''Bu kafa, bu zihniyet ve bu kişilerle, Galatasaray bugünleri de arayacak hâle gelecektir…''
Galatasaray’ın futbol ya da basketbol maçından çıkan “gerçek” bir Galatasaray taraftarına sorunuz; “Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?..”
Eğer, bu soruyu sorduğunuz taraftar, “düşünen, anlayan, analiz edebilen, yorumlayan” ve de “gerçek” bir Galatasaray taraftarı ise size “özetle” şu cevabı verecektir:
“Galatasaray Stadı tribünlerinde oturmayı, indire indire neredeyse, amatör maç fiyatlarına indiren, hatta çocuk-ebeveyn tribünlerini Galatasaray mağazalarından bir şort, bir atlet bile alana bedava hâle getiren, dahası ödül olarak dağıtılan biletlerle taraftara basketbol maçlarını da neredeyse bedava seyretme fırsatını bağışlayan bir yönetimin olduğu bir kulübün taraftarı ne hissederse, onu hissediyorum. Yüzleri kızarmadan GS TV’nin altyazı haber kuşağını, aylardır günün 24 saati bu yüz kızartıcı indirimlerin ve bedava biletlerin duyurusuna tahsis eden, onlar da yetmeyince, ayrıca ekran dolusu duyurular da yaptıran bir yönetimin elinde, “Dünya Kulübü” Galatasaray’ın ne duruma düştüğünü yaşayan bir taraftar ne hissederse, işte onu hissediyorum. Daha dün o statta da, o salonda da tribünler tıklım tıklım dolardı ve de üstelik taraftar ülkenin ‘en pahalı maç biletlerini alarak’ o tribünleri doldurmak için karda kışta, soğukta saatlerce kuyruklarda beklerdi. Kulübü borç batağı ve ‘ucuz adam, ucuz hoca, ucuz takım’ sarmalına düşürenlerdir, ‘Bakın neredeyse bedavaya gelen biletler veriyoruz, ne olur futbol ve basketbol maçlarına gelin’ diye yalvararak bizleri de ‘bedavacılar’ durumuna düşürenler. Bu kafa, bu zihniyet ve bu kişilerle, Galatasaray bugünleri de arayacak hâle gelecektir; işte hissettiğim budur!..”
Evet, o TV, o ekran, o alt yazılar “gerçek” bir Galatasaraylının olamaz; o TV, o ekran, o altyazılar, sportif olarak da, medyatik olarak da, mazisiyle, camiasıyla “büyük” vasfına layık bir kulübün markasal olarak da nasıl tahrip ve tezyif edildiğini ortaya koymaktan öteye gitmemektedir. Bu acı gerçeği bile anlamayan, göremeyen bir yönetim vardır, Galatasaray’da ve de ne yazık ki, GS TV’de!..
Evet, “küsen, kırılan” taraftarın tribünlere, statlara, salonlara çağrılması için çeşitli yollar vardır, ama bunun “ön ve zorunlu şartı”, taraftara tribünlerde “coşku verecek, heyecan verecek” ve “iddialı hedeflere ulaşacağı” inancını, güvenini aşılayacak yöneticilerin, hocaların, takımların olması” gerçeğidir; “hemen” bugün için “böyle” bir hoca bile yeter; üstelik bu hocanın “Fatih Terim” olmasına bile gerek yoktur!..
Şimdi, Dursun Özbek’e de, “kardeş ve yeğen” futbol yöneticilerine de soruyorum; Türkiye Kupası grubunda “alt liglerde olan 3 rakiple oynayıp”, ancak “son maçta ikinci olarak gruptan çıkmayı” marifet ve başarı sanan, 3. Lig 1’inci grup 12’ncisi bir rakibe karşı alınan “6-2’lik bir sonuç için”, “Beraberlik yetiyordu, bu senaryo aklımızdan geçmedi” diyebilen bir teknik direktör ile “seyirciyi, taraftarı tribünlere çekmek” mümkün müdür?..
“Galatasaraylı saygın ve de işini bilen genç bir hocayı bile hemen takımın başına getirmeyi düşünmeyen” ve de yarışı, “Galatasaray’a, ellerinin altında olan ve de yönettikleri bir hocadan vazgeçmeyerek peşinen kaybettirmeyi göze alan” kardeş / yeğen yöneticilerle, nereye gidileceği ortadadır.
Görünen köyü görmek için, “kulübü bu hâle düşürenlerin başında gelen” ve son günlerde “nedense” sahneye çıkıveren Ünal Aysal’ın kılavuzluğuna da ihtiyacı yoktur, Galatasaray’ın!..
Bugün ve hemen yapışması gereken, hiç olmazsa “birkaç günlük” olarak da olsa Galatasaraylı yöneticilerin akıllarını başlarına almalarıdır; bilmem ki daha ne bekliyorlar; Godot’yu mu?..