Kemal Mutlu, iyi niyetli, dürüst ve çalışkan bir genel müdürdür, kendisine hem saygım, hem de sempatim vardır!. Ama, "son yaptığı", ne ona, ne makamına yakıştı!. "İki yıldır çağırıyoruz, Federasyonla aramızdaki protokolü yenilemek ve günün gereklerine uydurmak istiyoruz, gelmiyorlar. Biz de tek taraflı fesih ettik. Bu protokole göre, kendilerinin verdikleri cezayı bize infaz ettirmek istiyorlardı, olur mu?" diyen bir Gençlik Spor Genel Müdürü'nün bu sözlerinin "hangi tarafını eleştireceğimizi şaşırdık!.." Başından sonuna kadar yanlış dolu, hata dolu, gaf dolu!.. Sevgili genel müdürümüze öncelikle sormamız gerek; "Protokolü tek taraflı fesih etmeniz için Fenerbahçe Başkanı'na ceza verilmesi mi gerekti, bu vakte kadar aklınız neredeydi? Ya da Aziz Yıldırım'a ceza verilmeseydi, bu protokolü fesih etmek için daha ne kadar bekleyecektiniz?" Daha da "esaslı" bir soru: "Yoksa, protokolü fesih etmenizi, Aziz Yıldırım'la yaptığınız görüşmede, Aziz Bey mi sizden rica etti ya da bu konuda talimat verdi?" Kusura bakmayın, Aziz Bey "küçük dağların padişahı benim" havalarında dolaşır, konuşur ve spor teşkilatını, federasyondan başlayarak hep küçümser de, onun için soruyorum!.. Bu tavrınızla ne yazık ki bu soruyu hak ettiğinizin de, altını çiziyorum!.. Bakınız, siz bunu yaparken "bakanınız" sayın Fikret Ünlü bey ne diyor: "Federasyonun bu şekilde ceza vermesi yanlış ama böyle bir ceza verildiyse, uygulanmasında harekete geçmemiz gerekir. Böyle bir yazı alırsak, sadece protokol tribününde bize ait olan yerlerde onu oturtmayız. Ama kendisini oynayacakları kulüp başkanı davet ettiği takdirde onlara ait yerlerde oturabilir!." Demek ki neymiş; "Devlet, devlet gibi davranmalı, verilmiş olan ceza uygulanmalı imiş!." Sayın Ünlü'nün "Federasyonun bu şekilde ceza vermesi yanlış" sözüne katılmak ise mümkün değil; zira o zaman yöneticiler, her işlerine gelmeyen karar ve olayda, federasyondan girer, bakanlıktan çıkarlar ve bunun da önü alınamaz!.. "Bazı başkanların belediye başkanı olması", ceza almalarına mani değildir; "spor müsabakalarında protokol tribününe giremezler", o kadar!. "Belediye başkanı olmak" haddini bilmemek, "ceza yönetmeliklerine uymamak" demek değildir!. Dönüyorum, "gene" genel müdürümüze!.. Ey genel müdür; "eğer protokol tribünleri sizin sorumluluğunuzda ise", elbette ki, cezanın o tribünlerle ilgili kısmını siz infaz edeceksiniz!. "Tribün sorumluluğu verirsiniz Federasyona", o infaz eder, bu kadar basit!. Ya "tek taraflı fesih komikliğine" bilmem ki ne demeli? Futbol Federasyonu "milli maçta stada ikinci bir protokol tribünü koyunca" nasıl komik duruma düşmüş ise ve "o mantığın elle tutulur yanı yoktuysa", şimdi benzer bir gafı genel müdürlük nasıl yapar? Sayın genel müdürümüz; yoksa Futbol Federasyonu ile aranızda "hizmet yarışı yerine, komiklik ve gaf yarışı mı var?" Bakınız, şuna hiç ama hiç hakkınız yok: "Futbol Federasyonu için kuyu kazmak" ve o kuyuya genel müdürlük makamını düşürmek!.. Biraz düşünün, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız! Galatasaray'da hayata dönüş!.. Önce Faruk Süren... Sonra Mehmet Cansun... Ve nihayet Duygun Yarsuvat!.. Galatasaray'da "ilkeler, tüzükler, kanunlar hakimiyeti yerine, kişilere dönük ve gündelik bir yönetim zihniyetini yerleştirenler" birer birer tribüne çıkarıldı ve genel kuruldan sonra, Perşembe günü de Divan Kurulu'nda yapılan seçimlerle "kulübün müesseseleşmesinin önü ve yolu açıldı!." Yıllardır "Galatasaray'ı yöneten zihniyetle yaptığım mücadeleyi okuyucularım iyi bilirler!." Bu zihniyetin "Galatasaray Kulübünü ne hale düşürdüğünü de", sanırım artık "bana inanmayanların hemen hemen hepsi" anlamışlardır!. Özhan Canaydın yönetiminin Galatasaray Kulübünde ve bağlı genel müdürlüklerde "tarafsız denetim firmalarına yaptırmaya başladığı denetimin sonuçlarının neler olabileceğini" bugünden bilemeyiz!. Ama, koca bir kulübün "bunca gelire rağmen, bu hale neden düştüğünün işaretleri" ortaya çıkmaya başlamıştır!. Başkan Özhan Canaydın'ın "voleybolculara karşı yaptığı açıklamalar" tüyler ürperticidir. "Borçlar konusunda gerçeklerin söylenmediği", Süren'ler ve Cansun'lar tarafından camianın, Divan Kurulu'nun ve Genel Kurul'un kandırıldığı açıkça ortaya çıkmaya başlamıştır. Karar defterlerinde ve kayıtlarda olmayan bir sürü borcun art arda önlerine konduğunu bizzat Canaydın açıklamıştır. Hacizlerin, icraların saklanması devri bitmiş, Galatasaray Başkanı "bu konuda neler olduğunu" üzülerek anlatmıştır. Karşımızda tesislerin gaz-elektrik-su paralarını bile ödeyemeyen bir yönetimin olduğu anlaşılmış, ama bunlar herkesten saklanmıştır. Ve... O günlerde, "bütün bunlar için camiayı uyarmak, gerçekleri anlatmak çabalarını göz ardı edip, susturan" bir Divan Kurulu yönetiminin Galatasaray'a nelere mal olduğu da yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır!. Divan Kurulu'nun yeni başkanı Semih Haznedaroğlu "gerçek bir Galatasaraylıdır!." Gerektiğinde yönetimden de, başkandan da "hesap soracak" kadar da cesur ve tarafsız davranacaktır!. Hele hele yönetimin "gönüllü", başkanın "profesyonel" avukatlığını hiç ama hiç yapmayacaktır!. Galatasaray camiası, yıllardan beri ilk defa "tüzüğün verdiği yetkileri sonuna kadar kullanacak" ve yönetimi "genel kuruldan önce" denetleyecek, meselelerin üzerine gidecek, "kurula üye olan herkesin düşüncelerini, eleştirilerini özgürce yapacağı bir ortamı hazırlayacak" bir Divan yönetimine kavuşmuştur!. Elbette "bu üçlünün gitmesinde" çok kişinin payı, emeği ve mücadelesi vardır; ama biri var ki "onu ayrı tutmak" bir gazeteci olarak görevimdir... Necdet Çobanlı'nın Galatasaray'daki "bu idari devrimde" oynadığı rolü yakından biliyorum; kendisini kutlarım! Bu devrim, Galatasaray'a hayırlı ve uğurlu olsun!. Zor dostum zor!.. Ligin son dört haftasına girilirken, Üç Büyükler stres altında!.. Üçünde de "yürek selanik" ve korku, maçları bekliyor!. En zor durumda olan da Fenerbahçe... Zira, liderden 5, Fenerbahçe'den 2 puan geride olan Beşiktaş'ın "kaybedeceği bir şey yok", ama kazanacağı çok şey var!. Onun için "diğer rakiplerine göre" daha az stresli!.. Yenilirse, zaten kayıptaydı, iyice kayıpta olacak!. Berabere kalırsa, kayıp devam ama "fazla olmayan" bir ümit hâlâ var!. Yenerse... Oh ne ala!.. Öncelikle "Şampiyonlar Ligine katılma hakkı" yakınlaşacak, şampiyonluk için de "ümit" devam edecek!. Galatasaray'ın stresi, Beşiktaş'tan fazla... Zira kaybedeceği çok şey var; geçen yılki şampiyonluk gibi... Geçen yıl da bu haftaya girilirken Galatasaray, Fenerbahçe'nin "üç puan önünde idi!." Sonrası malum... Herşeye rağmen, Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye göre stresi daha az; zira "3 puan ve averaj avantajı var!.." İstanbulspor'a yenilirse, işi geçen yılki gibi zora sokacak ama ümidi devam edecek!. Berabere kalırsa, "büyük bir avantajı kaybedip", Beşiktaş-Fenerbahçe maçının "berabere bitmesine dua edecek!." Kazanırsa... Oh ne alâ... Son üç haftaya "rahat girecek!." Fenerbahçe'ye gelince... Bir yanda şampiyonluk mücadelesi, bir yanda "Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan olma" ihtimali!.. Yani, "Beşiktaş'a yenilirse", hem şampiyonluk iddiası çok azalacak, hem de "Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkı" iyice riske girecek!. Lorant'ın işi zor!.. Takımını sahaya, "galibiyet" için mi, yani şampiyonluğu kovalamak için mi, yoksa "yenilmemek" için mi, yani Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkını tehlikeye sokmamak için mi çıkaracak; işte bütün mesele!.. Tabii bu kararı vermesi için, "İstanbulspor-Galatasaray maçının sonucunu görmesi", Lorant'ın tek avantajı olacak!. Bekleyelim, görelim!.. Radu ve Lucescu!.. Radu konusunda "çok kişi gibi" düşünmüyorum; bu futbolcu "Hagi'nin dediği gibi" sabır gösterilir ve zaman verilirse, Galatasaray'a faydalı olacaktır!. "Maya" var, "alt yapı" var!.. "Dengesiz" Pascal Nouma yerine Galatasaray'a alışacak bir Radu'yu her zaman tercih ederim!.. Yalnız, "gene birileri", ona "pas vermemekte", onunla "yardımlaşmamakta" direniyorlar; hem de tribünlerden açık açık görülecek şekilde!.. "Taaa Kubilay'dan Jardel'e kadar son yıllarda Galatasaray'a gelen yabancı forvetlerin hemen hemen hepsine ayni şeyleri yapıp gelenler", huylarından hâlâ vazgeçmediler!. Ben "artık" isimlerini yazmaya utanır oldum; onlar "Galatasaray'a ihanet pahasına" hâlâ aynı ayrımcılığı yapmaktan utanmıyorlar!. Ve de, teknik direktör Lucescu, ağabey Albayrak ve yönetim kurulu "onları seyrediyor!." Yazık, hem de çok yazık!.. Herkes şaşırmış; ama yağma yoook!.. Koskoca Türkiye Futbol Federasyonu'na bakın!.. Bu federasyonun Hukuk Kurulu "son derece haklı ve yerinde bir dosya hazırladı", sonra da Disiplin Kurulu "bu dosyaya dayanarak" son yılların "en haklı ve en yerinde kararlarından birini" verdi!. Ama Futbol Federasyonu'nun "en tepesinde oturan" yöneticilerinin art arda yaptıkları gaflar, "bu haklı ve yerinde kararı" nerede ise paspasa çevirdi!. Olay "Fenerbahçe üyesi" ve Federasyon Başkan vekili Ata Aksu'nun "kıvırmalarıyla başladı!." "Cesaretle ve sağlamlıkla" Federasyonun bir kurulunun verdiği kararın arkasında duramadı!. "Ünlü çalımcı" Lefter ağabeyine özenmiş olacak ki, başladı kıvırmaya... Ama yüzüne gözüne bulaştırdı!. Fenerbahçeliler onu "kulüpten ihraç etmek için" harekete geçtiklerine göre, ne İsa'ya, ne de Musa'ya yaranabildi; haline, kahkahalarla gülüyorum! Federasyon Genel Sekreteri, ise "Genel Müdürlüğe nasıl yazı yazılacağını bilmediği için", "ceza infazı ile ilgili yazı" komediye dönüştü; "Ceza verilenler" bu yüzden, Federasyonu küçük düşürecek gövde gösterileri yaptılar; vah ki, ne vah!.. "Bu iki yetkilinin kulağını çekmek durumunda olan", hatta "böyle bir olayda bu gafları yapanlar artık bu makamlarda oturamazlar" demesi gereken "başkan" Haluk Ulusoy da, vekiline ve genel sekreterine ayak uydurunca, yandı gülüm keten helva!.. Sonunda iş, geldi, Fenerbahçeli bir yöneticinin, "Kulüpler Birliği toplantısında Ulusoy'u devirmek için kulis yapmaya başlamasına" kadar dayandı!. Bu acıklı tablo yüzünden, "Futbol Kanununu, yönetmelik ve talimatları bir defa bile okumamış" kişiler, yöneticiler ve yorumcular bile, "Federasyonla alay etmeye başladılar!." Ve... Ulusoy Federasyonu, "son dönemlerin en büyük yarasını aldı", bu yarayı tedavi etmek çok güç!.. Artık her önüne gelen bu yarayı kaşıyacak ve kanatacaktır!. Ulusoy-Aksu-Torunoğlu üçlüsü, "bu federasyonu devirmek isteyenlerin eline önemli bir koz vermiştir"; çok yazık!.. Zira bu federasyon, "rahmetli" Orhan Şeref Apak Federasyonlarından beri "Anadolu Futbolu için en büyük hizmetleri veren" bir federasyondur!. Zira bu federasyon, "Türk futbolunun yönetimini", İstanbul'un üç büyüklerinin ezici hegemonyalarından kurtaran federasyondur!. Zira bu federasyon, İstanbul'un "dev medya kuruluşlarının sahiplerinden, üst düzey yöneticilerinden ve spor servisleriyle, anlı-şanlı yazar çizerlerinden" etkilenmeyen bir federasyondur!. Zira bu federasyon, "maç naklen yayınlarını İstanbul'un büyük kulüpleriyle, iki-üç büyük medya kuruluşuna peşkeş çekecek, Alaaddin Çakıcı destekli adayın karşısına cesaretle çıkıp", Türk Futbolunu Alaaddin Çakıcı ve adamlarından kurtaran bir federasyondur!. Her kim ki, Mehmet Ağar'ı tanır, "ona bu yazdıklarımın gerçek olup olmadığını" sorar ve öğrenir!. "Anadolu'yu, üç büyüklere ezdirmeyecek ve üç büyüklerin kuklası olmayacak" daha iyi bir federasyon gelmedikçe, o alternatif ortaya çıkmadıkça, "bütün hatalarına ve gaflarına rağmen" bu federasyonu desteklemeye devam edeceğiz!. Anadolu kulüpleri de desteklemeye devam edecekler!.. Zira çok iyi biliyoruz ki; istenen sadece "Ulusoy'un yıkılması değil", gelecek yeni federasyonun "İstanbul'un her dediğine 'evet' diyecek olmasıdır!." Zira çok iyi biliyoruz ki; istenen gelecek federasyonun maç naklen yayınlarında "aslan payını, üç büyüklere ve İstanbul'un büyük medya kuruluşlarına yedirecek" olmasıdır!. Anadolu kulüpleri sürünecekmiş, kapanacakmış; onların umurunda mı?