Banvitspor - Karşıyaka basketbol maçına giden bir grup Karşıyakalı taraftarın, otobüste kendi aralarında başlattığı kavga, Balıkesir yakınındaki bir benzin istasyonunda "pırıl pırıl bir gencin", Manisa Celal Bayar Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Spor Yöneticiliği bölümü 1. sınıf öğrencisi 21 yaşındaki Özgür Soylu'nun pompalı tüfekle öldürülmesiyle bitti!.. Bu kaçıncı bitiş?.. "Bir gün" haberi verildi, bir gün "yorumlar" yazıldı ve sonra olay "bir başka gencin ölümüne kadar" unutulup gitti!.. Zira, ortada "balık beyinli" bir spor medyası, olayları "lâfın ötesinde hiçbir şey yapmayarak" seyreden, "Giden gider, kalan sağlar bizimdir" diye düşünen yöneticiler var!.. Güya, "basketbol, eğitimli sporcuların ve seyircilerin sporu"; öyle mi?.. İşte "son bir ayda" göz önünde olanlar; ne yapıldı; hiiiçç!.. Galatasaray - Fenerbahçe "kız basketbol maçında", hem de bu kaçıncı defa olanlar ortada; beyler ise "seçim var; yeniden seçilmek peşinde"; her zamanki gibi, "ver göstermelik bir ceza"; bu olaylar biter mi?.. Devletin Valisi, oturduğu protokol tribününün karşısındaki tribüne asılan "83 Yıllık Efsane, oldu kestane" pankartının, "ülkenin en büyük illerinden birinin en köklü camiasını rencide ve ligin ikinci yarısında bu defa büyük şehirdeki maçta stadı dolduracak taraftarı tahrik edeceğini" düşünemezse, "kendisine pankartın kaldırılması için müracaat eden" misafir kulüp yetkilisine "Ne var kestane lâfında, size dokunuyorsa, tribünü terk edin" diyerek "pankart yerine, misafir yöneticiyi tribünden kovmaya kalkarsa", bu olaylar biter mi?.. Ülkenin "en büyük" takımlarının ikisi, hem de "Dünya'nın en büyük derbilerinden birini" oynarken, "Kurtlar Vadisi'nin Polat Alemdarı'na ve Mematisi'ne özenen" yöneticilerin, bakanların, emniyet müdürlerinin, federasyon yetkililerinin önünde "Seni gece evden kaldırırım" diye karşılıklı tehditlerine, o yöneticilerden birinin "Bana küfredemezsin" diye bağırmasına karşılık, ötekinin "Ben sana değil hakeme küfrettim" diye "Şecaat arz ederken merdi Kıpti sirkatin söyler" misali, hem de "memur sayılan maç hakemlerine küfrettiğini" ikrar etmesine rağmen, üstelik ortada "özel" çıkarılmış, "Sporda Şiddetli Önleme Kanunu varken" ve bu kanunun "büyük sorumluluklar yüklediği" siyasi - mülki - güvenlik - spor yöneticilerinin hiçbir şey olmamış gibi, olayı "örtbas etmelerine" ne demeli?.. O kanunda "üzerlerine düşen görevi yapmayan" yöneticiler için de "müeyyideler" yok mu; bu kanun "lâf olsun, torba dolsun" diye mi çıkarıldı; kanunu kim yürütecek "orada yazılı"; neden yürütmüyor?.. "O tribünde o olaylar olur" ve hiçbir şey yapılmazsa, "bu olayların olması" nasıl önlenecektir?.. O kanunu bıraktım, yanı başlarında "Ben sana değil, hakemlere küfrettim" diyen yöneticiye bile "hiçbir şey yapamayarak" nasıl bir "eyyam" içinde olduğunu gösteren "bir Federasyon ile" bu olayların önlenmesi mümkün mü?.. Uzun yıllardır, "Spora siyaset girmesin" diye nutuklar atılırken ve bunun için "FIFA'nın da baskısı ile" federasyon "özerk hâle getirilmişken", Bursaspor ile Beşiktaş arasındaki "kan davasının bitirilmesi için", iki kulübün başkanını "özerk" futbolun başkanının mı, yoksa bir siyasetçi olan Spordan Sorumlu Bakanı'nın mı bir araya getirip el sıkıştırması gerekiyordu; söyler misiniz bana, "böyle" federasyonlarla "bu olaylar" önlenir mi?.. Gençler ölmeye, beyler "idare etmeye" devam edecektir; biliniz ki, dökülen göz yaşları, "ölen gençlerin ana - baba ve yakınlarınınkiler hariç", timsahın göz yaşlarıdır!.. Yazıklar olsun!..