Her şey, bir olağanüstü genel kurulda, Galatasaray Tüzüğü’nün “yetki verme maddelerini paspas eden” bir yetkinin, Galatasaray’ın hukukçu ve profesör üyelerinin, hatta birkaç duayeninin de “Başkan çıktı kürsüye, söz verdi, ona güvenmemiz gerek, Tüzüğe aykırı olsa da bu yetkiyi verelim” diyerek “istim sonradan gelir” fetvası vermelerinden sonra “verilmesi ile”, bugünlere gelindi!..
Galatasaray’ın “Riva ve Florya başta” bütün gayrimenkullerinin satışını sağlayacak yetki, hem de “acil, başka çare yok” baskısıyla alınmak isteniyor!..
“Tüzük çiğnenerek alınan yetki”, tam bir “emrivaki baskısı ile”, ekim sonu olağanüstü genel kurulunda sonlandırılacak; tam bir “Gitti, gidiyor” misali!..
Evet, Galatasaray’ın borçları var, evet Galatasaray “bankalara önemli sayılacak oranlarda ve rakamlarda faiz ödüyor”; bunun önüne geçilmesi gerek!..
Amma, “İstanbul’un çok önemli değişimlere sahne olduğu” ve “arsanın bir santimetrekaresinin bile her geçen gün milli misli değer kazandığı” bir süreçte, “toptan satış paketini” Galatasaray Kulübü üyelerinin önüne “Zorunludur” ambalajı ile koyarsanız, o üyeler başta, camianın ve bütün Galatasaraylıların “Acaba?” sorusu ve şüphesi ile karşı karşıya kalmaz mısınız?..
Bakınız, bu soruyu sormaya “sadece kulüp üyelerinin hakkı vardır” düşüncesi çok yanlıştır; zira “Galatasaray’ın halka açık, borsada hisse senetleri alınıp satılan” şirketi vardır.
Dahası, Galatasaray “kamu yararına bir dernektir” ve “bu etiketiyle parasal avantajları vardır” ve bu avantajlar “vergisini ödeyen her Türk vatandaşına hesap sorma hakkı doğurur!..”
Hâl “böyle iken”, bir bakıyorsunuz, Galatasaray’ın Divan Kurulu toplantılarında, Riva / Florya arsalarının satışı, “Galatasaraylıların sokulmadığı Galatasaray Adası” konularında “zülfüyara dokunacak birkaç söz söylemek” hakkı bile “o kurulun başkanı tarafından” çok görülmekte ve kaç toplantıdır konuşan ve konuşmak isteyen “üye” Tüzükteki Divan Kurulu maddelerinin “üyeye verdiği haklar unutularak”, neredeyse “sözle yaka paça edilerek” susturulmaya çalışılmakta, hatta “toplantı bile” sonlandırılmaktadır. “Doğru bildiklerini söylemek, üyelere anlatmak için çırpınan avukat Tayfun Akçay’ın iki toplantıdır başına gelenler ortadadır. Urla’da TV başında değil, o toplantı mekanında olsam, onu “tek kişilik ordu” misali yaptığı mücadeleden dolayı kutlar, alnından öperdim!..
Galatasaray Divan Kurulu Başkanı, “sansürcü başı değildir ve olmamalıdır”, üye “konuşmalı”, varsa verilecek cevaplar, Galatasaray Başkanı tarafından verilmelidir!..
Soruyorum; “bu kadar basit olan ve hem Tüzüğe, hem demokratik adaba uygun bir uygulama yapmamanın” sebepleri acaba nedir?..
“Riva ve Florya satılmamalı, satılacaksa, aynı pakete konmamalı, satılacaksa çok ince elenip sık dokunmalı, acele edilmemeli, bu arsalar altın değerinde, gideceklerse değeri alınarak gitmeli, yoksa yazık olur, Galatasaray kaybeder” diyenler, “Mehmet Koçaslan’ın Galatasaray Adası’nın kıyaklı işgalinin hesabını soranlar” neden “hoş” karşılanmıyorlar? Onlar, “en azından” Divan Kurulu ya da Galatasaray Kulübü Başkanları kadar “Galatasaraylı” değiller mi?..
“Galatasaray’ın menfaatleri ile ilgili doğru bildiklerini söylemek ve savunmak” ne zamandan beri “Divan Kurulu toplantılarında azarlanmakla, fırçalanmakla, sözlerinin kesilmesiyle karşılaşmak” hâline getirildi ve de neden?..
Galatasaray “çok önemli ve hayati” bir olağanüstü genel kurula gidiyor; doğru olan yapılmalı, emrivakilere ve baskılara boyun eğilmemeli!..
Ey Galatasaraylılar, o genel kurula mutlaka gidin ve “üzerine titreyerek” yüzünüzü “sadece” Galatasaray’a dönün!..
O gün karar günüdür ve belki de son çeyrek asrın Galatasaray’ı için en önemli gündür!..
Benim Milli Takımım!..
Daha maçın 15’inci dakikasında, beraber maç seyrettiğimiz arkadaşlara dedim ki; “Çağrılmayanlar kâbusu, eksik olmasın bizim yani spor medyamızın da sayesinde bu her şeyiyle değişmiş, gençleştirilmiş kadronun üzerine çökmüş. Bu maçtan çok zor çıkarız, Allah yardımcımız olsun!..”
“Çağrılmayanlar”, Fransa’da “kuş mu kondurdular” Milli Takıma?..
Çağrılmayanlar, “son birkaç haftanın Ardası hariç”, kendi takımlarına kuş mu konduruyorlardı?..
Çağrılmayanlardan ikisi, Hakan Balta ve Caner, oynadılar; kuş mu kondurdular, Milli Takım’a?..
İyi oynadılar, vasat oynadılar, kötü oynadılar, dağıldılar, toparlandılar ama gerçek şu ki; “o gençleri ağır basan” Milli Takım, “yarının Milli Takımı”, dahası “bizim Milli Takım’ımız. Bu takım, maç öncesi “nasıl bu duruma mahkum edildi” ve “kendilerine gelene kadar” bu duruma düşürüldü?..
Bunun hesabını “biz” spor medyası, anlı şanlı yorumcularımız, hocamız Fatih Terim ve nihayet “çağrılmayanlar senaryosunda başrolü alan” Arda’mız, hep beraber “kafamızı ellerimizin arasına alıp” düşünmeliyiz!..
Yıllardan beri, “milli kadroda büyük ve köklü bir değişim isteyenler”, bu kadroyu savunmak durumunda ve zorundadırlar; dahası “kurda kuşa yem etmemek” ile görevlidirler!..
Maçın son 30 dakikasında “oynayan” milli takımımla iftihar ettim; yenilseydik de edecektim!..
İzlanda maçının sonucu ne olursa oldun, iftihar etmeye devam edeceğim; Onları seviyorum ve daha bugünden saygı duyuyorum; var olsunlar, sağ olsunlar!..
TSYD İzmir’den davet!..
Türkiye Spor Yazarları Derneği İzmir Şubesi’nden üyelere bir davet geldi, aynen şöyle:
“Değerli üyelerimiz, Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) İzmir Şubesi mensupları olarak, 14 Ekim Cuma akşamı saat 19.30’da Karaca Otel’de “Biz bize sohbet yemeğinde” bir araya gelmeyi istiyoruz. Tüm üyelerimizi eşleriyle birlikte Genel Başkanımız Oğuz Tongsir’in de katılacağı sohbet yemeğine bekliyoruz. Saygılarımızla... TSYD İzmir Yönetim Kurulu”
Düğün değil, bayram değil; “Bu eşli ve yemekli davet de neyin nesi” demeyin, ey spor yazarı kardeşlerim.
Olağanüstü Genel Kurul için imza toplanıyor ya, işte davetin sebebi o; Genel Başkan “İmza verilmesin, imza toplanırsa da, genel kurulda bana oy verin” gezisine çıktı.
Hem “yemek” var, hem de “eşli” , peki ama “bu eşli yemeğin parasını kim ödeyecek, Başkan mı, yoksa TSYD mi?”; merak edilen de o!..
Varlar ve yoklar!..
Antalya’da beklenen oldu; Eto’o takımda kaldı ve “kendi getirdiği”, sonra da başkana “Beni dinlemiyor” diye şikâyet ettiği hoca, gönderildi!..
Yeni gelecek hoca, Eto’o’dan “icazet bile alsa”, geleceğinden emin olamaz, artık!..
Türkiye’de bir “Antrenörler Derneği” var değil mi?..
Bir de “Futbol Federasyonu” var, galiba?..
Ve de, “yanlış hatırlamıyorsam” Türkiye Futbol Direktörümüz de, “bir hoca” Fatih Terim!..
Takımlarımızdaki hocaların büyük çoğunluğu her gün yatarken kendi kendine soruyor; “Ne olacak benim hâlim?..”
Şaka!..
Hidayet Türkoğlu, Basketbol Federasyonu Başkanlığı seçimine “tek aday” olarak giriyormuş; yani seçilmesi garanti!..
Yaşadı, milli takıma seçilecek oyuncular; bundan sonra “primler” gani gani!..