Susma, konuş!.. Ya "Ben anlaştım, Fenerbahçe'ye gidiyorum" de!.. Bunun riskine katlan!.. Hem, "Denizli'den, Trabzon'dan, Ankaragücü'nden sonra", Gençlerbirliği'ni de "basamak yaptığını", "kandırdığını" açıkla ve "Benim hedefim büyük bir kulüptü, bu fırsat elime geçti, kullanacağım" de!.. Eleştirilere kulaklarını tıka, başkanlığı döneminde "Sonuna kadar arkanızdayım" diyerek 8 hocayı, 42 futbolcuyu ve aralarında "çok iyi arkadaşlarının da bulunduğu" 29 yöneticiyi "gözünü kırpmadan" değiştiren Aziz Başkan'ın takımına "teknik direktör" olabilmek için, senden öncekilerin "kötü sonlarını göre göre", İlhan Cavcav'a verdiğin sözü ve attığın imzayı unutup, bu büyük riski yüklen!. Ya da, "Ben Gençlerbirliği'ne söz verdim, imza attım; dört yıl için hedef koydum, yoluma devam edeceğim, değil Fenerbahçe, Real Madrid teklif yapsa, beni ilgilendirmez; ben 3 yıl daha kırmızı-siyahlı renklere hizmet edeceğim, beni rahat bırakın" de!.. Herkes, Ersun Yanal'ın "hangi noktada durduğunu ve duracağını bilsin"; sana saygı duysun!. Hangi yolu seçersen seç; ama "birini seç!.." Kimsenin arkasına ve hele hele karanlıkların arkasına saklanma!.. "Kararı başkanım Cavcav verir ve ne olacağını o bilir" sözü, senin gibi bir "genç" hocaya yakışmaz!.. Sen, kendi göbeğini kendin kesemeyecek ve "kararını veremeyecek" bir insan isen, nasıl olacak da "Fenerbahçe gibi bir kulüpte" başarılı olacaksın? Neden Cavcav'ın arkasına saklanıyorsun? O kaç defa "Ben Yanal'ı Fenerbahçe'ye vermem" demedi mi? Hâlâ neden susuyorsun? Gazetelerde her gün haberler çıkıyor!.. "Nihat Özdemir, Yanal'a imzayı attırdı!.." "Yanal, 4 oyuncu ile beraber Fenerbahçe'ye gidiyor; sözü kesti, işi bitirdi!." Doğru mu bunlar? "Doğru değilse", neden çıkıp "kesinlikle" yalanlamıyor; "Ben attığım imzaya, verdiğim söze ihanet etmem" demiyorsun? Neden, "Bana güvenen, inanan Cavcav'ı ve Gençlerbirliği camiasını yarı yolda bırakmam, hele hele gitsem bile, Gençlerbirliği'ne büyük bir darbe olacak transferleri yapmam, oyuncuları beraberimde götürmem" demiyorsun, diyemiyorsun? Söyle bana, "sen" nasıl bir insansın, nasıl bir hocasın? Gençsin... Önünde çok uzun yıllar ve çok uzun bir antrenörlük hayatı var!.. Hırsa kapılma!.. Sabırla, sıranı bekle!.. Verdiğin sözlerin, attığın imzaların arkasında ol!.. "Hocalık" sınavından önce, "insanlık ve karakter" sınavında başarılı ol!. Yoksa... Yoksa... "Gözümde tam bir sıfır olacaksın!." Sadece benim mi? Çok ama çok kişinin!.. Yazık değil mi? Biraz dikkat!.. Ülkenin en büyük gazetelerinden birinin spor sayfasındaki bir haberden birkaç satır: "The Sun ve Daily Mirror gazeteleri, Hakan Şükür'ün 'Fenerbahçe'nin yaptığı teklifi kabul etmeyi düşünüyorum' sözlerine yer verdi. Gazeteler, Souness'in bu sözler karşısında şoke olduğunu belirtti." Ne olmuş? Hakan "Fenerbahçe'ye gitmeyi düşündüğünü belirtmiş", teknik direktör Souness de "bu sözler karşısında" şoke olmuş!.. Haber devam ediyor: "Hakan iki gazeteye yaptığı açıklamada, İngiltere'de mutlu olmadığını, Türkiye'yi çok özlediğini dile getirdi ve 'Fenerbahçe'nin yaptığı teklifi kabul etmeyi düşünüyorum' dedi. Golcü futbolcumuzun bu sözleri ise Blackburn Teknik Direktörü Graeme Souness'i oldukça şaşırttı." Ne olmuş? Souness "şoke olmamış", anlaşılıyor ki; "oldukça şaşırmış!." Haber devam ediyor: "İngiliz basını, 'Bugüne kadar çalıştığım forvet oyuncuları arasında en iyisi' diye milli golcümüzden övgü ile söz eden Souness'in, Hakan'ın bu kararı karşısında şoke olduğunu iddia etti." Ne olmuş? Yok... Yok... Souness, "Oldukça şaşırmamış, şoke olmuş!.." Şimdi okuyucularım diyecekler ki; "dünyanın, ülkenin, sporun bunca önemli meselesi varken" sen çıkmış "Souness'in şoke olması ile oldukça şaşırması arasındaki farkı fark edemeyenler" üzerinde duruyorsun, değer mi? Değer, hem de öyle bir değer ki; bir gazete, mesleği ciddiye alıyor, okuyucusuna saygı duyuyor ve önem veriyorsa, "böyle" hataları yapmamak zorundadır!. Diyelim ki, muhabir bu hatayı yaptı; ya haberi sayfaya koyanlar, redaktörler, şefler, müdürler ne yapıyorlar? Hey gidi, sevgili Mehmet Ali Ağabeyim hey!.. Bizleri yetiştirirken "böyle bir hata yaptığımızda", üstelik "hatanın ne olduğunu da söylemez", haberi yırtar atar ve "yeniden yaz getir" derdin!. Hatayı kendimiz bulana kadar da, "yazdığımız haber" çöp sepetine giderdi; kim bilir kaçıncı defa!.. Bayrağı devir aldığımızda bizler de "gençlere mesleği öğretirken" senin yolunda yürüdük, sadece üslûp farkımız vardı; "haberi yırtmaz, hatayı söyler, düzelttirirdik!." "Dü-zelt-ti-rir-dik!." Ya şimdi? Para her şey değildir!. Hakan Şükür gibi "zamanının en büyük santrforlarından biri olan" bir futbolcu, "para tutkusu" yüzünden, yöneticilerin, menajerlerin, babasının elinde, oraya buraya koşa koşa nerelerden, nerelere geldi!.. Şimdi de, ona "en bunalımlı zamanlarından birinde" elini uzatıp, "yokluktan çekip alan" ve "yeniden Hakan Şükür yapan" Blackburn Teknik Direktörü Graeme Souness'e sırtını dönüp, "Fenerbahçe'ye gelme" hesapları yapıyor!. O Fenerbahçe ki, Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın tribünlerine "Torinolu Şaban" pankartlarını asıp, "koro halinde" bağıran yüz binlerce taraftara sahip!. Hakan Şükür, kendisine "Torinolu Şaban" diyenlerin formasını sırtına geçirirken, "geçmişi hazmedebileceğini" gösteriyor!. Amma... Daha önemli bir husus daha var; bilmem ki, "Fenerbahçe camiası", sarı-lacivertli formayı "Torinolu Şaban" dedikleri bir futbolcunun giymesini hazmedebilecek mi? İşte burada biraz duralım ve iyi düşünelim!.. Ceza verilmelidir!.. Galatasaray seyircisi, kaçıncı defadır spora yakışmayan çirkinlikleri sergiliyor!.. Verilen cezalar da vız geliyor!. "Böylelerine", tıpkı "Nouma'ya verilen" çok haklı ve "ibretlik" ceza gibi bir ceza verilmeli ki, akıllar başlara gelebilsin!. Fatih Terim "bu konudaki sorulara" karşı, diyor ki; "Neden ceza verilsin? Aynı maç için kaç defa cezalandırılalım?" Demeye getiriyor ki; "Bizi zaten hakem cezalandırdı, iki puan kaybettik. Şimdi de sahamız kapatılırsa bu üst üste ikinci ceza olacak, bize haksızlık olmaz mı?" Aslında "hakem kararları" ile Galatasaray seyircisinin "ısrarla yapmaya devam ettiği çirkinliklere verilecek cezanın" ilgisi yok ama, ille de "ilgilendirmek" istiyorsak, bence Terim "Aman, Federasyonun Disiplin Kurulu sahamızı 3-4 maç kapatsın" demeliydi!.. Zira, Galatasaray "deplasmanda" kazandığı avantajları, "Ali Sami Yen'de hovardaca harcıyor!." Ali Sami Yen, Galatasaray için avantaj değil, dezavantaj!. Lucescu ve Ersun Yanal'ın takımları, son haftalarda "geriye doğru koşmasalar", Galatasaray "Ali Sami Yen kayıpları ile" değil şampiyonluk, "Şampiyonlar Ligi'ne katılma" mücadelesinden de çoktan kopup gitmişti!. Terim dua etsin, "deplasmanlara" ve de Lucescu ile Yanal'a!..