Galatasaray'ın makûs talihi!..

A -
A +

Tek kelime ile gülünç!.. Neler gülünç?.. Koca Galatasaray'ın "koca yönetimi", nihayet "Galatasaraylı futbolculara bir mentor gerektiğini anlamış"; nihayet!.. Vah ki ne vah; bu Galatasaray Kulübü "ülkede en okumuşlara sahip kulübü" değil miydi?.. Linderoth sakat, Lincoln sakat, Ayhan sakat, o sakat, bu sakat; sakatlıkları belli, nasıl tedavi oldukları belli, ne zaman oynayabilecekleri belli; üstelik "yeni" de değil; ligin ilk yarısının bitimine 4 - 5 hafta kala belli; işte "ikinci yarı" başladı; Galatasaray yönetimi, "ocak transferinde" ne yapacağı konusunda şaşkın; yok "oydu", yok "buydu" diye papatya falı açıyor; hani "ara transferde kimlerin alınacağı belli idi"; öyle diyordu Adnan Sezgin bey; "paranın amiri", şirketin genel müdürü; "alınacağı bilinen oyuncularla görüşmek için" nerede ise dünya turu yapan Adnan Sezgin bey; ne oldu?.. Gel de gülme!.. Sanırım "bu durum" çok daha iyi "birer" tez konusu olur!.. Elbette gülünç; daha neler gülünç?.. Kulübün bir başkanı var; Adnan Polat'ı, Adnan Sezgin'i, Feldkamp'ı çağırıp, onlara "Neler oluyor" diye soracağına, bir zamanlar "yanından uzaklaştırdığı" insanlara gidip, "onlarla kongre ve seçim için fiskos yapmayı yeğliyor"; zemin yokluyor; aklı fikri hâlâ "yeniden başkan olabilir miyim, olabilirsem nasıl" sorularına cevap aramada!.. Futbol takımının bir teknik direktörü var; sezonun başında "tıkır tıkır işlemeye başlayan" takımın tekerine, "leblebi gibi goller atan" hücum hattının motoruna çomak sokan kendisi, şimdi kalkmış "takımın iyi oynamadığından, gol atmakta zorlandığından" söz edip, ağlıyor!.. Bu yaşta, "çare bulmakla yükümlü olanın, şikâyet etmekle vakit geç irmemesi gerektiğini" hâlâ öğrenememiş!.. Diyelim ki, "yöneticilik ve sorumluluk" konusunda hâlâ "çıraklık dönemini yaşıyor"; peki ama ya "teknik adamlık" sürecinde nerede?.. Koca Galatasaray takımı, "orta yapamıyor", kornerleri, rakip ceza alanı etrafındaki duran topları kullanmayı bilmiyor; eee, bu nasıl "kurt" teknik adamlık?.. Takım revirden de öte, hastaneye döndü; bunun sorumlusu kim?.. Etraf "çalışma sistemi yüzünden" iddialarıyla çın çın çınlıyor, Feldkamp'tan "tık" yok!.. Ya "en çok övündüğü" ve hatta "takımı darmadağın etme pahasına" arkasında durduğu "disiplin" konusu ne âlemde; takımda saha içinde de, saha kenarında da, saha dışında da "disiplinin d'sinin kalmadığını" cümle âlem görüyor; artık mizah konusu olmaya başladı; hoca oralı değil!.. Yooo, acaba "bütün bunlar" gülünç değil de, Galatasaray'ın ve Galatasaraylıların "dramı" mı?.. Gülmek yerine göz yaşı dökmeleri gereken acı gerçekler mi?.. Bir kulüp böyle mi yönetilir?.. Bir kulübü "böyle" yöneten yönetimler kuran bir başkanın döneminde, kulübün borcunun nerede ise dörde katlanması ve 250 milyon doları aşması sürpriz mi?.. "Yapacağım, edeceğim" diye "altına imza attığı" dosyalar dolusu vaat ile geldi, Canaydın; ne oldu?.. Hangi vaadini gerçekleştirdi?.. İster misiniz, "baş rollerinden birini aldığı" ve elinden geldiğince oynamaya gayret ettiği "Halûk Ulusoy'un Federasyon başkanlığından gönderilmesi" senaryosu ters tepip de, FIFA, "üst üste yazıp gönderdiği mektupların dikkate alınmadığını" gerekçe göstererek, "Türkiye'nin uluslararası futbol faaliyetlerini askıya alırsa" ve Galatasaray "UEFA Kupası'nda Leverkusen maçını oynayamazsa", (Tabii bu soruyu, Şampiyonlar Ligi'nde Sevilla maçını oynayamayacak ve elenecek olan Fenerbahçe'nin başkanı Aziz Yıldırım'a da sormak gerek) ne olacak?.. İşte soru: "Canaydın yeniden seçilirse" ne yapacak?.. Durum açık değil mi; "bugüne kadar ne yaptı ise", işte onu!.. Yazık Galatasaray'a!.. Neden "durmadan" ve "üst üste" Canaydın'ı yazıyorum?.. Galatasaraylılar'ın uyanması için, gerçekleri görmeleri için ve elbette Galatasaray'ın kurtulması için!.. Hâlâ "Ben varım" ya da "Ben yokum" demiyor; Galatasaray'a "başkan olmayı" düşünenlere, "Galatasaray'ı yönetmek için yola çıkacak kadroların içinde olmayı" düşünenlere "zaman bırakmadan" genel kurulun gelmesini ve "yumurta kapıya geldikten sonra aday çıkmayacağı ve meydan boş kalacağı için", bir de "fedakârlık yapan önder" rolüne soyunup "Ne yapayım, sağlığım el vermiyor, ailem istemiyor ama, 'Galatasaray başkansız, yönetimsiz kalmasın' diye mecburen gene aday oldum" diyebileceği günlerin gelmesini bekliyor!.. Pes doğrusu, pes!.. Artık "Galatasaray'ı gerçekten seven birileri" çıkıp "Galatasaray'ın bu makûs talihini" yenmelidir; daha ne bekleniyor?.. Umudumuz gençler!.. Sevgili Kemal Belgin, sakın gücenme ve kırılma!.. "Teknik" anlamda "futbol" konusunda Türkiye'de devamlı okuduğum, güvendiğim, inandığım ve yazılarından "çok şeyler öğrendiğim" beş yazar - yorumcudan birisin!.. Futbol bilgine "çok eskilerden beri" hayranım ve "bunu" her yerde de söylemişimdir, söylerim!.. Ben "teknik" olarak futboldan, "50 yıldır futbol seyreden" ve onun üzerine de "arada bir yazan insan" olarak "yarım anlarım, çok anlamam!.." Bunu da hep söylemişimdir, yazmışımdır!.. Ben "futbol yorumcusu değil, spor yazarıyım"; o kadar!.. Onun için "ön libero" tartışmasına, "ön libero var mıdır, yok mudur" tartışmasına girmem!.. Ama, "şu tartışmaya girerim": Sevgili Uğur Meleke'nin yazısını okudum; "çok hoşuma gitti"; kendisine bir "spor yazarı ağabeyi" olarak "tebrik" ve bir "futbol seyreden insan" olarak da "teşekkür" maili gönderdim. Sonra, sevgili Hıncal Uluç'un yazısını okudum; "Uğur Meleke'nin yazısını beğenmiş olmamın yanlış olmadığını" ortaya koyduğu için, "Hıncal'ın yazısını" da sevdim!.. Ardından "senin yazın" geldi; "Kemal Belgin Türkiye'de futbolu en iyi bilenlerden biridir, demek ki kazın ayağı Meleke'nin ve Hıncal'ın yazdıkları gibi değilmiş" diyecektim ama, diyemedim!.. Zira, "üslûp", ah şu üslûp yok mu?.. Yazını bir defa daha oku sevgili Belgin, "genç kuşak" spor yazarlarından biri olan, hem de "pırıl pırıl biri olan" Uğur Meleke için "bunca ağır" ve "bunca tahrip edici" üslûba ne gerek vardı?.. Yanlış yazmışsa, eksik yazmışsa, hatalı yazmışsa, "eksiğini, yanlışını, hatasını" birer birer anlatır, bir "duayen", bir "ağabey", bir "hoca" olarak, sana çok yakışan o "babacan" tavrınla, bayrağı "severek ellerine teslim edeceğimiz bu pırıl pırıl genç kuşağın" en iyi temsilcilerinden birini "bitirmek, yok etmek" yerine, "doğrular" konusunda uyarabilirdin!.. Uğur Meleke'yi tanımam, karşı karşıya gelip el sıkışmışlığım yoktur, ama yazılarına bayılıyorum ve "devamlı okuduğum" gençlerin başında geliyor!.. Onu ve onun gibileri okurken, "gençlik yıllarım aklıma geliyor"; bizlerin yolunu kesmek ve "bizim gibi yeni yetmelere hadlerini bildirmek için" yazılanları, söylenenleri acı acı hatırlıyorum!.. "Bana yapılan" ama "yapılmasını istemediğim" şeylerin hiç birini "gençlere yapmamaya gayret ettim"; varsa "hatalarını, yanlışlarını, eksiklerini", onlara, heveslerini kurmayacak, kişiliklerini tahrip etmeyecek bir üslûp içinde anlatmaya çalıştım; doğrunun da "bu" olduğuna hep inandım!.. Onları yok etmeğe değil, kazanmaya çalışmak işin doğrusu değil mi?.. Elbette "sert bir üslûbun kullanılacağı" zamanlar, zeminler ve kişiler vardır, olacaktır, ama "bunlar" bu mesleğin genç ve pırıl pırıl insanları olmamalıdır!.. Mesela "benim için" istediğin her türlü üslûbu kullanabilirsin, bu senin hakkındır; karışmam, karışamam; ama "bu gençlere bu üslûbu kullandığın zaman", karşı çıkmak ve "Yapma sevgili Kemal" demek de benim görevim; bu gençlere karşı da, bu mesleğe karşı da görevim; zira ben bu mesleği de, bu gençleri de çok seviyorum!.. Ben de zaman zaman "böyle" bir hataya düşebilirim, o zaman da senin beni uyarman gerek; "bu gençleri koru" diye!.. Bilmem haksız mıyım, sevgili Belgin?.. Holosko!.. İzmir'de "süper lig ekibi" olmadığı için yıllardır "en çok seyrettiğim" Ege takımı Manisaspor'du!.. Ve bu takımda "bir yabancı oyuncu" çok dikkatimi çekiyor; içimden "Yönetici olsam, Manisaspor'dan alacağım tek oyucu" bu olurdu diyordum!.. Hırsı, temposu, yırtıcılığı, golcülüğü, tekniği ile tam bir futbolcu idi, Holosko!.. Sırf onu seyretmek için Manisaspor maçlarına gittiğim oldu!.. Bana göre, adı ve kariyeri çok büyük olan "Roberto Carlos" gelmeden, "Türkiye'de bu dönemde oynayan en iyi yabancı" oydu!.. Beşiktaş'a gitmeden eski takımında oynadığı "son maçta yaptıkları hariç", hâlâ "aynı kanıdayım", Holosko için!.. Ama "o yaptıklarından sonra", Maradona olsa, benim için "artık" fazla bir şey ifade etmiyor aynı Holosko!.. Beşiktaş'a çok yararlı olacaktır!.. Hatta daha da ileri gideyim; Beşiktaş "bu sene şampiyon olursa", bunda en büyük pay da Holosko'nun olacaktır!.. Galatasaray Hakan Balta'yı alırken dudak bükmüştüm; "Manisaspor'dan Selçuk ve Uğur İnceman" adları da transfer dedikoduları arasına girdikçe "gene" dudak büküyordum!.. Manisaspor'da "futbolcu olarak" seyretmekten keyif ve zevk aldığım futbolcuların başında Holosko vardı, ardından da Rafael geliyordu!.. Uğur'lar, Selçuk'lar, Hakan Balta'lar "bulunabilecek" futbolculardı ve Türkiye'de benzerlerinin sayısı da az değildi!.. Garip!.. "Doping skandalı" olayında Disiplin Kurulu'nun önüne çıkan "Kop çifti" enteresan bir savunma yapmış. Süreyya Ayhan demiş ki; "Ben atlet değilim, bana ceza veremezsiniz!.." Yücel Kop demiş ki; "Ben antrenör değilim bana ceza veremezsiniz!.." Peki, daha düne kadar "Federasyon'dan, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nden falan yerde kamp yapacağız, masraflarımızı karşılayın" diye talepte bulunanlar kimlerdi?.. Ve de Uluslararası Atletizm Federasyonu "doping cezasını kime, niçin verdi?.." Bu "garip" savunmanın haberini gazetelerde okuyunca, eşime sordum: "Acaba bize mi?.." Güldü, hem de katıla katıla!.. Mesaj!.. > Sayın Nuri Albayrak. Stop. Federasyon ile uğraştığınız kadar, Trabzonspor ile uğraşsa idininiz, Bordo - mavili takım bu duruma düşer miydi?.. Stop. Bin tane Federasyon, on bin tane hakem karşısına çıksa, Trabzonspor'u bu duruma düşürebilirler miydi?... Stop. Siz başardınız. Stop. Kutlarım. Stop. Hâlâ "yeniden seçilmeyi düşünüyor" musunuz?.. Stop. Trabzonlular merak içinde, tezelden cevap bekliyor. Stop. Saygılar. Stop. Öcal Uluç . Stop.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.