G.Saray'da ipler kimin elinde olacak?..

A -
A +

Hayatları böyle geçti!.. Çıkıp ortaya "Ben varım" demezler, diyemezler, ama "perde arkasından havuza ittikleri kişileri" Galatasaray'ın başkanlık koltuğuna ve yönetici sandalyelerine oturtmak için "her türlü" baskıyı yaparlar!.. Kim bunlar?.. "Duayen" denilen "muayyen" kişiler!.. "Bu duayenlerin ne menem kişiler" olduklarının son örneği, "son Divan Kurulu" toplantısında ortaya çıktı!.. "Ben hangi adayı desteklediğimi söyleyemem, zira Genel Kurul ile Yönetim Kurulu Galatasaray'ın kurtuluş projesinin geliştirilmesi ve sonuçlandırılması görevini bizlere verdi, bu bakımdan 'Şu adayı destekliyorum' demem doğru olmaz ama gözüme bakın ne dediğimi anlarsınız!.." Buyurun, "Galatasaray'ı kurtaracak duayene bakın", siz!.. Biz gazeteci arkadaş da çıkıp, "Sayın duayen, gözünüze bakmaya gerek yok, biraz önce bir adaya bahşettiğiniz candan alkışlar, kimi işaret ettiğinizi açık açık gösterdi, durum böyle iken, kimi aldatmaya çalışıyor ve neden açık açık desteklediğiniz adayı söylemekten çekiniyorsunuz?" demiyor, diyemiyor!.. "O" duayen öyle!.. "Öbür" duayenin durumu daha da içler acısı!.. "Ardında olduğu" adayın "Adı var, ama sanı yok!.." Zira "bu" aday, "ardında sadece duayenin olmasıyla bu işi yürütemeyeceğini" biliyor; "o duayene ek olarak, bir de bir para babasının arkasında olmasını" istiyor ve bekliyor!.. Anlaşılıyor ki; "bu duayenin adayı" da, eninde sonunda, "o duayenin adayının ya yanına, ya da arkasına geçecek" ve de "Galatasaray'ın kurtuluş yolu böylece açılmış olacak"; vah ki, ne vah!.. Peki, "duayenlerin adayı kazanamazsa" ne olacak?.. Acaba "gözlerine bakarak", ne olacağını anlayabilecek miyiz?.. Yoksa "gözlerini kapayarak" mı, Galatasaraylıların önüne çıkacaklar?.. Kim bilir, belki bu defa da "gözlerini kırpacaklar" ve "Biz şaka yapmıştık" diyecekler?.. Şu "göz meselesi" çok önemli!.. "Yaşlarından dolayı", tıpkı "benim gibi" burunlarının üzerine düşen "dereceli gözlükler" taktıkları için, insan "Bu görmeyen gözlerle, Galatasaray'ın meselelerini nasıl görüyorlar, adaylarını nasıl seçiyorlar" diye düşünmüyor da değil!.. "Meseleleri göremediklerini, Galatasaray'ı kurtaracak adayı seçemediklerini", onlar gibi "gözlük taktığım" hâlde, nereden mi biliyorum; TV'lerde ki görüntülerinden!.. "Gözlerini kısarak" ve adeta "kapatarak" konuşuyorlar; "hayal dünyasında dolaşır" gibi!.. Belki de "gençliklerini hayal ediyorlar!.." Hâlâ anlayamadıkları bir şey var; "O günlerin Galatasaray'ı ve sporu ile, bugünlerin Galatasaray' ı ve sporu arasında dağlar kadar fark" var!.. "Zaman tünelinin o günlerinde de kalanlar" mı, Galatasaray'ı kurtaracak?.. Hadi canım siz de!.. Adaylar!.. Semih Haznedaroğlu: "Paralı" bir haznedar bulamadığı için; "mafiş!.." Yılmaz Toköz: "Aday olurken" yılmaz, ama sandığa giderken "hep" yılar!.. Turgay Kıran: Önce Özhan Canaydın'ı kırdı, sonra da "Galatasaray'ın geleceğindeki" kendi şansını; gitti gider, bitti, biter!.. Yiğit Şardan: "Arkasındaki yaşlı kurtlar" ağırlık olarak onun önüne geçtiler; duayenlere, bir de "Kulübün bu duruma düşmesinde en büyük rollerden birini oynamış olan" Mehmet Cansun eklenince, herkes birbirine soruyor; Yiğit Şardan kazanırsa, Galatasaray'ı kim yönetecek?.. Alp Yalman: "Yenile yenile" bir gün "yenmeyi de öğrenecek" ama "bugün" henüz o gün değil; dostları diyor ki; "kazanması gereken" ile birleş, "hem onun büyük eksiğini tamamla"; hem kazan, hem de kazandır!.. Özhan Canaydın: Karşısındakilerin güçsüzlüğü, şaşkınlığı ve duayenlerin yanlışlarıyla beslenen ve güçlenen, "hiçbir şey yapmadan" bugün "en güçlü ve kazanması gereken aday" durumuna gelen Başkan!.. Soru: Kim kazanacak?.. Cevap; "Gözüme bakmanıza gerek yok"; kazanacak ortada değil mi?.. Güreşteki komedi!.. Bir başkan düşünün, "Federasyon heyetinin üçte ikisi istifa ediyor"; çıkıp spor yazarlarına "Önemli bir şey yok, zaten istifa etmeselerdi ben atacaktım" diyor, diyebiliyor!.. Bitmedi; "İstifa edenlerin isimleri ve açıklamaları gazetelerin spor sayfalarında sütun sütun yayınlanırken", Sayın Başkan "istifa edenlerin bazılarının adlarını bile hatırlayamıyor!.." Bitmedi, dahası da var, diyor ki Başkan; "Falanı, filânı tanımıyordum zaten!.." "Adını hatırlayamadığı, tanımadığı insanlarla federasyon kurmuş" bir Başkan!.. Ey benim sevgili Gençlik ve Spor Genel Müdürüm, ey benim saygıdeğer Spordan Sorumlu Bakanım; "Ata sporumuzu kime emanet etmişsiniz"; bilmem ki farkına vardınız mı?.. Yoksa, sayın Başkan'ın "tanımadığı, isimlerini hatırlamadığı" zat-ı muhteremler, "Sizlerin kontenjanından mı federasyona girdiler" de, onun için mi Başkan Bey "onları" tanıyamıyor ve hatırlayamıyor?.. Zafer'in dramı!.. "Konyaspor'un gol kralı olan" futbolcusu Zafer Biryol'un "yaşadığı dram", bütün futbolculara örnek ve ders olmalı!.. İtalyanların ünlü bir sözü vardır; "Roma'da ikinci olacaksan, Napoli'de birinci ol!.." Türklerin de bir sözü vardır; "Taş yerinde ağırdır!.." "Gol kralı" Zafer, kalktı Fenerbahçe'ye gitti!.. "O" Zafer'e bakın, bir de "bugünkü" Zafer'e!.. O günün Zafer'i, Konyaspor'a kazandırdığı zaferlerin getirdiği alkışlarla taçlandırılıyordu!.. Bugünün Zafer'ine "hastaneler yol oldu!.." Elbette, her sporcunun, her futbolcunun gönlünde, "Büyük takımlarda oynamak yatar"; onların rüyalarını"Fenerbahçe - Galatasaray - Beşiktaş formaları" süsler!.. Amma, "hayaller ve rüyalar başka, gerçekler başkadır!.." "Büyük takıma gidecek olan" her futbolcunun düşünmesi gereken "gerçekler" vardır: Soru bir: "Gittiğim takımın hocasının takım tertibinde, sahaya sürdüğü onbirlerde, oyuncu değişikliklerinde tercihleri nelerdir, ne düşünüyor, ne yapıyor?.. Bu hoca bana, o takımda tutunmam ve yer almam için şans verir mi?.." Soru iki: "O takımda benim oynadığım yerin başka adamları var mı?.. Varsa kimler? Ben onların yerine takıma girebilir miyim?.." Soru üç: "O kentin, o kulübün, o takımın havasına uyum sağlamam mümkün mü?.. Sağlamam mümkünse, ne kadar zamanda?.. Bu zaman biraz uzarsa, kenarda kala kala futbola küser miyim, yeni hocamın gözünden düşer miyim?.." Soru dört: "Hoca beni takıma koymazsa, arkamda yönetici ya da taraftar bulabilir miyim?.. Yorumcular, yazarlar 'Onu neden oynatmıyorsun' diye hocaya baskı yaparlar mı?.." Soru beş; "Böyle bir ortamda öz güvenimi ne kadar sürdürebilirim?.." Zafer Biryol "bunları" kendi kendine sormadı; bastı imzayı Fenerbahçe'ye gitti!.. "Daum, Semih'i, Olcan'ı neden oynatmıyor" sorularının sorulduğu bir ortamda kimse de çıkıp, "Yahu bir de Zafer Biryol vardı" diye hatırlamadı!.. "Gol kralı olmak" zordur, ama "zirvede kalmak" daha da zordur!.. Onun için "Ağırlığın olan yerde, birinci olduğun yerde kalacak" ve el üstünde taşınacaksın!. Ne zamana kadar; "kimsenin itiraz edemeyeceği bir oyuncu olarak", büyük takımdaki yerine "daha ilk maçta ve ilk onbirde" ve de "lök" diye oturacağın zamana kadar!.. Yoksa... İşte, Zafer Biryol'un ve "Onun yolundan giderek onun gibi harcanan" nice futbolcuların ve de "özellikle" genç futbolcuların dramı!.. Sorular ve cevaplar!.. Sevgili Kemal Belgin diyor ki; "Türkiye Spor Yazarları Genel Başkanı Onur Belge istifa etmelidir!.." Diyorum ki; kızmakta da, "Onur Belge'nin istifasını istemekte" de çok haklısın!.. O "Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı" sıfatını taşıyarak, "her istediğini yazıyor ve söylüyor", spor yazarlarını ve yorumcuları"tek tek aşağıladığı" oluyor, "karıştırıcılık, yalakalık" gibi "çirkin" kelimelerle ve hem de "ortaya" suçlayabiliyor, bizler "Onun taşıdığı unvana saygımızdan" kalemimize "resmen ve alenen" sansür "uyguluyor"; çoktan "hak ettiği" sıfatları kendisine sunamıyoruz!.. Sevgili Belgin, Onur Belge, "dolduramadığı" bir koltuğa "sımsıkı sarılmış"; hiç istifa eder mi; kabahat onda değil; kabahat "onu, o koltuğa oturtan" bizlerde; işte seçimler geldi; görelim bakalım ne yapacağız?.. *** Soruyorlar; Haluk Ulusoy ne yapıyor?.. Diyorum ki; Gol atmaya devam ediyor. Onu istemeyenler, Futbol Kanunu'nu değiştirip, "hükümetin emrinde" sözüm ona "tarafsız" bir "Mali Denetim Kurulu" kurmaya çalışırlarken, o dünyaca ünlü "FIFA'nın ve UEFA'nın tanıdığı bir Uluslararası Mali Denetim Firması ile anlaştı" bile... "Beş üyesinden üçünü hükümetin tayin edeceği" bir "denetim kurulunu" artık kim ciddiye alacaktır, söyler misiniz, bana?.. *** Sevgili Rıdvan Dilmen diyor ki; "Yıllardır süren Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş kavgasına, amigo sistemine beni de sokmak istediler. Benim gibi gerçekten tarafsız yorum yapan, bütün kulüplere aynı mesafede duran bir insanı kötüleme kampanyası başlatıldı." Diyorum ki; Kimse kimseyi "Amigo sistemine sokamaz"; insan "O sisteme kendi kendini sokar"; "Kendimi savunayım" derken "Bu yakıştırmayı sen kendin yapıverdin"; tam bir "bilinçaltı" olayı!.. Şunu iyi düşün sevgili Rıdvan; "Bunca zaman seni baş tacı edenler, neden şimdi eleştiriyorlar?.." *** Bilgin Gökberk "haftalardır ve özetle" diyor ki; "Beni hazmedemiyorlar, kıskanıyorlar, basketbolculuğumu öne çıkararak, futbol programlarından ayağımı kaydırmak istiyorlar!.." Diyorum ki; Devam sevgili Gökberk!.. Zaman zaman "bazı söylediklerin yüzünden" TV başında kızgınlıkla ve şaşkınlıkla "kafamı tavana vurduğum" oluyor ama, devam!.. "Birden beşe beş rakamın arasına ve geniş alanlı - dar alanlı ezberlenmiş ve bıktırmış analizlerin küçücük dünyasına sıkışmış", üstelik çok zaman "birbirine ters düşen" ûlema yorumlarının önüne, spor yazarının ve daha da önemlisi "bir insanın" renkli ve samimi sohbetini getirdiğin TRT ekranındaki o programa "özet görüntüler ve sen olmasan" hiç bakmam; haberin ola!.. *** Galatasaray Teknik Direktörü Gerets diyor ki; "Aman futbolcu kardeşlerim dikkat, bir kaza kurşununa kurban gitmeyelim!.." Diyorum ki; ey Hocam, bu takım ve bu futbolcular "rakiplerden gelen kaza kurşunlarına dayanacaklarını gösterdiler" ama, "kurşun senden gelirse", ne yapacaklarını bilemiyorlar ve senden gelen kurşunlar da "nedense" son haftalarda iyice fazlalaştı; zat - ı âliniz "bu sözleri" futbolculara söyleyeceğinize, aynaya bakıp "orada gördüğünüz" yüze söyleseniz, çok daha iyi olacak!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.