Şu hâle bakın!.. Galatasaray yönetimi, Figo'larla, Rui Costa'larla başladığı "transfer" yolunda hem de baş aşağı , Fenerbahçe Appiah'ı, Beşiktaş Ailton'u "taraftarlarının omuzlarında" ve coşku içinde getirirken, Wederson'a kadar çakıldı; onda da durum ortada!.. Ankarasporlu yöneticiler "alenen" ve de "resmen" Galatasaray yönetimi ile "alay ediyorlar", oynuyorlar, eğleniyorlar: "Wederson'a karşı Necati artı Orhan Ak'ı verin, yetmez, bir de 1 milyon euro para isteriz!.." Bence "az bile" istemişler; "Artı Ümit Karan, artı Song artı Tomas" demeliydiler!.. Hey gidi hey!.. Koca Galatasaray'ı "nereden nereye getirdiler!.." "Dünya markası" Galatasaray'ı!.. Dünyanın dört bir yanına "nam salan" Galatasaray'ı!.. Dünyanın dört bir yanından "transfer teklif edilince" futbolcuların koşa koşa geldikleri Galatasaray'ı!.. "Avrupa Ligi için" düşünülen "tek Türk takımı olan" Galatasaray'ı!.. Fenerbahçeliler'in, Beşiktaşlılar'ın "kıskançlıkla izledikleri" ve "Arayı açtı gidiyor, artık ona yetişemeyiz" diye feryat ettikleri Galatasaray'ı!.. Kim sorumlu? Sayıyorum: Kulübü "korkunç bir mâli batağa sürükleyen" Faruk Süren ve Mehmet Cansun ile "onların başkanlığındaki yönetimlerin bütün üyeleri!.." Bu dönemde "Denetim Kurullarında görev yapanlar!.." Bu dönemin "Divan Kurulu başkanları ve yöneticileri !.." Bu dönemin "Disiplin kurulları başkan ve üyeleri!.." Bitmedi!.. "Kurtaracağım" vaatleri ile gelen ve "bugüne gelişi durduramayan" aksine "kötü gidişi adeta hızlandırmak için" elinden geleni ardına koymayan Özhan Canaydın ve "onun yönetim kurullarında görev alanlar!.." Bu dönemde "Denetleme kurullarında, disiplin kurullarında görev yapanlar!.." Bu dönemin "Divan kurulları başkan ve yöneticileri!.." Galatasaray'ın geldiği noktadan, içine düştüğü "itibar erozyonu kuyusundan", işte "bu zatlar" sorumludurlar!.. "Gidişi gördükleri", her şeyi "çok iyi bildikleri" hâlde, "seyreden" ve "hiçbir şey yapmayan" bu zatlar, evet "en az" başkanlar ve "o başkanların yönetimleri kadar" sorumludurlar!.. Sadece son "bir ay içinde" olanlara bakmak bile, Galatasaray'ın ne hâle getirildiğini ortaya koyuyor: Ribery olayı utanç vericidir!.. "Ben bu kulübe güvenmiyorum" diyerek, "Galatasaray'ın verdiğinin üçte birine" başka bir kulübe giden İnsua olayı yüz kızartıcıdır!.. Kaç defa "Bitti, bitiyor" diye açıklama yapılan, "yalvar yakar olunan" ama "ortada kalınan" Pires olayı iç sızlatıcıdır!.. Mondragon olayı can yakıcıdır!.. Wederson olayı içler acısıdır!.. "Ne yapacaklarını bilmeden", oradan buraya koşuşturan ve "şaşkınlar mangası" görüntüsü veren bir yönetimin, koca Galatasaray'ı rakiplerinin ve taraftarlarının "mizah ve espri kaynağı" hâline getirdiğini, Galatasaraylılar hâlâ görmüyorlar mı? Bu durumda olan bir yönetim, "Galatasaray'ın kaybolan itibarını" geriye getirebilir mi? İdari ve mâli beceriksizliğini, vizyonsuzluğunu, misyonsuzluğunu bu kadar açık şekilde ortaya koyan bir yönetimi "Galatasaray'da dere geçilirken at değiştirilmez" ya da "Galatasaray'da Özhan abi böyle harcanmaz" ya da "Galatasaray'da kol kırılır yen içinde kalır" lâflarıyla "muhafazaya çalışmanın" Galatasaray'ı daha nerelere kadar götüreceği ortada değil mi? Futbolcuları, teknik adamları harcayıp, "aynaya bakmayacak kadar" pişkinleşen ve "koltuklarına yapışanların" sokaklarda hâlâ nasıl dolaşabildiklerini bir nebze anlayabiliyorum da, yarın Galatasaray'ın stadına gelip, tribünlerde nasıl oturacaklarını merak ediyorum!.. Bana deselerdi ki; "24 saat Galatasaray'da tek yetkilisin, Galatasaray'ı kurtarmak için ne yapardın?" Hiç tereddüt etmeden cevap veriyorum: "Bana bir saat değil, beş dakika yeter!.." İşte "o beş dakikada" yapacağım iş: "Yukarıdan beri yazıp geldiğim" zatları, "bir daha geri dönemeyecekleri kayıt ve şartı ile" Galatasaray'dan ihraç ederdim!.. Böylece, hem Galatasaray için "kurtuluşun en büyük adımı atılır", hem de "bundan sonra gelecekler", bu adımdan ders alarak, bu "büyük kulübün itibarını erozyona uğratacak" en küçük bir yanlışı yapmamak için azami gayreti gösterirlerdi!. Söyler misiniz bana, Galatasaray'ın "dünyada ve Türkiye'de" kaybolan itibarı, kaç yılda ve nasıl geri gelebilecek? Söyleyin bakalım, ey Galatasaraylılar!.. Ey "en önemli ve hayati kararların alındığı" genel kurullarda bile "3 - 500" kişinin zor geldiği salonları "bomboş bırakan" 10 binden fazla Galatasaray Kulübü üyesi!.. Söyleyin bana; kaç yılda ve nasıl? Amatör zihniyet!.. Hiç "hocasına çalım atan" bir yönetim gördünüz mü? Hele hele "Çalımbay" soyadı olan hocasına!.. Beşiktaş sayesinde bunu da gördük!.. Ailton'u transfer etmek için giden yöneticilere "Aman Rıza Hoca'ya haber vermeyin" diye neredeyse "yemin ettirerek" bu "büyük" transferi tamamlayan Beşiktaş yönetimi, bakın Rıza Çalımbay'ı ne hâle düşürdü: Gece gazetecilere: "Nereden çıkardınız Ailton'u?.." Gündüz gazetecilere: "Ailton benim listemde vardı!.." Bilmem ki, bu "acı" tablo, "hocalarını dev gibi gören ve ondan çekinen" Beşiktaşlı futbolculara "hocaları" konusunda nasıl bir mesaj vermiştir? Ah şu "Ben... Ben... Ben..." diyen "amatör" yönetici zihniyeti, ah!.. Kaç hoca, kaç futbolcu, kaç kulüp "bu zihniyet" yüzünden harcanıp gitti ve bundan böyle daha kaçı harcanacak? Kutluyorum!.. Futbol Federasyonu, maç naklen yayınları konusunu "zor" da olsa çözdü; kutluyorum!.. Ama, "asıl" kutlama sebebim başka!.. "Adı büyük" olanların "nasıl çok yüzlü", nasıl "içten pazarlıklı", nasıl "hazıra konucu", nasıl "korkak" olduğunu herkese gösterecek bir süreci hazırladığı ve bizlere yaşattığı için Levent Bıçakçı Federasyonu'nu kutluyorum!.. "2008" çok uzak değil, göz açıp kapayıncaya kadar çabuk geçecek ve bugün "naz ede ede ve garanti ala ala" yeni düzene "evet" diyen "adı büyükler", bakalım 2008'den sonra ne yapacaklar? Ki, "o güne kadar" Anadolu kulüpleri de "yeni düzene alışıp", rekabetin ortasında "Biz de varız, artık yağma yok" diyecek kadar güçlenecekler!.. Çoğu gitti, azı kaldı; yaşayıp göreceğiz!.. O, en büyük!.. 50 yıllık "spor yazarlığı hayatımda" çok büyük sporcular seyrettim, izledim, onları yazdım, çizdim!.. Kimler geldi, kimler geçti!.. Ama, "biri", sadece "biri", milyonlarca hayranı gibi, benim için de çok ayrı yerde!.. O sporcunun adı "Lance Armstrong!.." Biliyorum, dünyadaki yüzlerce milyon, hatta milyarlarca insan gibi, Türkiye'deki yüz binler de, TRT başta Türk TV'leri uyuduğu ve çağın çok gerisinde kaldıkları için, günlerdir "Eurosport'ta ya da bir başka yabancı kanalda" Fransa Bisiklet Turu'nu ve Lance'i izliyor!.. İzlemeyenler için söylüyorum; hiç olmazsa "bugün ve turun son etabı olan yarın" onu izleyin!.. Hele hele bugün!.. "Saate karşı" etapta!.. "Onun uzmanı olduğu" etapta!.. Eğer bugün ve yarın izlemezseniz, "bir daha onu hiç izlemeyeceksiniz"; zira "aktif sporculuk hayatına" yarın "tamam" diyecek!.. 3000'den fazla kilometrelik 21 etap süren "bu dünyanın en zor spor yarışmasında" 7 defa şampiyon olmak, bitmedi, hem de "7 defa üst üste şampiyon olmak"; inanılmaz bir başarı!.. Bu onu, "çok büyük bir sporcu, çok büyük bir şampiyon" yapıyor!.. Ama, bitmedi: Lance, "amansız olmadığını" ispatlayarak, kanseri de "Alp Dağları'ndaki, Pirene'lerdeki etapları yendiği gibi" yendi!.. O akciğerlerine ve beynine kadar sıçrayan ve "amansız" denilen kanseri de inancı ve iradesi ile yenerek, milyonlarca kanser hastasına "Hastalığınız amansız değildir, onu yenebilirsiniz, yeter ki inanın" mesajını verdi, ümit aşıladı!.. Bitmedi: O tam bir centilmen ve sportmendi!.. "Düşen en büyük rakibini bekleyecek" kadar sportmen, temiz ve dürüst!.. TV başında dikkat edin; bugün ve yarın. Röportajlarda, podyumda "o fazla büyük bir cüsseye sahip" görünmüyor!.. Amma... Bisikletin üzerinde, "öne eğilmiş, pedal basarken" tam bir dev!.. Evet, "Bunu geçmek mümkün mü" dedirtecek kadar "tam bir dev!.." Benim elli yıllık spor gazeteciliği hayatımın "en büyük sporcusu!.." Güle güle Lance... Seni unutmayacağız!.. Bütün bir insanlık seni sevgiyle kucaklıyor!.. Spora ve insanlığa yaptıkların için binlerce teşekkür!