Fenerbahçe medyasının "çifte standardı için" bir yazı yazdım. ATV'nin spor müdürü sevgili Faik Çetiner telefon etti; "Ağabey, Bizim Stadyum'da bu konuyu işleyeceğiz, acaba bizim mikrofona konuşur musun?" Bir maç öncesi, ATV mikrofonlarına "yazdıklarıma paralel olarak" düşüncelerimi söyledim. Bizim Stadyum'da "Fenerbahçe ve Mustafa Denizli" konusu bölümünde yazımdan bir-iki paragraf okundu ve ATV mikrofonlarına söylediklerimin "önemli bir kısmı" ekrana getirildi ve programa katılan konuşmacılara "bu konuda görüşleri soruldu!." Konuşmacılar, "görüşlerini açıkladılar!." Yazdıklarıma ve söylediklerime katılan oldu, katılmayan oldu. Çoğunluk katılmadı!. Özellikle "Fenerbahçe'yi yazanlar" karşı çıktılar!. Elbette, "her görüşe saygılıyım", isteyen katılır, isteyen aksini savunur!.. Ama... Konuşmacılar içinde "bir tanesi vardı" ki, fikire fikirle, görüşe görüşle cevap vereceğine, çıktı "garip bazı şeyler" söyledi! Spor yazarları arasında "değer verdiğim, yazılarını bazılarındaki görüşlere katılmasam da zevkle okuduğum, aklı başında ve bilgili olarak kabul ettiğim" o arkadaş, nedendir bilinmez "Mustafa Denizli de İzmirli, Öcal Uluç da İzmirli, ondan Denizli'yi savunuyor. Arkadaş oldukları için böyle söylüyor" gibi lâflar etti. Sonra "yanlışını düzeltmeye" çalıştı: "İzmir'de oturuyor!.." Bir ara da, "onun zamanında" diyerek, olaylar hakkındaki yorumları "bir de onun bunun ya da bizim zamanımız" diye ayırma "garipliğine" düşüverdi!. Benim görüşlerime katılmayabilirsin!.. Karşı çıkar, tam tersini de söyleyebilirsin!.. Eleştirebilir, varsa hatalarımı, yanlışlarımı kanıtlar, olayları ortaya koyarak çürütebilirsin, ama.. "İzmirliler, İzmir'de oturuyorlar, arkadaşlar.. Ondan.." diye konuştun mu, bunun adına "gazetecilik, yorumculuk, spor yazarlığı" değil, olsa olsa "kahvehane yarenliği yapmak" denir!. Bir söz vardır; "Kişiyi nasıl bilirsin, kendin gibi.." diye.. Hayatında "bir defa bile karşı karşıya gelmediğin, 10-15 dakika sohbet etmediğin bir kişi için" ATV'de yaptığın şekliyle, konuşma hakkını kendinde görenlerle ilgili olarak söylenmiştir, bu söz!. "Gene" yanlış anlama; "fikirleri için konuşma hakkı" demiyorum, "kişi için konuşma hakkı" diyorum!. "Meyhaneci, okeyci takımı ile Denizli'nin yaşantısı ve hayat felsefesi arasında dağlar kadar fark var, onun için Denizli'yi sevmiyorlar, kompleks duyuyorlar" demişim de, "bu tablo benim zamanımdaymış, şimdi yokmuş!.." Hımmm... Demek ki, "bugün de onun zamanı!.." Yani; "Onun zamanı artık geçti, şimdi meyhaneci ve okeyci yorumcular yok, genç spor yazarları var" demek istiyor.. Madde bir; "daha zamanı bırakmadık ve bırakmaya da niyetimiz yok!.." "Biz 35 yaşında ölen ve 70 yaşında gömülenlerden değiliz ve de olmayacağız!." Değerli meslektaşıma bir öğüt; "Sen de böyle olmaya bak ve bu sözümün gereklerini bugünden yapmaya başla!..Vefa kelimesinin anlamı için de sözlüğe bir defa daha bak!" Madde iki; "söylenenlerin ve yazılanların ana hatlarını iyice anlamadan" söze başlama!.. "Meyhaneci ve okeyci takımı" demekle "bir hayat felsefesinden, şeklinden" söz ediyorum!.. Mesela "arabesk" de diyebilirdim.. Bu takımdan olmak için, "ille de meyhaneye gidilmesi ya da okey oynanması gerekmez!.." Benim anlatmak istediğim "Denizli'nin hayat felsefesi ve şekli ile" sözünü ettiklerimin hayat felsefeleri ve şekilleri arasındaki farktır!. Bu farkı, bir başkası, mesela sen de "çok daha başka benzetmelerle" ortaya koyabilirsin, ona karışmam.. Madde üç; "gerçek bir spor yazarı isen", futbolculuktan gelen ve gazetecilikle spor yazarlığının yanından geçmedikleri halde, "gazeteci ve spor yazarı olduklarını ağızlarından düşürmeyen" ama her yazılarında ve konuşmalarında "üzerlerindeki formayı hâlâ çıkarmadıklarını, çıkaramadıklarını gösteren", onun için de devamlı olarak "bizim takım, bizim kulüp" diye yazıp söyleyen takımından, "okeyci ve meyhaneci ekibinden" değilsen, "söylenenleri üzerine alma!.." Ve de "onları savunma.." "Onlar", dün de vardılar, bugün de varlar.. Yarın da olacaklar.. Madde dört; "istisnalar kaideyi bozmaz" diye bir söz vardır. "Genel durum üzerine yazı yazılırken ya da konuşma yapılırken", istisnalar genellikle atlanır ve "gerekmedikçe istisna örnekleri verilmez!." Eğer "ATV konuşmamın tamamını yayınlasa idi" görecektin ki; "Zaman zaman bu çifte standart hatasını hepimiz yapıyoruz" diyerek, Denizli olayından başka örnekler de vermiştim!. Mesela, "Şenol Güneş olayı" gibi.. Ama.. Gerçek ortada: Fenerbahçe medyasında "çifte standart, Denizli antipatisi yüzünden, daha da önemlisi mutlaka ve hemen başarı arzusu sebebiyle çok daha açık şekilde görülüyor" ve örnekler çok daha fazla!.. Şimdi bir soru daha: "Sevgili meslektaşım, kendini Fenerbahçe medyasından sayıyor musun, yoksa saymıyor musun?" İşte bütün mesele!.. Ben "kendimi", Galatasaray medyasından saymıyorum; "ben gazeteciyim ve spor yazarıyım!." Ben, "spor medyasındanım!.." Bilmem anlatabildim mi?