Galiba yavaş yavaş "Rijkaard'ın Barcelona'dan neden kovulduğunu" anlamaya başladım!.. Adı "çok büyük" hocamız, sanki "iyi bir antrenman hocası, ama kötü bir koç" görüntüsünü vermek için "özel çaba" harcıyor!.. Çok kişi soruyor; neden, "sahada olan biteni" doğru dürüst göremiyor, süzemiyor, "gereğini zamanında ve yeterince yapamıyor?.." Hem de "yanında" Neeskens de olduğu hâlde!.. Barış "daha ilk kartı gördüğünde" sahadan atılmak için her şeyi yaptı; sonra "devam etti"; ekran başında "bizler" onun "her an atılabileceğini" görebiliyoruz ama "Hollandalı kardeşler" seyrediyorlar; Barış "başarı ile kendini attırıyor"; maçtan sonra Rijkaard'dan tombala; "Tam oyundan alacaktım ki, bir dakika geç kaldım!" Peki, diyelim ki, "Barış'ta geç kaldın"; ey "büyük" hoca, haftalardır "Hakan Balta döküldükçe dökülüyor"; sen de seyrediyorsun, biz de; ne farkımız var; üstelik bizler "Bu nasıl iş" diye isyan ediyoruz, sende "tık" yok!.. Sabri'ye "arkasını kontrol ettiremeyen", Arda'ya "tek pas oyna" diyemeyen, "dökülen" Ayhan'ı göremeyen, takımın "her maçta" önemli bir oyuncusunu kartlar sebebiyle kaybetmesini önleyemeyen, hele hele "böyle" bir kalecide ısrar eden bir hoca, söyler misiniz bana, nasıl "büyük hoca" olur?.. Çok açık bir gerçektir ki; "büyük hoca olmak" başkadır, "adı büyük hoca olmak" başka!.. Eğer "büyük hoca isen", bunu "saha kenarında da göstereceksin!.." 120 milyon euroluk "böyle" bir kadrodan, Diyarbakırspor önündeki "Galatasaray futboluna ulaşmak" doğrusu ya, "maharet ister" ve bu mahareti de "kör değneğini beller gibi", bir "rakam histerisine tutulmuş" ve "Değiştirmem de değiştirmem" diye inat eden Rijkaard gösterip duruyor; bravooo!.. "Büyük" hocamız, senede "bir gol atan" Sabri'ye ve maçın son dakikalarında "bir metreden tribünlere top gönderen" Mendoza'ya dua etmeli; yoksa Galatasaray, "son yılların en kötü Beşiktaş'ına bile" yakalanmak üzereydi!.. Elbette, ben de biliyorum, "Rijkaard'ın büyük hoca olduğunu", ama sormak hakkım değil mi, "bunca özel ve resmi maçtan sonra" nerde "bu büyük hoca?.." HHH Tolga Özkahya, "pırıl pırıl" bir insandır ve "dürüst" bir hakemdir!.. Ama bilinmektedir ki; "kritik ve biraz gergin maçlarda çabuk dağılmakta", dağılınca da yanlış üstüne yanlış yapmakta, "futbolculardan gelen ve mutlaka cezalandırılması gereken tepkileri" karşılayamamakta, "kendisine de, hakemliğine de gölge düşürmektedir!.." Oğuz Sarvan'a soruyorum; bir hafta boyu, "öyle ya da böyle" gerilen, hem de "son derece gerilen" bir atmosfer ortadayken, "böyle" bir maça Tolga Özkahya'yı "vermek" ne demek; onu da, Diyarbakırspor'u da, Galatasaray'ı da "tam bir tuzağın içine atmak" demek değil mi?!.. Maçın orta hakemine "adam galiba deli" işareti yapan bir futbolcuyu, maçın "dört hakemi" de görmez mi, "gördüyseler", o futbolcuya "bu rezil hareketin cezasını vermemek" ne demek?.. Seyredin maçın kasetini, "futbolcular hakeme neler yapıyor, neler söylüyorlar"; peki hakemler ne yapıyor; hiç!.. Bakınız, Süper Lig'den, Üçüncü Lig'lere kadar her tarafta "olay var"; hakemler yetersiz kalıyor, futbolcular "giderek" şımarıyor ve yoldan çıkıyor, tribünler durdurulamıyor; yaralılar var, kan var!.. Ve bütün bunlar olurken, Futbol Federasyonu Başkanımız "gazete manşetlerine", maalesef "lüks lokanta ve lokallerde yenilen yemeklerin haber ve dedikoduları" ile çıkıyor!.. Etrafında kimler var; "Halûk Ulusoy'un iki Brütüs'ü", bir gazetenin çakma spor sorumlusu, bir - iki spor müdürü vesaire ve de vesaire!.. Çok acı!..