Gitmek istiyor!..

A -
A +

Aslında "çok önce" gitmeliydi; zira "Avrupa Şampiyonası'nda büyük şansla gelen yarı finalden öteye bir başarı elde edemeyeceği" çok açıktı!.. Göreve devam ederse, herkes haklı olarak "ondan daha büyük başarı" bekleyecekti!.. O da "gitmesi gerektiğini" biliyordu, üstelik "gözü dışarıda idi" ama, rahmetli Hasan Doğan'ın "gidiş yolunu kapaması" yüzünden "gidemedi!.." Belki de "bin pişman" devam etti!.. Bu arada da "ne olur, ne olmaz" diye "alaylı" da olsa tam "bir mektepli erkan-ı harp gibi" plânlar yapmayı ihmal etmedi; "milli takım için" belki "B" ve "C" plânları yoktu ama, kendisi için vardı!.. İşe "Bir teknik adam iki takımı da çalıştırabilir, tıpkı Basketbol Milli Takımı Teknik Direktörü Tanjeviç gibi" sinyalleriyle başladı. "Nabız yokluyor" ve de "dışarıda bir ekibi yedeklemeyi" düşünüyordu!.. Ermenistan maçı öncesi, "Ermenistan Cumhurbaşkanı'nın daveti ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de gitmesi" de eklenince, "100 yıllık 'olumsuz' bir tarih süreci, 'iyileşecek' ümidi ile maçın üzerine yığılmışken", kalkıp "Biz bu yükü taşımak istemiyoruz" anlamına gelen lâflar etti!.. Sonrası "çorap söküğü gibi" geldi; Belçika maçı öncesi "acemice kurguladığı" ve ters tepen "Hıncal Uluç ve Emre'nin annesi" senaryosu, maç sırasında dördüncü hakem ve Belçika Teknik Direktörü ile giriştiği "Türk Milli Takımı Teknik Direktörü'ne hiç yakışmayan" elli, kollu, sazlı, sözlü kapışmalar ve daha da "çirkini", Osman Tanburacı'ya telefonda yağdırdığı küfürler!.. Tablo ortada: "bu tip olaylardan sabıkalı" bir Milli Takım Teknik Direktörü; Fatih Terim, "bu tip olaylardan sabıkalı" bir Milli Takım Kaptanı; Emre Belezoğlu ve Emre Belezoğlu ile milli takım otobüsünde sille - yumruk - küfür kapışan Türk Spor Tarihi'nin "en büyük şike olayının baş kahramanı" ve "cezası azaltılarak af edilir edilmez" Fatih Terim tarafından "ödüllendirilerek" sırtına "milli forma giydirilen" bir futbolcu; Gökdeniz Karadeniz!.. Ay - yıldızlı forma, "böyle bir üçlüyü kaldıramaz"; kaldırmamalı!.. Terim "öncelikle ay - yıldızlı forma konusunda böylesine vurdumduymaz davrandığı için" gitmelidir!.. "Kendini, kaprislerini, inatlarını ay - yıldızlı formanın üzerinde gören" bir Hoca'nın, Milli Takım'ın başında işi yoktur!.. Türk kamuoyu, FIFA'sı, UEFA'sı, TFF'si, Türkiye'nin her maçının "öncesinde" ya da "sırasında" ya da "sonrasında" Türk Milli Takımı'nın Hocası'nın "bu defa hangi olayı çıkaracağı" korkusu ve endişesi taşımaktan bizar olmuştur; bu acı durum bitirilmelidir!.. Ve olaylar gösteriyor ki; Terim, bitirmeyi kafasına koymuş; "Ben bırakıp gidemem, 'Kaçtı' dedirmem, ama savaşarak gönderilen bir teknik direktör görüntüsü vermem, öyle görünmem gerek" plânlamasını yapmış!.. Yoksa, üstelik bu tip olaylarda "sabıkalı" damgasını yemişken, peş peşe böylesine büyük yanlışlar ve hatalar yapar mıydı?.. Futbol Federasyonu, "daha fazla düşünmeden" yolları ayırmalı!.. Yoksa, "İsviçre maçında başımıza gelenlerden daha ağırlarına" kendimizi hazırlamalıyız. O zaman da ben derim ki; "Kimse Terim'i suçlamasın, asıl suçlu 'bile bile lâdes' diyen Futbol Federasyonu'dur!.." Öyle değil mi, sevgili Mahmut Özgener başkanım?.. Kayıp zaman!.. Okuyucum Hayrullah Çil yazıyor; "Adnan Polat'ın özellikle başkanlık koltuğuna oturduktan sonra, eylem ve söylemlerinde çok itinalı ve duyarlı hareket ettiği net ve açık. Sanıyorum bu konuda hepimiz hem fikiriz. Şimdi sormak isterim; siz basın mensupları yeni süreçte, ne kadar duyarlı oldunuz? Son dönem mali ve idari yapılanmayı görmek için ne kadar zaman tanıdınız? Yine futbol takımının yapılanması adına, yeni teknik ekibe ne kadar zaman tanıdınız? İğne ve çuvaldız olayını hatırlatırım." Sevgili okurum; "Adnan Polat'ın başkanlık koltuğuna oturduğundan beri eylem ve söylemlerinde itinalı ve duyarlı davrandığına dair" görüşlerinizle hem fikir değilim; hâlâ "rakiplerini tahrik eden" ve medyaya hakaret dolu konuşmalar, imalar yapıp duruyor; huylu huyundan vazgeçmez!.. "Yeni mali ve idari yapılanma konusunda", zaten beklemekten ve sabretmekten başka yapacak bir şey yok; üstelik hemen herkes "bu konuda" olumlu konuşuyor, yazıyor; tek tük eleştiriler var; o da normal!.. "Futbol takımının yapılanmasına" gelince, ortada "yeniden yapılanma" diye bir şey yok; "sadece gidenler ve gelenler var"; o kadar!.. Galatasaray'ın ve Galatasaraylıların artık "Avrupa Kupaları'nda istikrarlı hâle gelen ve alay konusu olan başarısızlıklara tahammülleri yok"; onun için yönetimin "Skibbe" gibi bir Hoca'yı değil, mesela "en az Aragones eşdeğeri" bir hocayı getirmesi gerekirdi; bunca "pahalı ve yıldız transferler" yapılırken!.. Eleştiriler çoklukla "alınan sonuçlara değil", yönetimin bu "hatalı hoca tercihinedir.." Skibbe "şampiyon bir kadro teslim almıştır" ve "bunca ay sonra" hâlâ "Ben yeni geldim, bazı transferler yeni geldi, sakatlarım var" mazeret ve bahanesi arkasına saklanamaz!.. Elinde "alternatifli geniş bir kadro var"; bu kadro ile "Rumen takımına elenmemeliydi!.." İşte "o Rumen takımının yarısından fazlasını teşkil ettiği" Rumen Milli Takımı, "hem de kendi sahasında" Litvanya'ya 3 - 0 yenildi!.. Galatasaraylılar, "daha ne kadar zaman" ve "neyi" bekleyecek; Galatasaray'ın UEFA Kupası elemelerinde ya da gruplarında da başarısız olmasını mı?.. Müthiş!.. Dün sabah Türkiye Spor sayfasını açtım ve "iftihar ettim!.." Kemal Belgin'in "Aziz Yıldırım'ın medya ve spor yazarları arasında attığı kabul edilemez ve çirkin ayrımcılık adımı" konusunda yazdığı yazı, Hasan Sarıçiçek'in "Fatih Terim analizi" tecrübenin ve "spor yazarı olma bilincinin" nefis örnekleriydi. Naci Arkan'ın "Hıncal Uluç" yazısını "gözlerim yaşararak" okudum; Uluç ailesinin en büyüğü olarak çok teşekkür ederim, sevgili Arkan!.. Hele hele Ömer Faruk Ünal'ın "Ya hakemlerin anneleri" yazısı!.. "Emre'nin annesi için" neredeyse yas tutan, hele hele "kulaktan dolma gazete haberleriyle dolduruşa gelip" bir de "kınama" bildirisi yayınlayan Futbol Federasyonu ile "normal bir eleştiriyi" hiç yoktan "büyük bir olay" kurgulamasıyla, "Milli takıma yansıtmaya kalkışan" bir Milli Takım Teknik Direktörü başta, spor medyamızdaki bir bölüm yorumcu ve spor yazarına "insanlık ve ahlâk dersi" veriyordu, bu yazı: "Ekranda, gazetelerde hakem için her şeyi söyleyin. Bir sarı kart tercihi için en hafifinden, 'Bu hakem bu maçı manüple için gönderilmiş. Görevini de yapıyor' deyin mesela... Bu durumda Selçuk Dereli'nin annesi, Fırat Aydınus'un babası, Cüneyt Çakır'ın, Bülent Yıldırım'ın, Hüseyin Göçek'in, Yunus Yıldırım'ın eşi, Bünyamin Gezer'in halası, Kamil Abitoğlu'nun teyzesi sürekli yoğun bakımda tutulmalı! Bu memlekette herkes, 'Emre'nin annesine üzülen herkes' hakemlerin de ailelerini hatırlamalı." Bana, "Neden Türkiye'de yazıyorsun" diye soranlar var; işte "bunun" için!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.