Hakan Ünsal sitem ediyor: "Bülent Kaptan'a, Hagi gibi bir yıldıza, bana ve Arif'e bir jübileyi, bir onur gecesini ve bir plâketi çok gördüler!.." Sevgili Hıncal yazıyor: "İsfendiyar'ın cenaze töreninde Fenerbahçe vardı, Galatasaray yoktu!.." Kulüpler Birliği Vakfı'nın toplantısından sonra Trabzonspor Başkan Yardımcısı İbrahim Hacıosmanoğlu'nun açıklamasını Akşam Gazetesi'nden "aynen" alıyorum: "Toplantı başlamadan önce başkan Canaydın'a özel olarak 1 ay önce aldığımız karardan vazgeçme yönünde bir konu ele alınacaksa bu toplantıyı terk edeceğimizi ve bunu da deklare edeceğimizi söyledim. Bir ay önce aldığımız kararın aksine çıkacak bir kararın Kulüpler Birliği'nin güvenilirliğini yitireceğini söyledik. O da bize böyle bir değerlendirme olmayacağını söyledi, bu konuda söz verdi ve toplantıya katıldık. Ancak başkan bize söz vermesine rağmen konu tartışılmaya başlandı. Ben de toplantıyı bu nedenle terk ettim." Hacıosmanoğlu'nun daha sonra söyledikleri çok daha acı: "Eğer Özhan Canaydın dünkü toplantıda isteseydi, dirayetli davranabilseydi, Türk futbolunu kaostan kurtaracak bir toplantı olabilirdi. Toplantı başlarken verdiği sözün tamamen aksine hareket ederek, güvenilmeyeceğini gösterdi. Kişisel çıkarlar uğruna hem diğer kulüplere ihanet etti, hem de Türk futbolunu kaosa sürükledi." Bir ayda Halûk Ulusoy'un tarafından "öte tarafa geçmek gibi" bir cevvaliyeti gösteren bir başkan ile karşı karşıyayız!.. İşte "bu hızlı trafik için" Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın'ın yazılı açıklamasındaki cümle: "Bu konunun mimarlarından olan Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın'ın son andaki varyasyonu ile kaos ortamının hızla büyüdüğü, kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır." Peki, Federasyon konusu böyle de, Galatasaray konusu nasıl?.. Canaydın'ın Galatasaray başkanlığına aday olduğunda "beraber" yola çıktıklarının çoğu nerede?.. Ona seçimleri kazandıran Ali Dürüst'e sonra da Ergun Gürsoy'a ve oğlu Ali Gürsoy'a neler çektirdiğini bilmeyen yok. Kendisine "bu defa seçimi kazandıran" Adnan Polat'ı "bezdirip kaçırmak için" elinden geleni yapmıyor mu?.. Lucescu'yu, Fatih Terim'i, Hagi'yi "bir anda harcayan ve gönderen" Başkan, hiç sanmayın ki Gerets'i "çok sevdiğinden, ona güvendiğinden ve inandığından tutuyor"; hayır!.. Gerets, "Polat'ı harcamak için" elde tutulan bir silâh!.. Polat giderse, "Gerets aşkı" da biter; göreceksiniz!.. 50 yıldır Galatasaray yazıp çizdim, "en ağır şekilde eleştirdiğim başkan" Faruk Süren'di!.. Galatasaray'a "büyük başarılar kazandıran ama maddi ve manevi büyük kötülükler de yapan" bir yönetimin başındaydı, Süren!.. Özhan Başkan devrini yaşayınca, "Süren'i arar" hâle geldiğimi itiraf etmeliyim; Canaydın döneminde "başarı mumla aranır hâle gelirken", Galatasaray'a yapılan maddi ve manevi kötülüklerin haddi hesabı yok. Üstelik Süren'de "az da olsa" vefa vardı; icraatı ortada, yukarıda "bir bölümünü yazdım"; Canaydın'da bugüne kadar "vefanın kırıntısını" gören oldu mu?.. Onun döneminde Kulüpler Birliği'nin ne hâle geldiği ortada değil mi?.. En sert Aziz Yıldırım karşıtları bile "Fenerbahçe Başkanı galiba haklıymış" demediler mi?.. Bana kalırsa "galiba" kelimesi bile fazla!.. Ve Özhan Başkan "o koltukta" hâlâ pişkin pişkin oturmaya devam ediyor; yoksa görevi hâlâ bitmedi mi?.. Şimdi tartışılıyor; "Fatih Akyel gibi bir futbolcu tekrar Galatasaray'a alınır mı?.." Söyleyin bana, Özhan Canaydın'ın başkan olduğu bir kulübün takımında Fatih Akyel olsa ne fark eder, olmasa ne fark eder?.. Çok yazık!.. > OCALU boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2886'ya gönder (4 SMS/ 8 Kontör) > Palavra yarışı!.. Spor gazeteleri ile büyük medyamızın anlı şanlı gazetelerinin spor sayfaları, "ocak transferine birkaç gün kala" gene tam bir palavra yarışına başladılar. Öylesine "komik" haberler veriyor ve öylesine çelişkilere düşüyorlar ki, inanın dakikalarca kahkahalarla güldüğüm oluyor. "Meteliğe kurşun atan", futbolcusunun parasını ödeyemez durumda olan "bazı" kulüplerimize "bonservis bedelleri 4 - 5 milyon eurodan az olmayacak" transferler yaptıranı mı ararsınız, "bazı" kulüplere nerede ise "bir takım kurduracak kadar" çok adam transfer ettireni mi bulursunuz; hepsi var; seç seç al!.. Kimse de çıkıp "bu rezaletin hesabını" sormuyor; kim bilir belki de "en fazla atana prim bile veriyorlardır"; vah benim mesleğim ve mesleğimin "kalmayan" itibarı!.. Maalesef hemen hemen bütün gazetelerimiz yapıyor, mesela bir gazetede bir başlık: "Yüze tükürme 3 yıl!.." Sanıyorsunuz ki, "Birinin yüzüne tükürene mahkeme 3 yıl hapis cezası vermiş ." Haberi okuyorsunuz, "Savcı, birinin yüzüne tüküren, bu yüzden çıkan kavgada bir de darp eden adam için 3 aydan 3 yıla kadar hapis cezası istemiş!." Habere bakın, başlığa bakın ve buyurun yandan yakın!.. Spor sayfalarında da "böyle başlıkları" sık sık görmeye başladık. İşte bir başlık: "Türkiye'ye gelmiş geçmiş en büyük futbolcu Alex" "Allah Allah bu palavrayı da kim sıkmış" diye bakıyorsunuz; Fenerbahçeli basketbolcu İbrahim Kutluay söylemiş ama "öyle" söylememiş!.. Onun söylediği söz şu: "Tartışmasız olarak takımın yıldızı ise Alex. Türkiye'ye gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan biri." "En büyük" ile "en büyüklerden biri" arasındaki farkı bilmeyenler için, bilmem ki nasıl bir kurs açmalı?.. > Utanmaz oyun!.. Kulüplere, Kulüpler Birliği Vakfı toplantısı öncesi, toplantısı sırasında ve "genel kurulun olağanüstü toplanması için imza toplanması döneminde" öyle bir oyun oynadılar ve bu oyunu "öyle bir yalan üzerine kurdular" ki, insanın aklı hayali almıyor!.. "Aman, İddaa ihalesi iptal edildi" yalanı ile başlayan, sonunda "İhale iptal ediliyor, yürütme durduruldu, 7 Ocak gününe kadar hükümet bir şeyler yapmazsa, İddaa duracak ve bizler de mahvolacağız. Onun için şu imzaları toplayalım, hükümetin gönlünü hoş tutalım, İddaa işini hükümet halletsin" şekline dönüştürülen öyle bir "baskı kurdular" ki, insanın "pes doğrusu" diyeceği geliyor!.. Mahkeme kararı açık açık yazıyor; "İhalenin iptaline gerek görülmemiştir, sadece Kamu İhale Kurumu'nun 'Ben karışmam' kararı bozulmuştur." "Kamu İhale Kurumu'nun bu kararını bozan" idare mahkemesi kararı hâlen Danıştay'dadır. Üzülerek söyleyeyim, böylesine yoğun bir "dezenformasyon bombalaması" altında, beni bile yanılttılar ve dünkü yazımda bir yanlış yaptım; güvendiğim bir ilgiliden aldığım bilgiye dayanarak "Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı aldı" dedim. Şimdi sıkı durun; idare mahkemesi, "ihaleyi iptal etmek" bir yana, "yürütmeyi durdurma kararı bile vermemiş." Yani "7 ocak gününe kadar hükümet el vermezse her şey biter"şeklindeki "tarih bile vererek" yapılan açıklamaların ve baskıların gerçekle en ufak bir ilgisi yokmuş. Okuyucularımdan yaptığım yanlış için özür dilerken, bu oyunun başında ve içinde olanlara, maşa olarak kullanılanlara söyleyeceğim tek şey var: "Böyle" çıkılan yolun sonu "hayırlı olmaz"; bilesiniz ve utanasınız!.. > "Asıl Gerets pişmelidir!.." Enteresan bir faks aldım; oldukça uzun!.. Galatasaray Kulübü'nü ve Galatasaray Futbol Takımı'nı analiz ediyor. İki paragrafını sütunuma alıyorum: "Gerets konusu tam bir felâket. Ben kendi oynadığı mevkiden bile anlamayan antrenöre nasıl güvenirim? Bu zat futbolculuğunda sağ bek oynardı. Elinde taş gibi sağ bek olduğunu oynadığı takımlarda kanıtlamış bir Song var. Onun yerine stoper oynayabilecek Türkiye'nin en iyi tandem oyuncularından Emre var, faydalanamıyor, fikir üretemiyor. Takım kaybedince de Hakan Şükür'ü hedef gösteriyor." "İddia ediyorum, Galatasaray Futbol Takımı hocasının ukâlalığı yüzünden Türkiye'nin en kolay gol yiyen takımı olmuştur. Pırıl pırıl gençleri 'Pişsin' diye gönderip yerlerine kazmaları oynatan, Okan Buruk gibi bir değeri görmezden gelen antrenörün asıl kendisinin pişmesi gerekir. Bence Gerets derhal bir başka takımın antrenör yardımcılığını kabul edip sil baştan eğitim almalı ve pişmelidir." 40 yıllık Galatasaraylı olan ve Gönen Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu'nda öğretmenlik yapan Ahmet Kamil Kalıpçıoğlu'nun yukarıdaki satırlarını, "Gerets'i hâlâ savunanlara" ithaf ediyorum!.. > Helâl olsun!.. Perşembe gecesi TV'ler arası "zaping yaparken" birden bir kürsünün üzerinde bir "adam" gördüm; tanıdık bir adam!.. Etrafındaki kalabalığa aldırmadan önündeki bir düğmeye basıyordu!.. Sonra etraf ışığa boğuldu, flaşlar patladı!.. TV ekranındaki görüntü, "Şükrü Saracoğlu Stadı'nın 100. yıl süslemesinde düğmeye basıldığı andı" ve canlı yayındı!.. Kürsüde düğmeye basan adam da, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'dı. Birden TV ekranından "Fenerbahçe Marşı'nın tüyleri ürperten o etkili melodisi" salonuma doldu!.. Fenerbahçeli olan eşime döndüm ve "Yüzüncü yılınız kutlu olsun" dedim!.. Ve ekledim: "Ne mutlu sizlere ki, kulübünüze ve camianıza böylesine hizmet eden bir başkanınız var!.."