Zatı muhterem, ne hak tanıyor, ne hukuk; "Ben asarım, ben keserim" diyerek, hakka da, hukuka da, kurum ve kuruluşlara da meydan okuyor!..
"Benim istediğim haberi yazacaksınız, istemediğim haberi yazmak yasak" anlamına gelen açıklamalarla ilan etti; "Saracoğlu Stadı'nın basın tribününe girecek gazetecileri ben seçeceğim, istediğimi alacak, istemediğimi almayacağım!.."
Neymiş, "Kol kırılır yen içinde kalırmış, neden Fenerbahçe'nin içinde olan olayların haberlerini, kulisini basın yazıyormuş, bu 'özel hayat' imiş, nasıl yazılırmış?.."
"Kafaya bakın" diyeceğim ama, "yıllardan beri bu durum böyle" ve "Statların asıl sahibi olan, protokol ve basın tribünlerinin asıl sahibi olan" devlet ve devletin "sporla ilgili kuruluşları" bu çok açık şekilde "Anayasa teminatı altındaki basın hürriyetini paspas eden" tavrı ve uygulamayı seyrediyor!..
"Akreditasyonu olan ve Ajax maçını yazmakla görevli 5 spor yazarı" Aziz Yıldırım'ın talimatı ile "basın tribününe alınmıyor; rezalete bakın!..
"Değişime hazır mısınız? Büyük TSYD geliyor" diye kampanyalar yapıp, "yaptığı Tüzük değişiklikleri ile Derneğin altına saatli bomba koyan (Bu önemli konuyu ayrıca yazacağım)" bugünün TSYD yönetimi, bakalım "verdiği akreditasyonu çöpe atan" bir kulüp başkanı için ne yapacak?..
Gelen "Büyük TSYD'nin ilk sınavı" olacak bu tablo; bekliyoruz; ne kadar büyüdük, göreceğiz!..
Biraz nefes aldık!..
Uzun zamandan beri, "futbolumuzun Avrupa kulvarında", hem de 15 gün içinde "böylesine" başarılı sonuçlarla dolu bir süreci yaşamamıştık, milli takımdan başlayarak, kulüp takımlarımıza kadar!..
Milli Takım galip ve "ara hedefe vardı"; Galatasaray ve Fenerbahçe galip; "gruplardaki iddialarını sürdürüyorlar", Beşiktaş "deplasmanda galibiyeti kaçırdı" ama puanını alarak iddialı konumunu korudu; alkışlar!..
Hem ülke puanı, hem kulüplerimizin puanı bakımından "biraz nefes almamızı sağlayan" ve de "hem kura torbaları, hem Avrupa Kupaları'na katılacak takımlarımızın sayısı ve oynanacak eleme turları bakımından çok önemli puanlar getirdi", bu sonuçlar!..
Temennimiz 15 gün sonra da başarının devam etmesi!..
3 Büyük takımımız da, "başaracak" kadrolara sahipler, yeter ki, o kadrolar ve hocaları "gereğini yapsınlar!.."
Dahası, "taraftar da, tribünleri boş bırakmasın"; biraz gayret, biraz destek; işte o kadar!..
Sporumuz "neden" bu hâlde?..
Devletçe de, milletçe de "her türlü imkanı döktüğümüz" futbol başta, "ata sporumuz" güreşle başlayan "diğer spor branşları" da dahil olmak üzere, "Sporumuz neden bu halde" sorusunu sordura sordura bugünlere gelinen sürecin "ana sebebi" ortada!..
Alın bakın, "Meclis'e giren ve girecek olan" 4 partinin Seçim Bildirgelerine; her kesime, "vaat üstüne vaat" var da, "spor adına dişe dokunur ne var?.."
Bildirgelerinde, Sporun ana sorunlarına eğilen, "evrensel spor suçlarının, şiddet, ayrımcık, şike ve doping başta" sporumuzu "ahtapot gibi" sarmasına karşı "ne yapacağını" söyleyen bir parti var mı?..
"Kişi padişahlıkları gibi" yönetilen ve "borç batağı içine battıkça batan" kulüplerimiz için, okul sporları için, "bu durumu seyreden" spor teşkilatımız için "ne yapacaklarını söyleyen, çareler öneren, vaat eden" bir seçim bildirgesi okudunuz mu?..
Yoo, sakın ola ki, bu yazdıklarımın "sadece bugün için olduğunu" sanmayın, uzun yıllardan beri "durum böyle" ve anlaşılıyor ki, "böyle" gelmiş, "böyle" gidecek!..
Basketbol ve sallabol!..
Birinci Avrupa maçı; "sallabol oyunu, sallabolcuların eli ve şansı tuttuğu için" kazanıldı!.."
Anadolu Efes maçı; "sallabol oyunu, sallabolcuların elleri ve şansları tutmadığı için" kaybedildi!..
İkinci Avrupa maçı; "basketbol oynandığı için" rakip domine edildi!..
"Yokluk yılında", Galatasaray basketbolda "iyi bir takım" kurdu; Türkiye içinde de, Avrupa "ikinci" kulvarında da iş yapacak bir kadro!..
Ne var ki, takımın koçu, "sallabolculuk oynamakta ısrar ediyor"; hem de elinde kaliteli ve etkili "pota altı adamları" varken!..
Yıllardır yazıp geliyorum; "Galatasaray basketbol takımının yenilgilerinde baş roldeki adam koç Ergin Ataman'dır; zira çoğunlukla 'takımını basketbol oynatmak için değil, sallabol oynatmak için' salonlara götürüyor!.."
Galatasaraylılar, basketbol maçlarınıza "bu yazdığım pencereden bakarsanız", ne anlatmak istediğimi TV ekranlarında da, tribünlerde de göreceksiniz!..
Dergi / TV !..
Önceki haftanın bir günüydü, sanırım Ekim'in 15'i falan... Sevgili Kardeşim Hıncal Uluç'tan bir mesaj; "Şu anda GS TV'de reklamları izliyorum; 'Galatasaray Dergisi Eylül sayısı çıktı, sakın kaçırmayın!!!' diyor."
Doğrusu ya, "Ekimin ortasında" Eylül'ün Dergisi'ni, hem de "Sakın kaçırmayın" ikazı ile bayie vermek, Galatasaray'a da çok yakışıyordu. O attıkları zaman mangalda "Biz ülkenin Batı'ya açılan penceresiyiz" diyerek kül bırakmayan ve de "bilim yuvasından çıkıp, 110 yılda bugünlere gelen" bir kulübe!..
Bir Başkan, bir yönetici ya da Divan Kurulu'nda oturan onca "âkil" adamdan biri de çıkıp, "Kardeşler bu rötar da neyin nesi oluyor, şu derginin üstüne yayınlandığınız ayı koyarak bayie versenize" demiyor; "öyle geldi, böyle gidiyor"; "en az bir ay" gecikme ile!..
Dergideki bu "komik" duruma karşılık, GS TV ekranında "birdenbire" büyük değişim oldu.
Elbette "eleştirilecek tarafları" hâlâ var ama, "düne göre bugün" camia olarak da, taraftar olarak da, kulüp olarak da Galatasaraylıları çileden çıkartmayacak cinsten!..
Gazetecilik ilkelerini unutan, "şamata ile" ekran dolduran, "yağcılığın en düşük seviyelerine inen" bir zihniyetin yerini alan, "yeni yönetimi", hemen başlattıkları değişiklik ve yenilikler için kutluyorum. Görülüyor ki, "Gazeteciler ve TV'ciler" iş başında!..
"Yaptıklarının ve yapacaklarının tanıtımının yoğunluğunu" biraz azaltsalar daha iyi olacak; insanı bıktıracak kadar tekrar ve tekrar ve de tekrar oluyor; insanlara "zaping yaptırıyor"; benden uyarması!..
İşte son örneği; Benfica maçının devre arası; "sporla ilgili" TV'ler bu arada, "biriki yorumcu ile" ekranlarında "ilk yarıyı konuşuyor, tartışıyorlar"; Galatasaray TV'de "haftalardır dönen" kaset var; "Şunu yapacağız, bunu yapıyoruz" diye; zaten "yapıyorlar ve haftalardır o programları seyrediyoruz!.."
Ne oldu biliyor musunuz, beraber maçı seyrettiğimiz 4 arkadaşla birlikte isyan ettik; "Ne yapıyor bunlar" diyerek, başka kanala zıpladık. Aslında, böyle bir zamanda, böyle önemli bir maçın devre arasında ekrana getirilen bıktırıcı tekrarlar için "söylenenler" burada yazdığım kadar "hafif" değildi; yazık!..
Şaka!..
Ben Aziz Yıldırım'ın yerine olsam, Van Persie ile Montreal Impact takımında oynayan Drogba'yı hemen takas ederdim. Hiç olmazsa, bir Galatasaray Başkanı'nın yaptığı gibi, "verilecek primlerle ilgili olarak takım içinde danışacağım güvendiğim biri olurdu!.."