"Bir köyün mezarlığının kapısında şu sözler yazlı imiş: 'Bu mezarlıkta 35 yaşında ölen, 70 yaşında gömülenler yatıyor'; Öcal, böyle bir mezarlıkta yatmak ister misin?.. Bu sözü hiç unutma, kaç yaşında öleceksen o yaşa kadar yaşa!.." Çok yıllar önce idi ve "o zamanlar" gençtim, (Hoş şimdi de gencim ya, o zaman çok daha gençtim), bu sözlerin yazılı olduğu "yeni yıl" tebriğini aldığım zaman!.. Altında "Cüneyt Koryürek" imzası vardı!.. O, 77 yıl yaşadı, hem de "bana ve benim gibi çok kişiye verdiği öğüdü dolu dolu tutarak" yaşadı ve 77 yaşında öldü; bundan bir yıl önce!.. "Onsuz, geçen bir yıl" benim için çok güç oldu!.. Türkiye'deki spor, Gözlem'deki siyasi yazlarımın "devamlı" okuyucusu idi ve zaman zaman telefon eder, kulağımı çekerdi, evet "telefonda" çekerdi: "Öcal, yahu beni şaşırtıyorsun, Gözlem'deki yazılarına bakıyorum, sen hâlâ yaşıyorsun, hem de öyle bir yaşıyorsun ki, zıpkın gibi. Ama spordaki yazılarına bakıyorum; çoğunda çoktan ölmüş gibisin; yahu bu ülkede spor diye futboldan, futbol diye Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş'tan başka yazacak şey mi yok?.. Sen de böyle yaparsan, ben kime ne diyeyim?.." Aslında çok iyi biliyordum ki; "Sen 35 yaşında ölmüşler, 70 yaşında gömülenler mezarlığına gidiyorsun" derken, kastettiği "spor basınımızdı" ve ben de "zaman zaman" bu basına uyum sağladığım için, öfkesini benden çıkarıyordu!.. Cüneyt Ağabey çok iyi biliyordu ki, 1950'li yılların ikinci yarısında Ankara'da Yenigün ve Öncü Gazetelerinde "beraber çalışırken" biz böyle değildik; yazdığımız yazılar da, yaptığımız sayfalar da "buram buram spor kokardı"; Fransa Bisiklet Turu'nu "sürdüğü 20-22 gün" röportajlarıyla, haberleriyle, klâsmanlarıyla manşet verir, herkese okuturduk!.. Türkiye Atletizm Şampiyonaları'nda bir "Cahit Önel - Ekrem Koçak yarışmasını günlerce antrenmanları, röportajları, haberleri ile ve sonunda da yarışı, yarış kritiği ve notları ile manşetlere taşır", herkese okuturduk!.. Ve o günlerin "klasik" spor yazarı ağabeylerimiz, "bu açılımımızdan" pek hoşlanmaz, hatta "spor yazarları tribünlerinde "zoraki" merhaba" der, bizi küçümserlerdi!.. Mehmet Ali Kışlalı klânı idik; Hıncal Uluç, Ahmet Taner Kışlalı, Oktay Kurtböke, Güneş Tecelli, Yaşar Güngör, Kurthan Fişek, Çelik Aruoba, Günaltay Şibay, Cüneyt Koryürek ile ben!.. Atletizm, basketbol, tenis, güreş, boks, futbol, eskrim ve diğer spor branşlarında, kısacası "hangisinde" Dünya ve Türkiye için "önemli bir yarışma, şampiyona varsa", bizim sayfalarımızın ana konusu, manşetleri "o olay" olur ve herkes de "keyifle, lezzetle" okurdu!.. "Efendim okuyucu futbol istiyor, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş istiyor" martavalını çöpe attığımız yıllardı o yıllar ve hepimiz "spor yazarı olarak" yaşayacağımız ömür kadar da yaşayacak; 35 yaşında ölüp, 70 yaşında gömülmeyecektik!.." Cüneyt Ağabey "doğru" söylüyordu; çok zaman "spor yazılarımda 35 değilse de mesela 45 yaşında öldüğümü ve belki de 80-90 yaşında gömüleceğimi hissediyorum!.." Dönüp dolaşıp "aynı konuları" yazıyor, kendimizi tekrarlıyor; dahası "bu mesleği, bu sayfaları, bu ekranları" sadece ve sadece "menfaatleri ve de kalemşoru oldukları kulüplerin menfaatleri için" kullanan Galatasaraycı, Fenerbahçeci, Beşiktaşçı, hadi "zorlayarak ekleyeyim" Trabzonsporcu "yazar-çizer-yorumcu" takımına terk ediyoruz; ne acı!.. Cüneyt Ağabeyi duyuyorum; "çoktan öldünüz ve gömüleceğiniz günü bekliyorsunuz!.." Ne yazık ki, "bu acı tabloya isyan eden" ve "bir şeyler yapmak için" çırpınan "genç", pırıl pırıl meslektaşlarımızı da "en küçük hatalarında yerden yere vurup, daha bu yaşta bu mesleğin mezarlığına gömmeye çalışıyoruz!.." Bize bakmayın gençler, Cüneyt Ağabey'i dinleyin!.. 35 yaşında ölüp, 70 yaşında gömülmeyi beklemeyin!.. Bu meslek sizlerin!.. Nur içinde yat Cüneyt Ağabey, seni çok özledim!..