Medya, tıpkı "Gerets gibi" Feldkamp'ı da, "Galatasaray'ı ve futbolunu büyüten" yolundan geri çeviriyor!.. "Yeni", hem de "yepyeni" bir takımı, "yeni" hem de "yepyeni" bir taktik ve tertip ile sahaya sürüp, "daha uyum ve takım olma sürecini bitirmeden ve futbolunu olgunlaştırmadan" bile, hemen herkese "nereye doğru gittiğini gösteren" bir Galatasaray'ı "gemlemek" için her şey yapıldı ve Kasımpaşa maçında görüldü ki, "başarılı" da olundu!.. Hatırlayın, Gerets'in de "geldiği ilk sene" ligin "ilk on haftasında sahaya sürdüğü tertibi ve oynatmaya çalıştığı futbolu"; Galatasaray "fırtına gibiydi" ve "lig tarihinin en iyi ilk 10 hafta Galatasaray'ı" ortaya çıkmıştı!.. "Sen bu taktikle oynarsan büyük maçlarda hezimete uğrarsın" diyerek çullandılar, Galatasaray'ın ve Gerets'in üstüne; ne o taktik, ne o tertip kaldı; "gemlediler" Galatasaray'ı, "sıradan bir takım" oldu çıktı; Avrupa'da Trömsö'ye bile elendi, ligde dengeler "büyük takım - büyük futbol" yerine "sıradan takım - korkak ve sıradan futbol" üzerinde "yeniden" kuruldu; aynen "bu sezon da istenen ve yapılmak üzere" olan "gemleme" gibi!.. Evet, Galatasaray'ın "gemlenmesi için" fırsat aranıyordu ve "ilk kötü sonuçta" bu fırsat bulunacaktı; "Sion maçı" gemleyicilere, bu fırsatı verdi; yaylım ateş başladı!.. Aslında Sion maçının ilk yarım saatte "3 - 0 olması", belki de "bir daha üst üste gelmeyecek" ve "kişisel hatalara dayalı" bir şansızlık ve beceriksizlik zinciri yüzündendi; "taktikle de, tertiple de ilgisi yoktu!.." Hatırlayın, "ilk gol", Volkan'ın yerinde olmaması, ileriden dönerken yerini kaybetmesi ve içeriye doğru kat etmesi, buna "birebirde" kolay ve basit bir çalımı yiyen Servet'in hatasının eklenmesi ve daha sonra da yan ortayı seyreden Orkun'un "çizgi kalecisi olduğunu göstermesi" sebep olmuştu!.. "İkinci gol", duran bir toptan yenmişti, bunun da taktik ve tertip ile "hiç ama hiç ilgisi yoktu"; Galatasaray ceza alanı içinde bir yığın "sırık gibi" Galatasaraylı futbolcu ile kaleci Orkun'a sormak gerekti; "uykuda mı idiniz?.." "Üçüncü gol", "tamamen şansızlıktı" ve kaleci Orkun'un kucağına gitmekte olan top, "şuta sırtını dönmeyi adet edinen" Song'un kalçasına çarparak yön değiştirmiş ve Galatasaray kalecisini kontrpiyede bırakmıştı!.. Galatasaray, Sion ile "bir daha 10 maç, 100 maç oynasa"; sahaya hangi tertip ve taktikle çıkarsa çıksın, böylesine "bir zincir" bir araya gelmez, Galatasaray 3-0 geriye düşmezdi; ama futbol bu, oldu!.. Olunca da, fırsatçılara "fırsat doğdu"; vur da vur!.. "Feldkamp huzurevine gideceğine Galatasaray'a geldi" diyenler, "Feldkamp'ın Galatasaray'a oynattığı ve oynatacağı futbolun, Galatasaray'ı hangi hedeflere götüreceğini" anlayıp, korkanlar ve yolunu kesmek isteyenler, Adnan Polat ve Hakan Şükür fobisi olanlar, Carrusca'ya takmış bulunanlar, "Necati neden gönderildi" hesabını "hâlâ" açık tutanlar, "el ele verdiler" ve Galatasaray'ı, Kasımpaşa önündeki "kısır" ve "seyri" keyif vermeyen, "pozisyon buldurtmayan" futboluna döndürdüler!.. Galatasaray'ı, "diğer takımlar" ile "aynı futbolu oynar" hâle getirdiler!.. Feldkamp'ın, "futbol olarak" yerleştirmeye çalıştığı "kendine özgü, tertibi ve taktiği ile büyük takım olma" yolundan döndürdüler!.. "Mağlûp olunan" Sion maçında, 3-0'ın şokuna rağmen, Galatasaray'ın oynadığı "büyük" futbola bakın, bir de "1-0 kazanılan" Kasımpaşa önünde, "mütevazı rakibi ile başa baş oynayabilen" Galatasaray'ın futboluna; Çamlıca Tepesi ile Ağrı Dağı arasındaki fark kadar, fark var!.. Birinde "o futbol, mağlûp olunmasına rağmen", Sion'u 4-5 farklı yenebilecek bir "pozisyon ve şut zenginliğini" ortaya koyuyordu; ötekinde "Kasımpaşa ile nerdeyse berabere kalınacak, hatta belki de Ümit'in o kırk yılda bir atılan golü olmasa yenilinebilecek" bir kısırlığı ve "küçük" futbolu!.. Elbette, "bu kampanyada başı", sevgili Metin Tükenmez'in geçen hafta içinde yazdığı "enfes" bir yazıda, hem de isim vererek (Ömer Üründül) ortaya bütün açıklığı ile koyduğu "futbol ûlemamız" çekiyordu!.. Hemen her maçı "çoğaltılmış teksir" hâlinde yazan ya da konuşan, "sadece takım ve oyuncu adları ile teknik adam adlarını değiştiren" ve "tam bir ûlema bilgiçliği içinde" durup dinlenmeden "hocaları, tertip ve taktiklerini" hedef alarak "dar alan - geniş alan" ezberi ile "ille de gemlenmiş bir takım isteyen" futbol ûlemamızın, "aldıkları" milyonlarca dolara ihanet ettiklerini gösteren, kötü futbollarına bireysel hataları da eklemeyi adet hâline getiren futbolcuların durumunu bir yana bırakıp, "adeta saklarcasına" onların bu hatalarını "takım tertibine ve oyun taktiğine bağlamak" gibi bir cambazlığa soyunmaları ve tabii bu arada "tecrübeli" ve "büyük" hocaların da , kendilerini "futbolu iyi bilmeyen, oyunu iyi okuyamayan insanlar hâline sokuveren" bu yorumculardan ne kadar etkilendiklerini göstermeleri de, insanı üzüyor!.. Zaten işin kolayı da bu!.. Maçta sonradan girenler de dahil olmak üzere "oynayan" 25-26 oyuncuyu izlemek ve bunları yorumlamak, hele hele "istatistik tutarak" bunu yapmak zor, hem de çok zor; "dolarsın diline ve eline hocaları" yaz da yaz, konuş da konuş; bundan kolay ne var; hele hele bir de "dar alan - geniş alan" dedin mi; "Oooo, üstad bu futbolu nasıl da biliyor; doğru söylüyor, doğru" tepkileri ile gelsin alkışlar ve reytingler!.. Kasımpaşa maçı gösterdi ki, Feldkamp, eleştirilere karşı "Zico kadar bile" dayanıklı olamadı; o sağlı sollu, rakibi darmadağın eden futbolu, o muhteşem kanat akınlarını, bol pozisyon bulduran, bol şut hakkı sağlayan futbolu terk etti; "yediğinden fazlasını atmak" hedefine yönelik "hücum futbolunu" daha "olgunlaşmadan" gömdü; Galatasaray'ı "diğer takımlardan ayıran" ve dosta düşmana "seyir zevki ve keyfi veren takım" hüviyetinden uzaklaştırıverdi!.. Bu geriye dönüşün, "iyi oynayamadığı ve ilk defa yer aldığı ve doğal olarak heyecanlandığı" bir Avrupa maçından hemen sonra Carrusca'yı yedeğe çekmesinin, yerine "umûmî arzu" üzerine "formsuz olduğunu antrenmanlarda gördüğü, bildiği ve kulübeye çektiği hâlde" Ayhan'ı Kasımpaşa maçında "ilk 11'de" sahaya sürmesinin, Uğur'un yerine "tıpkı Gerets'in Cihan'dan sağ bek yapması gibi", Barış'tan bek yapmaya çalışmasının, futbolcusuna "kampanya hâlinde" verilmek istenen "Sen büyük takımın futbolcusu değilsin, Kasımpaşa ile başa baş oynayacak, Sion'dan korkacak bir takımın oyuncususun" mesajının altına Feldkamp'ın da imzasını attığını göstermesinden başka izahı yoktur!.. Galatasaray, "Kasımpaşa önündeki" tertip ve taktiğin, "özellikle" oynadığı futbolun devamlı sahibi olursa, görülecektir ki, Avrupa Kupaları'ndaki maçların da, Süper Lig'deki sonuçların da "geçen yıldan çok farkı olmayacaktır"; sadece "yeni alınan" bir - iki yıldızın "bireysel" katkı yapacağı üç-beş maç hariç!.. "Galatasaray'a nasıl az farkla yenilirim" ya da "Galatasaray'dan nasıl bir puan alabilirim" diye sahaya "korka korka çıkan" ve "tedbir üstüne tedbir düşünen" takımlara karşı "tedbir alarak oynamadın, oynamalıydın" yaygaralarına "kulak veren" ve "takımın tertip ve taktik omurgasını değiştiren" hocaların "büyük" olup olmadıkları da "elbette" tartışılmaya açılmalıdır ve açılmıştır!.. Zaten maksat, "Bu Feldkamp artık iş yapmaz" diyenlerin "haklı çıkma" mücadelesini kazanmaları değil miydi; Feldkamp "tertip ve taktik bazında onlara istedikleri ve bekledikleri tavizi verdikçe", işte onu da başaracaklar; dikkat!..