Gazeteciliğe paydos!..

A -
A +

 Bu kaçıncı?..

Hep "böyle" yapıyor; "Elimde belge var, şu var, bu var" diyor, "Açıklayınca neler olacağını göreceksiniz" diyor, "Zamanı gelince açıklayacağım" diyor, ama "o zaman bir türlü gelmiyor", dahası, sıkışınca "Ben öyle bir şey söylemedim" diyor, "Yazılanlar doğru değil" diyor, işte en son sevgili Büşah Gencer'in başına gelen!..
Kim bu zat; "eski" Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar!..
Beyaz TV'deki "Federasyonun başında iken Fenerbahçe'yi korudum" sözlerinden sonra, "çok daha çarpıcı" olan ve "onun söylediği" bazı "başka" sözleri Yurt Gazetesi'ndeki köşesinde yazan sevgili Büşah, "en az 5-6 kişinin yanında söylenen sözler" için Aydınlar "yalanlama yapınca", diyor ki son yazısında; "Yazdıklarım doğrudur, şahitler var, daha da yazmadıklarım vardı, işte onları da şimdi yazıyorum, çok yazık bunca yıllık dostluğumuz bitti!.."
Bakınız; Büşah Gencer'e ne demiş, Aydınlar; "Yakında tüm Fenerbahçeliler, Yıldırım'ın UEFA ile yaptığı özel protokolü görecek. Bir kopyası elimde o protokolün, yakında masaya koyacağım. Fenerbahçe taraftarı işte o 
zaman gerçeği ve Aziz Yıldırım'ı anlayacak. Bekleyin göreceksiniz."
Tabii bu açıklama Fenerbahçe camiası başta spor kamuoyunda "bomba gibi patlayınca" Aziz Yıldırım, haklı olarak "devreye giriyor" ve "Elinde ne varsa açıklasın, saklamasın, hem de hemen" diye sevgili Büşah başta, her tarafa haber salıyor!..
Aaaa, o da ne; "onca şahidin önünde söylenen sözler" için, "İşte protokol" demesi gereken Aydınlar, "bir yalanlama ile" Büşah Gencer'i ortada bırakıveriyor!..
Buraya kadar, Mehmet Ali Aydınlar / Büşah Gencer / Aziz Yıldırım üçgeninde gelişiyor olaylar!..
Peki ama ya benim "spor medyam" ne yapıyor; hiiiç!..
Ortada "böyle bir iddia var", bu iddianın üzerine gidilmez mi?..
Bu nasıl bir gazeteciliktir?..
"Yalansa", elbette "yalan olduğu ortaya konulacak kadar önemli bir iddia" var, ortada!..
"Yalan değilse", iki defa, beş defa, yüz defa elbette, "bir spor medyasının böyle müthiş bir iddianın üzerine gitmesi ve doğru olup olmadığını araştırması" gerekmez mi?..
"Eskidendi, gazetecilik", şimdi ise "eski camlar bardak oldu", ve "o" bardaklar "Kırılırım" korkusu içinde "Çay bile servis etmek" istemiyor!..
Vah ki, ne vah!..

Helvacı meselesi!..
"Başarılı olunca", haklı olarak "başarının kahramanları arasında olmak" ve "kahramanlığı paylaşmak" vitrindedir; "başka şey" konuşulmaz!..
"Başarısız olunca", sistemden, kurumsallaşmaya, alt yapıdan, yabancı kontenjanına kadar, bin dereden su taşınır, mazeret ve bahane bulunur!..
Onca yıldır, böyle gelmiş böyle gidiyor!..
Yok arkadaş, "A Milli Takımı" tamı tamına, "bir üst yapı meselesidir"; 75 milyonluk bir ülkede, onca para harcanan, onca kulübü ve takımı olan, onca milyon gencinin içerde ve dışarıda futbol oynadığı bir Türkiye için "25-30 tane seçkin futbolcuyu bulmak", onlara "istikrarlı bir çalışma programı yapmak ve uygulamak", onları "birbirine kaynaştırmak" o kadar zor değildir!..
Un var, şeker var, yağ var, ama "helvacı" yok, "helvacıyı bulacak" patron yok!..
"Beşiktaş'ı batırandan" patron, "İstanbul Büyükşehir Belediyespor'dan" hoca olursa, "bugünkü tabloya bile şükretmemiz" gerekmiyor mu?..


Umut ve hayal!..
"İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar" der, Yahya Kemal!..
"Hayal bilgiden üstündür" der, Einstein!..
"Umut fakirin ekmeğidir" der, Türk halkım!..
Umut; "Galatasaray'ın, Real Madrid'i yenmesi!.."
Hayal; "Galatasaray'ın, Real Madrid'i elemesi!.."
"Umut", belki!..
"Hayal"; belki değil, bekliden de geride!..

Dün ve bugün!..
Şike sürecinde "ne polis bıraktılar, ne savcı, ne hakim"; onlar için yazmadıklarını, söylemediklerini bırakmadılar, Fenerbahçeliler!..
Şimdi, "20-30 çapulcu" dedikleri gençle başa çıkamayınca durup dinlenmeden "polisten, savcıdan, hakimden medet umuyorlar", çare ve çözüm bekliyorlar!..
"Önce tahrip etmek için" elinden geleni ardına koyma, sonra "Gel bizi kurtar" diye yalvar; çarpıcı bir çelişki!..
Ve de, ilâhi adalet!..

Bu dünyadan Sılkım geçti!..
Hey gidi Şemsi Abi, hey!..
Babıâli'nin "anıt adamlarından biri" idi, "Babıâli magazin gazeteciliğinin de kurucusu!.."
Spordan, polis - adliyeye, belediyeden, magazine, muhabirlikten yazı işleri müdürlüğüne kadar yapmadığı görev kalmamıştı, onun!..
Onunla uzun yıllar rahmetli Kemal Ilıcak'ın Tercüman'ında beraber çalışma imkânını buldum, "Türk işi magazini ondan öğrendim"; dahası "basınımızda ilk magazin eki olan" İnci'yi "Tercüman gazetesi adına çıkaran" oydu; bitmedi; 1998 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü sahibi bir gazeteciydi, o!..
Ve de, Babıâli'de "promosyonlu gazete uygulamasını" başlatan, kitap, ansiklopedi kuponlarıyla başlayıp, çılgın seviyelere tırmanan promosyon dağıtımının çekilişlerini  büyük konserlerle yapan ve Tercüman'ın Türkiye'de "1 milyon baskı yapan ilk gazete" unvanını almasında "en büyük rolü oynayan", ama hep "sütre gerisinde kalan" mütevazı bir büyük gazeteciydi, o!..
Dün sabah sevgili kardeşim Hıncal'ın sütununda okumasam, "vefat ettiğini" öğrenemeyecektim!..
Elin oğlu "böyle insanları için" romanlar yazıyor, filmler, diziler çekiyor, biz ise "unutuyor", hatırlayanlarımız da çok zaman üç beş satır haberi bile çok görüyoruz!..
Yazıklar olsun, bize, hepimize!..


Devam etmesin!..
Diyorlar ki; "O geldi, bu geldi, en ünlüsü, en değerlisi geldi, ne oldu?.. Abdullah Avcı gidip başkası gelse ne olacak?.. Devam etsin!.."
Mesele "sadece" bu değil ki!..
"Asıl mesele", bu ülkede, "başarısız olanların, beceremeyenlerin gitmesi gerektiğinin", herkes tarafından, en başta da "gitmesi gerekenler" ve de "Gitmiyorsa, onları göndermesi gerekenler" tarafından "bir sistem, bir kuram" hâline getirilmesi!..
İşte "Abdullah Avcı" bu sebepten gitmeli ya da gönderilmelidir!..
Mesele bu kadar basit!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.