek bir örnek daha, dünkü Hürriyet'in "en dikkat çekici" haberlerinin başında geliyordu; "Ezeli rekabetten ezici geleneğe" başlığı ile!..
Haber, artık "ağızlara sakız olmuş" ve de "bin defa haber yapılmış" bir istatistikle ilgiliydi ve "bir defa daha" malûmun ilamı gibiydi; "Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Fenerbahçe'yi, Fenerbahçe Stadı'nda yıllardır yenemiyordu, Fenerbahçe'nin galibiyetleri çok ağır basıyordu!.."
İstatistiki rakamlarla desteklenen haberde iki nokta, "haberin hangi hedefi gösterdiğini" işaret ediyordu. Biri, "ezeli rekabet" nitelemesiydi ve "Galatasaray'ın hedefte olduğunu" gösteriyordu, öteki "Galatasaray Saracoğlu'nda 17 yıldır Fenerbahçe'yi yenemiyor" denirken, adeta "Aziz Yıldırım'ın görev süresinin başlangıcından bugüne kadar gelen bir süreç" anlatılıyordu!..
Buraya kadar "işlem tamam", tamam da ortada "çok daha önemli" bir başka istatistik yok muydu; 17 yılda Fenerbahçe kaç defa şampiyon olmuştu, Galatasaray kaç defa? Galatasaray Avrupa Kupaları dahil kaç kupa almıştı, Fenerbahçe kaç kupa? "Dördüncü yıldız" şampiyonluk sayısında gerilerden gelen Galatasaray tarafından bu 17 yılın sonunda nasıl kazanılmıştı?..
Ve de "daha anlamlı" bir gerçek daha vardı; "Galatasaray Başkanları dahil, görev süreleri sırasında en çok Galatasaray Şampiyonluğu gören başkan" kimdi?..
Şimdi soruyorum; sevgili Mehmet Arslan kardeşimin sayfalarında "bu enteresan karşılaştırmaların sonuçlarını ortaya koyan" bir haber ne zaman çıkacaktı, acaba?..
Terim-Denizli-Hamzaoğlu farkı!..
Sevgili Hamza Hocamız, son günlerin tartışmalarına "özel röportaj" ile katıldı ve "söylenen çok söze, çok sözle cevap verdi"; elbette hakkıydı ve geç bile kalmıştı!..
Ne var ki, "röportajı yapan" arkadaşımız, adeta "gazeteci olduğunu unutmuş", hemen her konuda "Hamza Hoca'nın haklı olduğunu ortaya koyacak sorulara sarılmış", verilen cevapları da "Doğrusu bu" olarak kabul edip, "birazcık bile" deşelememişti!..
Röportajı izleyenler, "gelişen olaylardan bihaber iseler" derlerdi ki; "Vay canına hoca hakikaten haksız olarak infaz edilmiş!..
Aslında Hamza Hocamız, "neden görevine son verildiğini" bizzat kendisi "o" röportajda itiraf bile ediyordu, ama "karşısında bunu anlayacak" ve ortaya koyacak bir gazeteci yoktu!..
Dünyanın en büyük bilim adamlarından Einstein der ki; "Hayal, bilimden de üstündür!.."
Çok doğru bir söz; "Hayal olmasa uygarlık, teknoloji, insanlık bu günlere gelir miydi?..
Ama Hamza Hoca diyordu ki; "İnsan ancak imkanları kadar hayal eder!.."
İşte, "Hamza Hoca, Galatasaray'dan bu düşüncenin zavallılığı sebebi ile gönderilmiştir!.."
Fatih Hoca, "bu zavallı düşüncede olsa" idi; Galatasaray Avrupa'da "rüyalarımızda bile zor göreceğimiz" o kupalara ulaşabilir miydi?..
İşte Fatih Hoca ile Hamza Hoca arasındaki fark buradadır!..
Ne var ki, kendi dönemi için "imkan sınırını koyan" ve "başarı çizgisini bu kırmızı çizgiye bağlayan" Hamza Hoca, "ince ve zalim bir cümle ile" Mustafa Denizli Hoca'nın kucağına "gerçekleşmesi çok zor bir hayali" bırakmaktan çekinmiyordu; "Bu kadro Avrupa Ligi'nde final oynar!.."
Hamza Hoca'nın, Denizli Hoca'ya bıraktığı "miras ortadadır"; 3 maçta "9 gol yiyen" fizik olarak da mental olarak da bitik bir kadro; "saha içinde bile" birbiriyle çekişen, "3 metre öteye pas vermekte zorlanan" bir kadro, kulübede oturan ve rotasyonda, oyuna müdahalelerde kullanılacak oyuncuların bir tanesinin bile "hazır olmadığı" açık açık görünen bir kadro!..
"Böyle" bir miras bırakan Hoca, diyor ki; "Bu kadro Avrupa Ligi'nde final oynar!.."
Evet, oynayabilir, ama bunu başaracak olan Mustafa Hoca'dır!..
İşte, Hamza Hoca ile Mustafa Hoca arasındaki fark buradadır; Mustafa Hoca "imkan" demez, elindeki imkanı, "hayali ve hedefi için" sonuna kadar kullanır, Hamza Hoca ise, hâlâ "imkan" diye "ağlamaya" devam eder; yazık!..
Anlayana!..
Bir Fenerbahçe Başkanı'nın, Galatasaray'a yapacağı en büyük iyiliği Aziz Yıldırım yaptı; kadınlar basketbol maçı oynanmadan ikaz etti; "O ABD'li sporcuyu oynatmayın, hükmen mağlup olursunuz!.."
Ama nerede Galatasaray'da "Galatasaray için hayırlı bir elin uzatıldığını anlayacak" yönetici?..
Bence, bundan böyle Galatasaraylılar, "Dursun kalsın, Aziz gitsin" demesinler; "tam tersini söylemek" serbest!..
Şaka!..
Harun Erdenay, "Harun sen kimsin" diyen Galatasaray Başkanı Dursun Özbek'e cevap vermiş; "Google'a sor, öğrenirsin" demiş!..
"Google'da olduğunu kimse inkar etmiyor"; tartışılan "Federasyon başkanlık koltuğunda hukuken otursa da, fiilen olup olmadığı!.."