Spor sayfamızda dün şu haber vardı:"Güngören Belediyespor Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Yahya Baş, İddaa oyunları yeniden ihale edilene kadar hem kulüplerin hem de devletin büyük gelir kaybına uğrayacağını söyledi. Baş, kendisinin gerek Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve gerekse Gençlik ve Spor Genel Müdürü ile görüşmeler yaptığına dikkat çekerek, şunları söyledi: "Mahkeme, İddaa oyunları konusunda 7 Ocak'tan itibaren yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bundan sonra yeniden ihaleye sokulacak. Ancak bu sürede hem kulüpler hem de devlet büyük gelir kaybına uğrayacak. Hükümet konuyla ilgileniyor. Ancak ihale edilene kadar probleme çözüm bulunmalı. Mahkemenin iddaa oyunları hakkında verdiği yürütmeyi durdurma kararını Bakanlar Kurulu 6 ay süreyle ertelemeli. Türk futbolunun geleceği için bu gerekli." Bu habere benzer bir çok haber de Kulüpler Birliği Vakfı'nın Salı günü yaptığı toplantı ile ilgili haberlerde ve Kulüpler Birliği Başkanı Özhan Canaydın'ın ağzından yer almıştı. Önce, İstanbul Milletvekili ve Güngören Belediyespor Başkanı Sayın Yahya Baş'a bir sorum var: Ne zamandan beri, "Anayasası kuvvetler ayırımı üzerine kurulmuş" Türkiye'de, "bir mahkemenin kararını bir hükümet 6 ay süre ile erteleyebilir"; bunu "iyi birer hukukçu olan" Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'e ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e bir soruverseniz ya!.. Ve sonra: Çarşamba sabahı, Kulüpler Birliği Başkanı Özhan Canaydın'ın açıklamalarını ve bu konu ile ilgili haberleri gazetelerde okuduktan sonra, Ankara ile birkaç telefon görüşmesi yaptım. Öğrenebildiğim kadarı ile durum şuydu: Olay "ciddi ve önemli" idi, ama anlatıldığı kadar "vahim" değildi. Yani, ortada söylenmeye çalışıldığı gibi, "İddaa ihalesinin iptal edilmesi konusunda henüz kesinleşmiş bir idari yargı kararı" yoktu. Ne var ki, "İdare Mahkemesi'nin aldığı bir karar", özellikle "Futbol Genel Kurulu'nun seçimli bir olağanüstü genel kurul yapabilmesi için" kullanılıyor, açıkça delegelere "Aman ha, genel kurulu olağanüstü toplamazsak Hükümet yeni bir ihale açmaz ve İddaa gelirlerinden mahrum kalır, yanarız" deniyordu. Olay, "bu tip oyunlarla ilgili alt yapı organizasyonunda tekel durumunda olan" bir şirkete karşı, "o şirketi tekel durumundan çıkaracak ve bu tip organizasyonların altyapılarının, yani bilgisayar ağlı, 24 saat merkez bilgisayara bağlantılı ve açık, oyunların her an oynanmasını sağlayabilen bir sisteme kavuşturulması konusunda, bu tip alt yapı organizasyonlarını rekabete açacak" bir başka şirketin, "Spor Toto tarafından kurulması" ile başlıyordu. Böylece, mesela yakında "özelleştirilecek olan" bir Milli Piyango'nun da "altyapı organizasyonunun" bu şirketlerden biri tarafından alınması yani 2 imkânı doğuyordu. Bu işin "rekabet ve menfaat" tarafı idi. İşin "adalet tarafı" ise, "İddaa İhalesi'nin Kamu İhale Kurumu tarafından denetlenip denetlenmeyeceği konusunda" düğümleniyordu. İşin başında, Kamu İhale Kurumu "Devlet bütçesinden para çıkmıyor, bunun bizle ilgisi yok" diyerek, ihaleyle ilgilenmeyi ve denetlemeyi reddetmiş ve ihale doğrudan Spor Toto tarafından yapılmıştı. Kamu İhale Kurumu'nun "bizi ilgilendirmiyor" demesindeki gerekçe, ihale şartnamesine göre, "İddaa organizasyonunu üstlenen şirketin yaptığı bütün hizmetlere karşılık iştirakçilere dağıtılacak hasılatın yüzde 12'sini alması" ve devletin kasasından "tek kuruş" çıkmaması idi. İtiraz eden şirket ise, İdare Mahkemesi'ne "İhaleye giremememiz için özel maddeler kondu, iptal edilmeli" diye başvurmuştu. Mahkemenin verdiği ve bugün her yerde "söz konusu edilen" karar "İhalenin iptali" değildi, "İhale, Kamu İhale Kurumu tarafından denetlenmeli" şeklinde idi ve "bu yapılmadığı" için de "yürütmeyi durdurmuştu." Kamu İhale Kurumu da, Danıştay nezdinde "İdare Mahkemesi'nin kararına itiraz etmişti"; şimdi, Danıştay'ın kararı bekleniyordu. Danıştay "mahkemenin kararını bozarsa" zaten mesele yoktu, bugünkü durum devam edecek, İddaa oyunlarında kesinti olmayacaktı. Danıştay, "mahkemenin kararını kabul ederse", ihale "yeniden" Kamu İhale Kurumu denetiminde yapılacaktı ve bu süreç içinde de "herhangi bir kesinti" olmayacaktı. Zira, "ihaleyi bugün oyunları oynatan şirket alırsa" hiçbir şey değişmeyecek, "itiraz eden şirket alırsa" bu defa "Spor Loto o şirket tarafından oynatıldığı ve alt yapısı hazır olduğu için" İddaa da o şirket tarafından "oyun makinelerinin ithali ve dağıtılması süresi hariç, büyük bir kesintiye uğramadan" sürdürülecekti!. Olsa olsa, "Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararının uygulanması" ile, Danıştay'daki "itirazın karara bağlanması arasındaki süreç" kaybedilecekti, işte o kadar!.. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 53. maddesi "aynen" şöyle diyordu: "Bu Kanunla verilen görevleri yapmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip Kamu İhale Kurumu kurulmuştur. Kamu İhale Kurumu, bu Kanunda belirtilen esas, usul ve işlemlerin doğru olarak uygulanması konusunda görevli ve yetkilidir." Kanunun bu maddesinde şu hüküm de vardı: "Kurum görevini yerine getirirken bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci ve kişi Kurumun kararlarını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez." Yani, Spor Toto tarafından yapılacak "yeni ihalenin de tarafı hükümet değil, idari özerkliğe sahip bir kurum olan" Kamu İhale Kurumu olacaktı!. Kısacası, ortada "Aman bitiyoruz, gidiyoruz, mahvolduk" yaygaralarının koparılacağı bir durum "henüz" yoktu ama gerçek olan bir şey vardı ki; devam eden bir hukuk süreci, sanki "mahvolunacakmış" gibi gösterilerek, Futbol Genel Kurulu konusunda kulüplere ve delegelere "baskı aracı" olarak kullanılıyordu!.. Ve maalesef bu olayda da Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın'a "Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı olarak" baş rol verilmişti!..