Galatasaray'ın şansı!..

A -
A +
Skora bakıp yazmak", dahası "öfkeye kapılıp yazmak", bitmedi; "Aysalcı, Prandellici olmaya devam edip yazmak" ve de hele hele  "renk / kulüp / kişi aidiyeti" sebebiyle "Galatasaray'daki iyileşmeden ürkerek 'art niyetli' yazmak", işte Galatasaray-Arsenal maçının ertesi sabahı "okuduğum yorumlar" bana "bu" tasnifi yaptırdı; "eksiği olabilir"; fazlası yok!..
Aslında, "4-1'lik" skora rağmen, "sahada nelerin olup bittiği gören, yazan arkadaşlarımız" da vardı; benim için "aslolan" da "onların yazdıkları" idi!..
Sözü uzatmayayım; Galatasaray, "Arsenal maçının özellikle ikinci yarısındaki futbolunu, eksiklerini ve hatalarını görerek geliştirirse", ligin sonuna kadar, "her takımı, kendi sahasında da, onun sahasında da yenebilecek güçte olduğunu göstermiştir!.."
Eksik ve hatalar ortadadır:
Galatasaray'da, "Taffarel hariç", Mancini devrinde başlayan ve Prandelli ve ekibi döneminde "artarak" devam eden "takım ruhu, karşılıklı sevgi, saygı, güven ve de kendine güven tahribi," acı tablonun baş sebebidir ve bunun asıl sorumluları da "bu iki teknik adamı getirenler", arka çıkanlar, "ortada olanlara rağmen" görevde tutanlardır!..
Bu dönemde, "Galatasaray'ın fizik gücü", yerlerde sürünecek" hâle gelmiştir!..
Özellikle altını çiziyorum; "gerçek profesyonel olan" birkaç futbolcu dışında yabancısıyla, yerlisiyle bekar ve genç oyunculardaki "fiziki düşüşün sebeplerini bilmek ve söylemek için" kahin ya da "özel dedektif" olmaya gerek yoktur!..
Bu iki teknik adamın döneminde, "kadro ve taktik istikrarsızlığı" istikrar hâline getirilmiş ve "torba kadro / çorba taktik" kurbanı olan bir takım ortaya çıkarılarak, Galatasaray, "deneme" tahtasına çevrilmiştir!..
Bu iki teknik adamın eline verilen, "kulübün mali bakımdan bu hâle düşmesi de göze alınarak ve büyük paralar harcanarak" transfer edilenlerle beraber "41'e yükselen" futbolcu kaynağının, "gençler ve olgunlar ayrımı" yapılmadan "adeta yok edilmesi için" her şey yapılmış, çok futbolcu, tribünlerde, yedek kulübelerinde "doğru dürüst şans verilmeden"  bitirilmiştir!..
Sneijder'in menajerinin, "bu iki teknik adam için söylediği (İnternette tıklayın, bulursunuz) ağır, acı ve haklı sözler, "neyin ne olduğunu" çok iyi ortaya koymakta, ama "bunu anlamayan, görmeyen ve de gereğini yapmayan" yöneticiler, hâlâ Divan Kurullarında, Genel Kurullarda "Altın kemer takmış baş pehlivanlar gibi" kürsülere çıkabilmekte, "taraftar bulabilmektedir!.."
İşte Galatasaray'da yapılan "en büyük hata" buradadır; Galatasaray'ın bugünlerinin sebebi, "tüzüğü paspas eden" o meşhur "Galatasaray'da başkanın sözü geçer" sözünün "gelenek hâline getirilmek" istenmesidir. 
"Ortak akıl" yerine, "tek kişinin padişahlığı"; zaten "Türk futbolunun, Türk sporunun, Türk kulüplerinin en büyük sorunu" değil midir?..
Hamza Hamzaoğlu'nun "sihirli değneği" yok ama "iyi niyeti, kulüp sevgisi, bilgi ve yeteneği", elinde de "kaliteli ve başarılı olacak, onurları incindiği, incitildiği için başarıya aç" bir kadrosu var!..
Arsenal maçında "o skor dezavantajıyla çıkılan" ikinci yarıda ortaya konan futbol ve mücadele, "iyi sinyaller veriyor"; biraz sabır; sadece "birkaç" maçlık; o kadar!..
Bir örnek bile yeter!..
Bakınız, "onca üzerlerinin örtülmesi çabalarına rağmen", Divan Kurullarında, Genel Kurullarda "artık"  kürsülerden ifade edilmeye başlanan ve saklanamayan "mali ve idari skandalların tümünü" bir yana bırakıyorum ve "sadece" bir sportif olay ile Galatasaray'ın "acı gerçeğini" okuyucularımla paylaşıyorum:
Ortada Ribery örneği varken, ortada Hajroviç örneği varken, göz göre göre basketbolda da, "NBA'de 'doğrudan" oynayabilecek"  Furkan'ı elden kaçıracak bir "utanç" zeminini hazırlamak, doğrusu ya, bir başkanın, bir yönetimin, "hem mali, hem idari bakımdan ibra edilmemesine yetecek" bir "gaflet, hatta dalalet olayı" değilse, nedir?..
Soru çok açık; hem de "kurumsallaşma" diyerek "600'den fazla insanlı" bir profesyonel kadro kurup, dahası bu kadronun "baba" adamlarına "uçuk paralar" ödeyenler ve onlardan sonra "göreve talip olup", iş başına geldikleri hâlde "Furkan'ın kaçırılmasını" seyredenler, Galatasaray gibi, "içerde, dışarıda en iyi okullarda ve şartlarda okumuşu, eğitim almışı, uzmanı, başarılısı Türk standartlarının çok üstünde insanlara sahip" bir kulübün  yöneticisi olduktan sonra "nasıl" böyle bir gaflete düşerler, düşebilirler?..
Son hizmet!..
Aslında "İnan Kıraç" hakkında "Uluçmarket'i boydan boya dolduracak" bir yazı yazabilirdim ama düşündüm ki; "Hayır" ve karar verdim ki; "Yazma!.."
"Her şeyi yaşadığı, gördüğü, bildiği halde"; Ünal Aysal için, Adnan Polat için, yönetimleri için, "Galatasaray Adası peşkeşi ve işletmecisi için" hâlâ ve hâlâ "nasıl konuştuğunu, neden konuştuğunu bilenler," yani İnan Kıraç'ın "Galatasaray Kulübü'nde, kendisini getirdiği yer" konusunda benim gibi düşünenler artık "çoğunluk" hâline gelmiştir ve "böyle" düşünenlerin ne kadar haklı olduğu da ortadadır!.. 
Onun bugüne, pardon "biraz geriye gideceğimiz günlere kadar", Galatasaray'a yaptığı hizmetlere hürmeten "bugününü enine boyuna yazmamak" en iyisi; "o kendine de, Galatasaray'a da yazık etme" inat ve ısrarını sürdürse de, artık pozisyonu ortadadır; bu acı tabloyu, "bilenler", bilmeyenlere, bilmek istemeyenlere anlatmakta ve "camiada, ona bakarak, ona sorarak, ona inanarak yön tayin edenler" giderek azalmaktadır.
Kim bilir belki de, onun Galatasaray Kulübü'ne yaptığı "son ve en büyük iyilik" "bu" olacaktır; sayesinde, başında olduğu "Liseci" takımı, sarı-kırmızılı dünyada "Cim karnında bir nokta" hâline gelmek üzeredir; daha ne olsun?..
Arananlar!..
Galatasaray "para", Beşiktaş "stat", Trabzonspor "kaleci" arıyor, ya Fenerbahçe?..
Aziz Başkan'ın deyişi ile "Diktatör gidiyor" ise; "başkan!.."
Galatasaray'ın işi zor, Beşiktaş'ın da "şimdilik" öyle, Trabzonspor "ocak transferinde" sorunu çözebilir, ya Fenerbahçe?..
Aslında Fenerbahçe cephesinde "cevap bekleyen" bir başka "önemli" soru da var; 
"Rakamsal olarak", şimdiye kadar "1 milyon üye kampanyası" ile ilgili "bir bilgi açıklaması yapılmadığına göre", acaba "üye aranmasından beklenen sonuç" zora mı girdi; yoksa, "Atılan taş, ürkütülen kurbağaya değmiyor" mu?..
Dahası; "başkan arayışı" da "bu sonuca bağlı" olamaz mı?..
Haftanın iki sözü!..
"Konuyla yakından ilgili kişilerin cehaleti ve vurdumduymazlığı insanı ürpertiyor. Efendim, grupta birinci olmakla ikincilik arasında pek fark yokmuş, maçın kazanılması çok da gerekli değilmiş, falanmış filanmış... Oysa Avrupa'da mücadele veren üç takımımızın son maçları futbol tarihimizde yer alabilecek kadar önemliydi. Ülke puanı açısından geldiğimiz uçurum, önümüzdeki sezonlarda bütün takımlarımıza çok ağır zararlar verebilecek. - Ahmet Çakır"
HHH
"Ve en vahimi, bu ekibin GS'ı 'futbol'dan ibaret zannetmesi... Basket'i FB'liler yönetse, bu kadar zarar vermezlerdi bu şubeye. Furkan'ı 3-5 kuruş için kaçırmazlar... Erceg'i, diğer yıldızları kaçmaya... Ataman'ı bırakıp gitmeye bu kadar zorlamazlardı. 'Ezeli rakibimize bu kadarını da yapmayalım' derlerdi. - Bilgin Gökberk" 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.