Üzerinde "Alaattin Metin" imzasını görünce "merakla ve inanarak" okudum!. Koca sayfanın nerede ise tamamını kaplayan bir haberdi ve büyük puntolu başlıklarda şunlar yazıyordu: "İki kulüpte de görev yapan Turgay Biçer iddialı konuşuyor" "Galatasaray büyük ama Fenerbahçe daha büyük" "Galatasaray'da 4 yıl, Fenerbahçe'de 3 ay çalıştım. Süre bu kadar kısa olmasına rağmen herkesin Fenerbahçe'yi konuşmasına şaşırdım. Galatasaray da büyük kulüp ama, Fenerbahçe ondan, hiçbir şeyle kıyas edilemeyecek kadar çok büyük" Bir bilim adamı olan Turgay Biçer'in "kitaplarında yazdıkları" ile, "bu sözleri" hiç ama hiç uyuşmuyordu ama... Kendi kendime dedim ki: "Haber Alaattin Metin'in... Hele hele Attila Kıyat olayından sonra herhalde çok daha dikkatli olmaya başlamıştır. Onun için..." Döndüm Turgay Hoca'ya ve düşünmeye başladım: "Anlaşılıyor ki, sevgili Biçer de reyting hırsına kapılanlar arasına girmiş... Bunca iyi iş yaparken haber olmayınca, böyle ipe sapa gelmez ama yankısı büyük lâflar ederek manşetlere taşınmayı ve tartışmaların kahramanı olmayı hedeflemiş... Hoş geldin Toroğlu'lar, Çakar'lar, karmasına sevgili hoca!.." O ne??? Aradan iki gün geçti, sevgili Alaattin'in bir yazısının içinde "iki paragraf!.." Turgay Biçer Hoca'nın haberiyle ilgili "iki düzeltme!.." Haber "koca koca manşetlerle", düzeltme "satır arasında" birkaç cümle!.. Biri "vizyon toplantısı ile arama konferansı farkını anlatan" bir düzeltme, ama "sıkı durun" bakın "ikincisi" ne: Sevgili Alaattin yazıyor, "kelimesine dokunmadan" sütunuma alıyorum: "Galatasaray'da 4 yıl çalıştım. Fenerbahçe'de 4 ay... Sokakta kimi görsem herkes bana Fenerbahçe'yi soruyor." Evet, Turgay Hoca, Alaattin Metin'e "sadece ve sadece bunları" söylemiş ve ilâve etmiş; "Ben iki büyük kulübü kıyaslamadım!." Peki "söylenen bu sözler", sayfaya girerken "neden" yukarda yazdığım gibi olmuş? Sevgili Alaattin "bunun da sebebini" açıklıyor: "Bu söz ilginç geldi ve gazetecilik penceresinden bakarak başlığa çıktık!" Dikkat buyurunuz; "Gazetecilik penceresinden bakınca", demek ki; "İnsanların söylediği sözlerle istenildiği gibi oynamak ve o sözleri söyleyenin aklının köşesinden bile geçmeyen kılıklara sokularak manşetlere çıkmak, haberin içinde de kılık değiştirilmiş halde yer vermek" serbest!!! İnsaf sevgili Alaattin insaf!.. Bir hata yapmışsın bari, "özür dile" geç!.. Hatanı, "gazetecilik açısından bakılırsa böyle yapılır" gibi, "mesleğimizin itibarını sarsacak" ve "meslek ilkelerine taban tabana zıt" bir gerekçenin arkasında gizlemeye çalışma!. Senin gibi "kurt" bir gazeteci, herkesin ama herkesin "yöneticileriyle, teknik adamlarıyla, futbolcularıyla darmadağın olmuş ve küme düşen takımlara yenilen bir Fenerbahçe'yi" sormasından ve konuşmasından daha tabii ne olacağını ve Turgay Biçer'in "bu tesbiti ortaya koyan" sözleriyle, hiçbir zaman "Galatasaray - Fenerbahçe kıyaslaması yapma amacının olmayacağını" nasıl bilmez? Ayrıca, "Turgay Biçer Hoca'yı spor kamuoyunda tartışılacak hale düşüren" başlıklar ve haber "kocaman kocaman" erilirken, "düzeltmesi satır aralarında saklanmış"; bu nasıl iş? Hepimizin senin yanında olduğumuz Attila Kıyat olayında, "senin meslek onurun elbette ve hakkın olarak onur da, Turgay Biçer'in hiç hak etmediği halde yaralanan meslek onuru ne olacak?" O haberi, hem de "merakla" okuyan ve tartışan yüz binler var!.. Acaba, "senin yazının satır aralarındaki düzeltmeyi" kaç kişi okudu, okuyabildi? Öyle değil mi, sevgili kardeşim ve meslektaşım? Başkan sözünde durdu!.. Galatasaraylılar "müjdeler" olsun; başkanınız Özhan Canaydın sözünde "gene" durdu!. "Başkan olursam üç yıldız oyuncu alacağım" demişti!. Geçen yıl; "Baliç'i, Revivo'-yu ve Ümit Davala'yı aldı!." Bu yıl sözünü "yeni baştan" tuttu: "Revivo'yu, Hasan Şaş'ı ve Ümit Davala'yı yeni baştan aldı!." Eh geçen yıl Şampiyonlar Ligi'nin ilk turunda havlu atılmış ve lig ikinci olarak bitirilmişti!. Bu yıl "Şampiyonlar Ligi'nin ön elemesinde havlu atılır ve lig de UEFA Kupasına katılma hakkı alınarak tamamlanır... Böylece başarılı bir sezon daha geçirilmiş olur!.." Alkışlar!.. Hakem iyi imiş!.. Futbol ûlemamız Makedonya maçından sonra buyurdular ki; "müsabakanın hakemi mükemmel!.." Doğru mükemmeldi, ama kimin için? Makedonya ve Makedonya'nın arkasındaki İngiltere için!.. Seyredin maçın kasetini bakalım, "bu mükemmel hakem" maçın başında ne yapmış? Adamların, futbolcularımızla yaptıkları her ikili mücadelede, topa girişlerinde "kasıtlı ve sakatlayıcı" fauller var!.. Art arda sıralıyorlar ve futbolcularımızı sindirmeye ve sinirlendirmeye çalışıyorlar!. Nerede FIFA'nın "teknik futbolu koruyun, teknik futbolcuları koruyun ve teknik futbolu yok edici takımları, futbolcuları cezalandırın" talimatı? Oyunun başında, "öyle kasti hareketler yapan" iki Makedon futbolcuya "sarı kart çıkarsa" oyun normale dönecek, ama ne gezer? Vaktaki, Türk futbolcuların bir bölümü sindi, bir bölümü sinirlendi, Makedonya golü geldi, "mükemmel" hakem "hakem olduğunu hatırladı" ve görevini yaptı!. Ama "görevini yaptıktan sonra", görevini yaptı!. Emre "hem sinirlendi" kart gördü, gelecek maçta oynayamayacak, hem de "sert darbelerle" sakatlandı, maçı yarıda bıraktı!. Bilmem, "mükemmel" hakemin "Türk takımına ne yaptığını" göstermek için başka örnekler vermem gerekir mi? Doğru mu, değil mi? Ankara'dan gelen bir "fısıltı"!.. Deniyor ki; "İlhan Cavcav yakın arkadaşlarına dert yanmış; 'Galatasaraylılar Okan'ı Beşiktaş'a verdiğim için bana çok kızdılar. Ama sezon başlasın, birkaç ay sonra bana teşekkür edecekler!.." Telefonda bu fısıltıyı aktaran arkadaşıma sordum: "Bu ne demek, sözlerin altı, üstü yok mu?" Ahizeden bir kahkaha geldi: "Altı da üstü de bu kadar, daha fazla ancak şunu söyleyebilirim; Cavcav'ın bu sözlerini duyan Galatasaraylılar da, Beşiktaşlılar da bir düşünsünler bakalım, koca kurt ne demek istiyor?" Şimdi ben de diyorum ki: Galatasaray ve Beşiktaşlılar "Cavcav ne demek istiyor" diye düşünmeden önce, Cavcav'ın "bu sözleri söyleyip söylemediği" araştırılmalı!. Bunda da görev, Ankaralı spor yazarlarına düşüyor!. Belki doğrudur, belki de "muzip" bir Galatasaraylı uydurmuştur!.. Her şart altında, ilginç bir fısıltı!.. Komedi!.. Şenol Hoca, mesela İbrahim'i oynatmaz, eleştiriler hazır: "Bu kadar formda bir futbolcu oynatılmaz mı? Şenol Hoca eskilere takmış, takımı değiştiremiyor, gençleştiremiyor, risk almıyor, korkuyor!." Şenol Hoca, İbrahim'i takıma koyar, oynatır, çocuk bir-iki hata yapar, eleştiriler hazır: "Canım bu çocuk 3'lü defansa alışık, 4'lü defansı bilmiyor, hata üstüne hata yapıyor, böyle kritik maçta oynatılır mı?" Buyurun "yakın bakalım" sigaranızı, ne tarafından yakacaksınız?.. Hani, bir "genç papaz - yaşlı papaz" fıkrası vardır, sonunda "genç papazın vaazı için" yaşlı papaz der ya "Neresini düzelteyim... Şöyle dedin böyleydi, şöyle dedin böyleydi, söyle dedin böyleydi..." diye... Tam o misal!.. Bizim futbol ûlemamızın "yazdıklarını ve konuştuklarını düzeltmeye kalksak", işin içinden çıkamayız; en iyisi kahkaha atıp, rahatlamak!.. Yıkın efendiler, yıkın!.. Allah razı olsun Deniz Gökçe'den!.. Slovakya maçı sonrasından beri, "Makendonya karşılaşmasını bekleyerek" içimde tuttuğum ve "hafta sonu yazacağım" dediğim isyanın gerekçesini, "cuma günkü yazısında" öylesine net ve öylesine seviyeli olarak ortaya koymuş ki, kendisine teşekkür etmemek haksızlık olur!. Bakın ne diyor Gökçe: "....Medyada yer alanların nerede ise yarısı, ya bir kulübe, ya bir çalıştırıcıya endeksli olduklarından veya alenen cahil veya kötü niyetli olduklarından kendilerini gündeme taşımayı, gerçek futbol insanlarına hakaret ederek sağlamayı yeğliyorlar. Dün yapılan Makedonya Milli maçında bu kötü niyetlilerin tümü iş başında idi. Daha maçın ilk beş dakikası civarında basın tribününde Hakan Şükür'e edilen küfürlerin tümünü aktarmaya terbiyem müsaade etmez." Ve "aynı gün" aynı gazetede sevgili Ferdi Leflef'in "enfes" yazısı!.. İkisini art arda okuyunca, "göklere çıkarılan" bir futbolcu ile "yerin dibine sokulan" bir başka futbolcunun, "gerçek durumlarının ne olduğu" ortaya çıkıyor!. Maçları "tek gözle seyreden", daktilonun ya da bilgisayarın başına otururken vicdanlarına ancak "budak deliği kadar" bir kapı açan pek çok futbol yorumcusu ya da spor yazarı arkadaşımızın, Slovakya ve Makedonya maçlarındaki yazılarını ya da TV yorumlarını "terazinin bir kefesine koyunuz", öbür kefeye de "maçların kasetlerini", sonra da tartınız bakalım; onların yazdıklarında ya da söylediklerinde "en ufak bir adalet var mı?" Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Hiç mi beyninizin bir tarafında, "iz'an ve insaf" kelimelerinin anlamını belirten bir kaç cümlecik bulunmuyor? Fatih'i yerden yere vur, İbrahim'in hatalarını hiç görme!.. Hakan'ın kaçırdığı bir pozisyona tak, Nihat'ın, Okan'ın kaçırdıklarını hiç yazma!.. "İki gol atan" ve "bir" de asist yapan, bu arada hücuma çıkarken yanlış pasla kaptırdığı topu kalemizde "kontratak golü" olarak gördüğümüz Nihat'ın bu pozisyonunu "yok" say (Kulakların çınlasın, sevgili Leflef) ve onu baş tacı et, "bir gol atan" ve "iki asist" yapan, hücum presi oynadığı sürece devam ettiren, Nihat'a, Okan'a "attırdıklarının iki katı daha" nerede ise "Al da at" pası veren, ama kendisine "bomboş iken" Nihat'ın da, Okan'ın da pas vermediği, hatta Nihat'a "Çok üzgünüm, o golleri nasıl kaçırdım, Hakan abi bomboşmuş, onu göremedim" dedirten Hakan'a hakaretler yağdır!. "Sırf" Şenol Hoca'yı eleştirmek için "onun ısrarla oynattığı" Alpay'ı yok edecek ağır eleştiriler yap, buna karşılık "egoizmin doruklarında dolaşan" ve pas vermeyerek "mutlak golleri kaçıranlara övgüler yağdır" ve de onlara şu soruyu sorma: "İyisiniz, hoşsunuz da, ya o golleri hatta ikili, üçlü olarak bomboş olan arkadaşlarınıza pas vermeyerek kaçırırken, Makendonyalı oyuncu son dakikada ayağına gelen büyük gol fırsatını (Kulakların çınlasın sevgili Leflef) kalemize gönderse idi, ne olacaktı?" "Tek gözle maç seyreden" ve "vicdanlarında budak deliği kadar kapı açan" arkadaşlarımızın yazı ve yorumlarından örnekler vermeye devam etsem, "Uluçmarket" bir yana, bu koca sayfa dolar da taşar ama, ben burada keseceğim!. Ve... Diyeceğim ki: Yıkın efendiler yıkın, Bu milli takım kimin? Bu hoca, bu oyuncular kimin? Yıkın efendiler yıkın, Vicdan nasır, gözde nefret!.. Ve belli ki, devir fetret!. Yıkın efendiler yıkın, Yüzleriniz kızarmasın!. Vurun, kırın, bitirmeyin, Yok edinceye kadar yıkın!..