Galatasaray'ı "diğerlerinden ayıran" özelliklerin başında "manevi değerlere verilen önem ve manevi değerler konusundaki hassasiyet" geliyordu!.. Son yıllarda gelen başkanlar ve yönetimler, bu "ayırıcı ve tanımlayıcı" özelliği adeta "çöp sepetine atmak için" yarıştılar; işte Galatasaray'ın geldiği "acıklı ve hazin" durumun asıl ve baş sebebi!.. Bu "tepe takla gidişin ana sebebi" ile ilgili "son örnek", üstelik "hiçbir tereddüde yer bırakmayacak" bir şekilde ve 10-15 gündür herkesin gözü ön ünde yaşanıyor: İşte Antalyaspor'a adeta "zorla gönderilen" kaleci Fevzi ve adeta "yalvar yakar" Galatasaray'da kalmaya ikna edilen Ümit Karan!.. Biri, çok değil "birkaç yıl içinde" Türkiye'nin "en iyi kalecilerinden biri olduğu görülecek olan" ve yıllardır Mondragon'un arkasında "sıranın kendilerine gelmesini büyük bir sabır ve fedakârlıkla bekleyen", nadir ve zorunlu olarak "görev verildiğinde" bunu "başarı ile yerine getirmiş olan" iki "genç" kaleciden biri!.. Öteki Galatasaray'da, "transfer ücretini artırmak için" hemen hemen her transfer döneminde "türlü çeşitli oyunların, naz ve niyazın, krizlerin başrolüne soyunan" birkaç oyuncudan biri; üstelik bu defa temas kurduğu ve "Gitmek istiyorum" dediği kulüp, Galatasaraylılar için "bütün zamanların en büyük rakibi" Fenerbahçe!.. Mondragon'un gitmesinden sonra "sıranın kendilerine geldiğini zanneden" genç kalecilerin, "önlerine bir başka Türk kalecinin transfer edilmesine isyanlarındaki haklılık" ne kadar "kabul edilebilir" ölçüde ise, "Galatasaray bir golcü arıyor" haberlerinin gazetelerde yer almasını "bahane ederek" Fenerbahçe ile "gizli gizli temasa geçen" tecrübeli golcünün "haklılık derecesi" hemen hemen o oranda "kabul edilemez" nitelikte!.. Olayın ilkinde "olmuş ve gerçekleşmiş" bir transfer var, ötekinde "çoğu balon çıkan" transfer haberlerine dayalı "gerçekleşmemiş ve gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan" bir iddia!.. Üstelik bu iddia ile ilgili olarak "asıl" gocunması gereken Ümit Karan değil, Hakan Şükür iken!.. Sonuç; başta yazdığım gibi, "Bizi istemeyeni, biz de istemeyiz" denilerek gönderilen Fevzi, "Bizi istemeyene, biz yalvarırız" görüntüsü içinde "Galatasaray'da kalmaya ikna edilen" Ümit Karan!.. Hadi canım siz de!.. Söyleyiniz bana , yarınlarda bu Ümit Karan'a "nasıl" güveneceksiniz?.. Daha da önemlisi, Feldkamp "nasıl" güvenecek?.. Çok daha önemlisi, arkadaşları "nasıl" güvenecek?.. "Roveşata mı, Galatasaray mı" sorusuna yürekten, samimiyetle ve hemen "Elbette Galatasaray" diyeceği konusunda büyük tereddütlerim olan, Galatasaray, hatta futbol camiasında "Para mı, Galatasaray mı" sorusuna her zaman "Elbette para" diyeceğine inananların sayısının "Galatasaray" diyeceğine inananlardan çok fazla olduğunu tahmin ettiğim Ümit Karan'ın "rica minnet" ve adeta "bir kahraman gibi" Galatasaray'da bırakılışını, "olabilir" diye kabul etmem mümkün değil!.. "Ayırıcı ilkeleri ve gelenekleri olan" bu yüzyıllık koca kulübü, "Galatasaray'ı istemeyeni Galatasaray hiç istemez, kimse Galatasaray'dan büyük değildir" noktasından, "kısa" sayılacak bir süre içinde adım adım "Ümit Karan örneğine getirenler" utansın!.. Diyeceksiniz ki; "Utansalar hiç Galatasaray bu noktaya gelir miydi?.." Ne diyeyim; "Siz de haklısınız" sevgili okurlarım!..