Doğruya doğru, eğriye eğri; Bursaspor önünde "böyle" bir Galatasaray beklemiyordum. Skibbe "nihayet uyanmış" ve sahaya "doğru dürüst bir takım çıkarmıştı", çıkarınca da "bambaşka bir Galatasaray önümüze gelmişti". Steaua Bükreş maçı için "biraz" ümitlendim!.. "Sakatlar var, takım eksik" lâflarına inanmadığımı çarşamba günü de yazmıştım. Bursaspor maçı "beni haklı çıkardı". Bu takım "onca sakata rağmen eksik değildi"; eksik olan Skibbe'nin kafası ve uygulamalarıydı. "Biraz rötuşlanınca" Galatasaray, "Galatasaray" oluverdi!.. Hasan Şaş'ın, Ayhan'ın "hakemle oynamaya ve kart görmeye başlamalarına kadar!.." Ben "gol pozisyonuna giren" takımdan korkmam. "Taş gibi" Bursaspor önünde Galatasaray "yarım düzine gol atacağı kadar" gol pozisyonuna girdi; "golcüsü olmadığı için" atamadı. "Gol atan" adamları başka maçlarda ve mesela Steaua Bükreş maçında "bir-iki tane mutlaka atacaklardır", yeter ki , "Arda böyle oynasın" ve Galatasaray gol pozisyonuna girsin!.. Bu arada, yeri gelmişken, yönetimin "transferde ne kadar başarılı olduğunu" anlatıvereyim: Galatasaray takımının "ana eksikleri bir sağ bek ve bir de golcü idi". Galatasaray "onca adam" aldı, mesela solu "adamla doldurdu", "Milli Takım'ın üç stoperi Galatasaray'da iken" Meira'yı aldı. Şimdi Skibbe, Mehmet Topal'ı da stoperde deneyerek "beşledi" ama bir "sağ bek" ve bir "golcü" alınmadı; alınamadı; ne yönetim ama?.. Fark nerede?.. Fenerbahçe "iyi oynamadı"; 5 attı!..Galatasaray "iyi oynadı"; gol atamadı!.. Neden; "fark" ne?.. Fenerbahçe'nin Semih'i var; Galatasaray'ın golcüsü yok!.. Ümit Karan ve Nonda "gol atan" adamlar, ama "golcü" değiller!.. Fenerbahçe, "golcü" diye Güiza'yı aldı; kaç maçtır seyrediyoruz, sahada "adı" var, "İspanya gol kralı" diye namı var; ama "golcü" Güiza ortada yok!.. Bilmiyorum, Fenerbahçe Güiza'ya ne veriyor, Semih'e ne veriyor?.. Bildiğim bir şey var; bu Fenerbahçe, Partizan'ı da "rahat rahat geçer" ve "grup torbasını" beklemeye başlar; peki ya Galatasaray?.. Komedi!.. Galatasaray'ın transferde camiasına "papatya falı açtırmaya meraklı" yönetimine karşılılık, Beşiktaş'ın sahneye "trajikomik oyunlar" koyan bir yönetimi var!.. "Alınanlar-gönderilenler-cezalandırılanlar-affedilmeye çalışılanlar" konusunda hemen her gün okuduğumuz haberler, bir spor insanı olarak beni kahkahalarla güldürüyor ama Türkiye'nin en büyük üç kulübünden birinin "kimlerin elinde kaldığını" gösterdiği için de acı acı düşündürüyor!.. Ne yazık ki, bu "güldürmeceli trajediyi" Beşiktaş camiası seyrediyor. İşte Beşiktaş'ın "yıllardır süren" dramı burada!.. Koca Beşiktaş, "düşman kardeşler" Sinan Engin ile Ertuğrul Sağlam'ın eline kalmış; yalpalayıp duruyor!.. Ve Beşiktaş Yönetimi, kulübün de, futbol ve basketbol takımlarının da ne hâlde olduklarını bir yana bırakmış; "Stadın adını 'Hasan Doğan' olarak nasıl değiştiririm" garabeti ile uğraşıyor; yazık, hem de çok yazık!.. "İnönü", "Doğan" olmaz!.. Ne kadar "yağcı" olduk. "İsmet İnönü'nün adını, Hasan Doğan ile değiştirmeyi" ciddi ciddi düşünüyoruz; neden?.. "Ölünün arkasından yazmak, konuşmak doğru değildir". Üç-beş aylık bir "Federasyon başkanlığında Türk futbolu, Türk sporu için 'kalıcı olarak' ne yapabilirdi ve yaptı" ki Hasan Doğan, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kadronun 3 büyük liderinden birinin Dolmabahçe'deki stada verilmiş olan adını", durup dururken "Hasan Doğan" olarak değiştirmeye kalkışıyoruz?.. Futbolun "tamamen profesyonelleştiği" bir süreçte, mesela "Ali Sami Yen" adının "Türk Telekom-Ali Sami Yen Stadı" olarak değişmesini "bir yere kadar anlarım" ve mesela "o stadın adı" da alınan "onlarca milyon dolar karşılığı", "Falan müessese-Beşiktaş" olarak değişebilirdi ama, "İnönü" yerine "Hasan Doğan" değişikliği ne demek oluyor?.. Bana göre "sadece" Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "yağcılık"; işte o kadar. "Eğer bu garip değişiklik yapılırsa", yarınlarda "bu iktidar ve bu Beşiktaş Yönetimi değiştiğinde" stadın adı da "tekrar değişecektir"; göreceğiz!.. TJK'da durum!.. Türkiye Jokey Kulübü'nde "yeni yönetim" iş başına gelince umutlanmıştım. "Günlerini gün etmekten öteye" hiçbir şey yapmayan ve "haklarındaki bir yığın iddia ile mahkemelere düşen" eski yönetimlerin yerine gelenler, "bir yığın sorunla baş başa kalmış" TJK'yı, olduğu yerden çok ilerilere götürebilirlerdi!.. Ne var ki, "bunca zaman sonra" tam bir hayal kırıklığına uğradım!.. "Vur patlasın çal oynasın" zihniyeti bile değişmemişti. Bilmem ki "ağırlama, eğlendirme, gezdirme, yedirme, içirme faslı" bütçede "hangi rakamlar" ile yer alacak?.. Atçılardan "Temel sorunlarımıza ve dertlerimize bakan yok. Anlatıyoruz, dinler görünüyor, kalıcı bir şey yapmıyorlar; gösterişli ve pahalı yatırımlar, ışıklandırmalar, konserler, ağırlamalar, seyahatler ise hatta artarak sürüyor" şikâyetlerini dinlemeye başladım. Meclis'e verilen soru önergeleri de cabası!.. Deauville'de "Jokey Kulüp Koşusu" yapılması bile, "büyük tantanalarla" ve "çok büyük işmişçesine" takdim edildi; başkan Yasin Ekinci'nin ağzından bal damladı!.. İyi de, Uluslararası at dünyasında "büyük yarışları" bıraktım; orta boy yarışlarda dereceye girebilen kaç tane atımız var, sayın başkan, bize onu söyleyin?.. Gezilerle, koşularla, ağırlamalarla "dünya atçılığında bir yere gelinmez". Uluslararası yarışlarda "dereceye girebilen atlarla" bir yere gelinir. "Parayı bastıktan sonra", dünyanın her yerinde koşu da yaptırabilirsiniz, adamları da ağırlar, "sizi göklere çıkaracak" yazar-çizerler de bulabilirsiniz. Esas olan "istikrarlı ve kalıcı bir şekilde uluslararası kalitede at yetiştirmek ve yarıştırmaktır"; nerede o?.. Daha ve mesela İzmir'de "taylar için" doğru dürüst ne yeterli ahırınız var, ne de çalıştırma yeriniz. Bu nasıl "büyük" atılımdır, söyler misiniz bana?..