Güven kaybına uğrayan her hoca gönderilir. Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada, "kulüplerin başında Cavcav'lar oldukça", sistem "böyle" işleyecektir!..
Yazıları" bıraktım, hiç "Bu başkan, bu yönetim bir sezonda 4'üncü yıldızı taktırmış, 3 kupayı kulübün müzesine götürmüştür" diye, haftalarca, aylarca "başkanı ve yönetimi durmadan öven ve savunan" yazılar okudunuz mu?..
Ya da, mesela "Umut ve Sabri kendini bilmez taraftar güruhları tarafından ıslıklanır" ve "kovulmaları için" kampanyalar açılırken, spor basınımızda bu çocuklar için , "4'üncü yıldızın takılmasına, 3 kupanın alınmasına büyük katkı vermiş futbolculardır" denilerek, "haklı olacak" bir kampanyanın yapıldığına?..
Ama, Galatasaray takımının "ne hâlde olduğunu ortaya koyan açık ve acı gerçekler" ortada iken, "yönetime ve futbolculara kapatılan" bu pencereyi, üstelik "yeni bir hoca işe başlamış ve yeni bir sayfa açılmışken" hâlâ ve hâlâ "görevine son verilen" bir teknik adam için açık tutmaya çabalayan yorumcular var!..
Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada, "başarısız sonuçlara imza atan ve güven kaybına uğrayan" teknik adamların görevlerine "ne kadar ünlü olurlarsa olsunlar" son verilir; Mourinho ve Benitez bunun son örnekleridir!..
Zira, "takımın asıl sorumlusu" onlardır; transferinden, kadrosuna, tertibinden, taktiğine, formundan, kondisyonuna, yediği gollerden, attıkları gollere kadar, disiplini sağlamak da çabası!..
Hamza Hamzaoğlu, "bunun için" gitmiştir, yarın "başarısız olursa", Mustafa Denizli de "bunun için" gidecektir!..
Bitmedi; "kimse kızmasın, gücenmesin", İlhan Cavcav da, "4 hocayı art arda göndermekte haklıdır!.."
Zira, "uzun yıllardan beri bilinmektedir" ki; Cavcav Başkan, Gençlerbirliği takımı için "Ana hedef olarak şampiyonluktu, şuydu, buydu gibi hedefler koymaz", onun için "Ana hedef, Gençlerbirliği'nin Süper Lig'de oynamaya devam etmesidir, küme düşmemesidir!.."
"Takımın başına gelen" teknik adamlar, "bu hedefi bilerek gelirler" ve "gönderilirken" de, "neden gönderildiklerini" iyi bilirler!..
"Efendim, bir maçla, 6 günle bu anlaşılır mı" demeyin, "bir antrenmanla, iki saatle bile anlaşılır", hele hele "anlayan" İlhan Cavcav gibi "futbol kurdu" olursa!..
Bir "hele hele" daha; muhatabı da Yılmaz Vural gibi, "gündem oluşturmaya tutkun, çok konuşan ve tavırlarını çok abartan" bir hoca olursa!..
İlhan Cavcav ve Yılmaz Vural, "beraberce sözleşmenin altına imza atarlarken", çok açıktır ki, "Bile bile lades" demişlerdir!.
"Lades" olunca, İlhan Cavcav gitmeyeceğine göre, "gidecek olan" elbette ki, Yılmaz Vural olacaktı, nitekim de "öyle" oldu!..
Şimdi "koşa koşa" ve de "Benim için büyük fırsat" diyen bir teknik adam geldi, 5'inci olarak; "potansiyel" gönderilme adayı; "giderse", şikayete hakkı yok; çünkü, "bile bile geldi!.."
İşte "bütün mesele" burada!..
Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada, "kulüplerin başında Cavcav'lar oldukça", sistem "böyle" işleyecektir!..
Dahası, sistem "insanlık tarihi kadar" eskidir; "savaşı kazanan komutan" nasıl ününe ün katıyor, terfiler alıyor, madalyalarla ödüllendiriliyorsa, o komutan "savaşı kaybettiğinde" kafasını giyotinin altına uzatacağını da bilmektedir; "acıdır" ama gerçek budur!..
Babasını kaybeden sevgili Ömer Üründül'e ve Üründül ailesine baş sağlığı ve merhum Sedat Üründül'e de Allah'tan rahmet dilerim. ÖU.