Madde bir: Galatasaray'da "takım iyi çalışmıyor", antrenmanlar "çok hafif geçiyor", "çift kale" ve "ortada sıçan" tamam; kültür fizik ve güç çalışmaları "iş olsun, torba dolsun" cinsinden!.. Giderek artan bu fısıltılar ve iddialar "doğru" olmalı!.. Zira, "daha kış mevsimi tamamen gelmeden ve saha şartları ağırlaşmadan" bu kadar "sakat veren" bir kadro için "mantıklı ve bilimsel" bir başka açıklama yapılamaz!.. Herkes düşünmeli, "kış şartları" daha da ağırlaşınca, ne olacak?.. Madde iki: Feldkamp saçmaladıkça, saçmalıyor. Sırf "Hakan Şükür gitsin" diye, Gençlerbirliği ve Trabzonspor gibi "hiç futbol oynamayan" iki takım önündeki "futbolu" destanlar yazarak karşılayanlara kanıp, "saçma sapan tertip ve taktiklerin mucidi hâline gelen" Feldkamp'in "ne hâle düştüğü" Panionios maçının "ilk devresi" ile ikinci devresi arasındaki futbol ve skor farkı ile ortaya çıktı!.. Madde üç: Üstelik "tilki" lâkaplı ve "çok tecrübeli" bir hoca düşünün ki, "hayati bir Avrupa Kupası maçına", Hakan Şükür - Ümit Karan - Nonda gibi "bu kupaların kurdu olmuş" futbolcuları kulübede oturturken, "gencecik" ve "çok kısa boylu" Serkan'ı "o yapılı ve fizik güçleri ondan çok fazla" oyunculardan kurulu bir defans blokunun arasına atmanın, "o futbolcuyu yok etmekle eş anlamlı olduğunu" düşünemiyor!.. Tıpkı, Trabzon'da, "çok kötü oynayan" Trabzonspor'a karşı "kolay atılacak iki golü" elbette çelimsizliği ve heyecanı sebebiyle atmayan Serkan'ın, "son dakikada o enfes ama şanslı golü atamasa" ve liderlik Sivasspor'a kaptırılsa, "nasıl" eleştirileceğini ve "moralsizliğe düşeceğini" düşünmediği gibi!.. O "genç" ve Galatasaray'a bugünlerden başlayarak uzun yıllar "çok şeyler kazandıracak" oyuncuyu, "yedek kulübesinde oturtulan Hakan Şükür'leri, Ümit Karan'ları ve Nonda'ları"da "sırtına yükleyip sahaya salmak" Feldkamp'a yakışacak bir düşünce midir?.. "Bu manevi baskı altında" o genç çocuğun başarılı olması mümkün mü?.. İşte Atina'daki maçın ilk yarısındaki Serkan ile, ikinci yarısındaki Serkan arasındaki fark bile, Feldkamp'ın büyük yanlışını ortaya koymaya yeter!.. "Alay eder gibi" son 3 - 5 dakikada oyuna aldığı Ümit Karan'ın, Trabzonspor maçında "başına topladıkları ile", Serkan'a "boş alan" temin edip, "o şutu ve o golü atmasına yardımcı olduğunu göremediğini" Atina maçına çıkardığı kadro ile ortaya koyan Feldkamp'a, Galatasaraylılar, "bundan sonrası için" nasıl güvenecekler?.. Madde dört: "Mutlaka kazanılması gereken" bir maça, "öyle" bir kadro ile çıkmak, hele hele Linderoth'u "öyle bir görevde ve öyle bir yerde oynatmak" eğer "onun da yok olmasını istemiyorsa" Feldkamp gibi bir "kurt" hocaya yakıştı mı?.. Madde beş: Feldkamp "bu şaşkınlıktan" hemen kurtulmazsa ve kendisini de "bu saçmalıklardan" hemen kurtaramazsa, Galatasaray'ın Şükrü Saracoğlu Stadı'nda Fenerbahçe önünde, Canaydın'ın da, Polat'ın da, kendisinin de "hesabını zor verecekleri" bir hezimete uğraması işten bile olmayacaktır!.. Görünen köy, kılavuz istemez!.. İşte "o sonuç", Feldkamp'ın "Öyleyse neden hâlâ lideriz" sorusunun da cevabı ve sonu olacaktır; haberi ola!.. > "Genç" Gökhan'a mesaj!.. Seni "ilk seyrettiğim" maçın sonrasında "seyretmeye doyamadığımı" yazdım. Senin, Fenerbahçe'nin de, Türk futbolunun da yarınlarında "uzun süre olacağına" inancım tam!.. Bu yazıyı da onun için yazıyorum!.. Sakın ola ki, "İyi ki İbrahim Kaş sakatlandı ve Gökhan girdi de, Norveç maçını kurtardı" şeklindeki sözlere, yorumlara, yazılara kanma!.. Gördüm ki, "kanmışsın" ve Milano'da İnter önünde "bu havada" oyuna başladın, öyle devam ettin ve pek tabii olarak "bitiremedin", kendin bittin ve takımını da "bıraktığın boşluktan gelen" 3 golle bitirdin, adamlar biraz becerikli olsalardı "bir o kadar daha gol atarlar" ve sen "tamamen" biterdin!.. Daha ilk 20 dakika sonunda "beraber maç seyrettiğim" arkadaşlarıma dönerek, "Bu çocuk ne yapıyor?.. Maçı bu tempoda götüremez, üstelik 50 - 60 metrelik deparlarla sahanın her tarafına koşma gayreti içinde kendi yerini ve asli görevini unutuyor, İnter ve kurt hocası Mancini, bu açığı affetmeyecektir" dedim!.. Nitekim, ikinci yarıda, bekle, açıkta, öteki açıkta, öteki bekte, rakip 18'i içinde, orta sahada "tek kişilik takım gibi" oynamaya kalkışman ve "kurtarıcı" rolüne soyunman, seni de, takımını da bitirdi!.. Tıpkı Galatasaray - Sion maçında Volkan'ın düştüğü hataya düştün; "iki frikik golü ve birkaç güzel atağa katılış ve orta" yüzünden "Galatasaray'ın da Roberto Carlos'u var" şişirmelerine kanan Volkan, o maçta, takımını da, "önünde oynayan" Carrusca'yı da yakmıştı; Galatasaray "sonra" kurtardı; Carusca gitti gider!.. Geçen yıllarda "genç" Arda da "benzer şişirmelere kanmış" ve "çıkmaz yola girmişti"; ama Feldkamp aklını başına getirdi!.. Sevgili Gökhan, iyi bilesin ki, takımlarını başarıya götürenler ve büyütenler "kurtarıcılar" değil, "görevlerini tam olarak yapan" futbolculardır!.. Bakma sen "futbol ûlemamızın" yazdıklarına ve söylediklerine; onlar "Norveç maçını kurtaran adam" olarak yazdıkları seni "korumak için", bu açık gerçeği sakladılar ve "tıpkı" Sion maçında korunan Volkan'a karşılık "tek suçlu gösterilen" Carrusca gibi, İnter maçında da "suçu" Deivid'in üzerine yıktılar!.. İnter maçının kasedini tekrar tekrar ve dikkatle izle!.. "Ne dediğimi" çok iyi anlayacaksın!.. Hele gele maçın sonlarına doğru, "hakeme karşı yaptığın hareketi" bir daha hiç ama hiç tekrarlama!.. "Böyle" büyük olunmaz; "bu hareketleri yapan" büyüklerin "nasıl küçüldüklerini" olgunlaştıkça görecek ve anlayacaksın!.. Bunlar sana bir ağabey tavsiyesi!.. Tutmak ya da tutmamak senin bileceğin iş!..Ben görevimi yapıyorum; sıra sende!.. >> Ders alırsak, kolay!.. 2010 Dünya Kupası eleme grubu kuraları çekildi; "daha iyi bir gruba düşemezdik"; başarı ya da başarısızlık tamamen "kendi" elimizde!.. "Kalır mı, gider mi" bilmem, kalırsa Fatih Terim, giderse "yerine gelecek olan" teknik adam, "Avrupa Şampiyonası eleme grubu maçlarından" yeterli ve gerekli dersleri çıkarırsa, bu grup bizim için bal olur, şeker olur!.. "Çıkarmazsa" (ki, Avrupa Şampiyonası eleme grubunda kâbus tünelinden son anda ve biraz da şansla çıktığımız süreci yaşadıktan sonra, bu dersi çıkaramayana bilmem ki ne deriz), işte o zaman bu grup "zehir olur, kâbus olur!.." Bir İspanya, gerisi ham hum!.. Belçika mı, Bosna Hersek mi, Ermenistan mı, Estonya mı?.. Güldürmeyin beni; "bunları da yenemezsek", ne işimiz var Dünya Kupaları'nda, Avrupa Şampiyonaları'nda?.. >> İkiz kardeşler!.. "Büyük ümitler, büyük vaatler ve büyük paralarla kurulan" bu sezonun Efes Pilsen'ini David Blatt, Fenerbahçe Ülker'ini de Tanjeviç "oyuncakçı" dükkanına çevirdiler; herkes seyrediyor!.. Basketbol Ligi'nin ilk yarısı ile Avrupa Kupaları eleme gruplarının ilk yarısı "nerede ise" yarılandı; hâlâ istikrarlı bir kadro, istikrarlı bir basketbol ve de istikralı sonuçlar yok!.. "Çorba" taktikler ve "çorba" beşlerle, değil maç maç, değil devre devre, değil periyot periyot, hatta "dakika dakika" birbirine taban tabana zıt bir Efes, bir Fener seyreder olduk!.. Hadi, Tanjeviç ve Fenerbahçesi bizi pek şaşırtmıyor da, Avrupa Şampiyonası'nın "parlak" hocası David Blatt ne yapıyor?.. Biz, "İnşallah Tanjeviç'i kendisine benzetir" derken, "o"Tanjeviç'e benzeyiverdi; adeta "ikiz kardeş" gibi oldular!.. >> Zico ve Sağlam!.. Fenerbahçe yenildi, Beşiktaş yendi!.. Daha açığı; Mancini, Zico'yu, Ertuğrul Sağlam, Gerets'i yendi!.. Zico, kendini de, takımını da, Milano'daki maça iyi hazırlamamıştı; ilk yarıdaki "tempo ile", Fenerbahçe'nin maçı "sonuna kadar" götüremeyeceği, oyundan düşeceği ve çözüleceği belli idi!.. Sarı - lacivertli futbolcular, "yabancı sahada ve o seyirci önünde", oyunun temposunu düşürerek ve "güçlerini ekonomik kullanarak", önce "beraberliği ve sonra bulunursa atılacak bir golle galibiyeti hedeflemeli" idiler; tamamen tersi yapıldı; çok koştular, yoruldular ve ikinci yarıda bittiler!.. "Avrupa sahalarında ve TV'lerinde kendilerini gösterme gayreti içinde olan" ve bu yüzden "ilk yarıda çok koşan" sarı - lacivertli oyunculara, Zico "izin vermemeli" idi; sanırım "o" da "teknik adam olarak kendini ispat peşinde idi"; sonuç hüsran oldu!.. Ertuğrul Sağlam ise, "tam tersini yaptı", imkanları Şampiyonlar Ligi'ne göre "kısıtlı olan" takımını, Marsilya önünde "en ekonomik şekilde" kullandı, hem de Cisse'nin sakatlanmasına rağmen!.. Sonunda, "daha imkanlı" Marsilya'yı ve Gerets'i, tam da "Puan çıkardım ve işi bitirdim" dediği anda, Bobo ile nakavt etti; tebrikler!.. Fenerbahçe'nin İstanbul'da Rus ekibi önünde işi kolay görünüyor, Beşiktaş'ın ise Portekiz'de işi zor; inşallah başarırlar!..