İnsan haklarına aykırı. Sporcu haklarına aykırı. Hukuka aykırı. Dahası, vicdana da, izana da insafa da sığmıyor!.. Kim yapıyor bu işi?.. "Çalınmamış saati için" etraftaki herkesi "hırsız" yapan Hagi!.. Avrupa'da "hoca" olarak esamisi okunmayan, hocalıkta kariyeri de, karizması da yerden kalkmayan Hagi!.. Galatasaray'ın "bunca zor durumunda", borca borç katarak yalvar yakar aldığı onca milyon euroluk bir futbolcuyu, "savunmasını bile almayarak" müebbet küreğe mahkûm edip A-2 Takımı'nın antrenmanlarında "taş kırmaya gönderen"; ona suçunu bile söylemeyen, "savunması için randevu bile vermeyen", böylece Çavuçeşcu Romanyası'ndan Galatasaray Kulübü'ne "esintiler getiren" Hagi!.. (Kulakların çınlasın Lucescu!..) Futbolcu diyor ki; "Benim suçum ne söyleyin bileyim, savunmamı alın öyle karar verin"; haksız mı; bir hukuk devletinde "işler" böyle yürümez mi; ama bunca zamandır herkes görüyor ki, Adnan Polat'ın Galatasaray'ında ve Adnan Sezgin'in Floryası'nda işler böyle yürümüyor; "bu" Hagi'ye "iki" Adnan'lar "teslim olmuş", peki ama, koca Galatasaray'da herkes "bu insanlık dışı" olayı nasıl seyreder?.. Nerede oluyor bu "insan ve sporcu haklarını pas pas eden" rezalet; Üniversitesinde "hukuk fakültesi" bulunan, kulüp üyesi olan "hukuk" hocalarının dekanlıklar, rektörlükler, YÖK Başkanlıkları, Galatasaray'da yöneticilik, Divan Kurulu Başkanlıkları yaptığı bir kulüpte!.. Biri de çıkıp demiyor ki; "Galatasaray Kulübü'nü, ülkenin Batı'ya açılan eğitim ve spor penceresini, dünya önünde böylesine küçük düşürmeye kimin hakkı ve yetkisi olabilir?.. Suçu söylenmeden, savunması alınmadan bir insana idam cezası verilip, infaz edilebilir mi?.." Neredesiniz koca koca profesörlerim; Duygun Yarsuvat'larım, Erdoğan Teziç'lerim, nerelerdesiniz?.. Şimdi söyleyin bana; "hukukun, insan haklarının pas pas edildiği" bir kulüpte, "birileri" de çıkar, o kulübün futbol tesislerinde "17 yaşındaki" çocuklara saldırır, tekmeler, yumruklar, hastanelik ederse; "asıl" sorumlular kimler olur?.. Kim sorumlu?.. 16 yaşındaki güreşçi, final müsabakasından sonra, "annesi ile telefonda konuşurken" yere yığılıp kalıyor; "kalp krizinden ölüm"; ne acı!.. Ama daha acısı, otopsi sonunda ortaya çıkıyor; "daha önce de kalp krizi geçirmiş, farkında olmamış!.." İyi de, nerede "geçirilen krizi ortaya çıkaracak" olan "doğru dürüst" sağlık muayenesi ve raporu; bu gençler nasıl mindere çıkarılıyor, güreştiriliyor?.. "Saldım çayıra, Mevlâm kayıra" zihniyetinin sonucudur, bu "acı ölüm"; sorumluları belli değil mi?.. "Uzun soluk" için "uzun adam" şart!.. Galatasaray, "müthiş" bir defans basketbolu ile, Fenerbahçe'nin "Avrupa'nın en tepesine gözünü dikmiş" o dev kadrosunu, "kadın takımları skoruna mecbur ve mahkûm ederek" yendi!.. Oktay Mahmuti ve öğrencileri, gerçekten bir "onur mücadelesi" yaptılar; kazandılar; "gerçeği" Fenerbahçe'nin koçu açık açık söyledi; "Biz kötü oynadık, onlar iyi oynadılar ve hak ederek kazandılar!.." Galatasaray "her maçı böyle oynayabilir mi"; elbette oynayamaz, özellikle "uzun adam" eksiği çok açık; Sarı-Kırmızılı takımın Avrupa Kupaları'nda da, ligde de "tepe için" mücadele etmesi isteniyorsa, mutlaka "kaliteli" bir uzun adamı daha, Andriç ve Ermal'in yanına eklemesi gerek; yoksa, "Fenerbahçe galibiyeti", işte öylece ve sadece "bir Fenerbahçe galibiyeti olarak kalır"; o kadar!.. Leblebi gibi doping hapı!.. Herkesin haberi olsun, benim öğrenebildiğim kadarı ile "konsantrasyonu arttırıcı haplar" leblebi gibi satılıyor, alınıyor; hem de her spor branşında!.. Fenerbahçeli kadın basketbolcu Taurisi'den, Gençlerbirliği kaptanı Orhan Şam'a, Karşıyakalı genç futbolcular Barış ve Mehmet'e kadar "tesadüfen" yakalananlar da var ama "yakalanmayan" bir yığın sporcu da var!.. "Merak etmeyin, ben bu hapı aldım, üstelik teste de girdim, çıkmadı, 24 saat, bilemediniz 48 saat içinde insan vücudunda zerresi kalmıyor" diye "sporcunun, sporcuya tavsiye ettiği haplar", bunlar; özetle, "istisna değil", yaygın bir felâket; spor teşkilatının, federasyonların, spor basının haberi olsun!.. Yılın röportajına bakın!.. Yıldırım Demirören "Avrupa'da bile yankı yapan" büyük transferlerle gündemin başında ve onu "Türk Telekom Arena'nın açılışına hazırlanan" Adnan Polat, "stat gezisi ve övgülerle TV'lerden ve gazete sayfalarında eksik olmayarak" izliyor ya, onların arasında "hakemlere ettiği çok çirkin küfürler" ve "aldığı ceza" ile gündeme düşen Aziz Yıldırım'ın "olumlu yönleri ile" Beşiktaş ve Galatasaray başkanlarının arasına girmesi gerekmez mi; elbette (!) gerekir ve işte imdada hem de "Uğur Dündar" gibi "ünlü" gazetecinin imzasını taşıyan "yılın röportajı (!)" yetişiyor; okurken, sporumuz adına da, gazeteciliğimiz adına da hem güldüm, hem üzüldüm!.. Aziz Başkan'a "gol atması için" verilen paslar ve "onun attığını zannettiği" goller; bilmem ki Uğur Dündar'ın gazeteciliğine yakıştı mı?.. Diyor ki Aziz Başkan; "Futbolda ise başka bir şey var. Biz bugün gerçekleri konuşmuyoruz. Herkes başarıyı bekliyor. Başarıyı beklemek için yerli çocukları çoğaltmamız gerek. Bunun için Türk sporunun politikasının makro düzeyde yeniden planlanması ve radikal önlemlerin alınması zorunlu. Buna da alt yapı reformundan başlanmalı." Sormuyor ki, "yılın röportajında" sevgili Dündar; "Başkanım, bakın ne güzel söylüyorsunuz ama, Futbol Federasyonlarının başını 'İlle de yabancı sınırlaması kalksın' diye yiyen, baskılarla kadrolardaki yabancı sayısını 10'a çıkarttıran siz değil miydiniz; kulüp bütçesini 15 milyon dolardan 250 milyon dolara çıkarttığınızı söylüyorsunuz; han, hamam, saray, okul, saha, stat yaptığınızı söylüyorsunuz, peki nerede alt yapınız; futbolda nerede, basketbolda nerede, voleybolda nerede?.. Bastır parayı al hazır sporcuları, sonrası ne olacak; kulübün gerçek borcu ne kadar?.." "U 17 Akademi Ligi'ndeki çirkin olayı" soruyorsun, sevgili Dündar, tamam "olay gündemin başında", elbette soracaksın; üstelik "çok güzel cevaplar" da almışsın, peki, ama, onun hemen ardından "bir gazeteci" sormaz mı; "Fenerbahçe Başkanı'na, Kulüpler Birliği Başkanı'na hakemlere o çirkin küfürleri etmek yakışıyor mu; bir yandan şiddeti önlemeye çalışırken, bir yandan herkese örnek olması gereken başkanlar bunu yapar mı?.." Röportajda diyor ki; Aziz Başkan; "Bir daha Aziz Yıldırım gibi bir adam gelmeyecek. İsteyenle iddiaya girerim"; çok doğru, bir daha hem "öyle yapan", hem "böyle konuşan" bir başkan kolay kolay gelmez!..