G.Saray'ın problemi!..

A -
A +
Hadi "taraftarın haklı tepkisini karşılamak için" söyleyeceğiniz, açıklayacağınız "doğru dürüst bir dayanağınız" yok, hiç olmazsa "haklı eleştiriler yapan" yorumculara "Galatasaray düşmanı" gibi, "infazcılar" gibi, "akbabalar gibi" nitelendirmeler yapmayın!..
Bakın, "herkesin anlayacağı" dille anlatayım, gerçeği.
İş "Hamza Hoca'yı koruma ve kollamaya gelince", başlıyorsunuz; "3 Kupayı, 4'üncü yıldızı o kazanmadı mı" demeye!..
Peki, "3 Kupayı, 4'üncü yıldızı" daha dün "bu takım" kazanmadı mı?..
"Bu başarıyı göstermiş takıma takviye olarak" Podolski, Bilal, Denayer, Rodriguez, Carole, Cenk, Jem Karacan" alınmadı mı, Sinan Gümüş kadroya "sürekli olarak" dahil edilmedi mi?..
Mevsim başı ikisi dışarıda 3 dönem kamp yapılmadı mı; onca hazırlık maçı oynanmadı mı?..
Peki, "böyle bir süreçten sonra", Şampiyonlar Ligi'nde Atletico Madrid'e karşı sahaya sürülen" o skandal  on bir ne anlama geliyor?..
Kendi sahasında "daha Süper Lig'e yeni çıkmış" ve de "ilk 11'ini yeni kurmuş" Osmanlıspor'a yenilmek, "tonla gol yiyerek" Ligin dibine çökmüş Mersin İdman Yurdu'nu yenememek, ne anlama geliyor?..
Dahası "bu acı tablo ortada iken" hâlâ ve hâlâ "Sabır efendim, bu takım henüz tam hazır değil, oluncaya kadar biraz bekleyin" masallarını okumak, ne anlama geliyor?..
Bakın, "bütün bunların ne anlama geldiğini" de anlatayım. 
Hamza Hoca'nın "bilinçaltı da, bilinci de", geçen yıl o başarıları kazanan kadro için diyor ki; "Bu kadro benim değil, ben kendi kadromu kurayım, o kadroyu sahaya kendi sistem ve taktiğimle süreyim!.."
Taaa, ilk hazırlık maçından beri, "hemen hemen her maçta" sahaya başka bir on bir sürerek, maç öncesi ve maç içinde oynayan kadroya önemli müdahaleler ve taktik değişiklikler yaparak, "kendi takımını bulmak ve kurmak" istedi, Hamza Hoca!..
"Haksız" mı; hayır; "kendine göre" haklı olabilir!..
Ama "haksız olduğu" çok açık bir şey var; şeffaf olamadı. "Mazeretlerin, bahanelerin arkasına sığındı." Başkan'ın ve yönetimin hatalarının üzerine şal örtmeye çalıştı. "Efendim, kulübün mali durumunu düşünmek zorundayız" dedi. Kendisi, uygulamada tam tersini yapıp, Burakları, Yasinleri körletirken, küstürürken, "Geçen yıl o başarıları kazanan futbolcularıma nankörlük yapmayın" dedi. Dahası, "Kadroda eksikler olduğu, savunmaya ve gidecek Melo'nun yerine oyuncu alınması gerektiği" yazılıp çizilirken, hedef şaşırtarak "Yıldızların alınması isteniyor, kulübün mali durumu meydanda, hem geçen yılki başarılara imza atanlar yıldız değil mi" diyerek "polemik" yapmaya kalkıştı.
Böylece, "sezon başının en değerli zamanları", Hamza Hoca'nın, "eleştirileri karşılamak ve eleştirenlerle kapışmak gibi" hatalı ve yanlış bir yola sapmasıyla geçti. Tamamı "takıma tahsis edilmesi gerek" beynini, "çok başka şeylerle uğraştırdı"; sonunda da "tam bir dağılma oldu"; Trabzonspor maçından sonraki "basın açıklaması" bu dağılmanın "nerelere kadar tırmandığını" ortaya koydu; Allah kolaylık versin!..
Kimlere kalmış!..
Galatasaray'ın futbol direktörü Cenk Ergün'ün Sabah'taki mülakatının birçok bölümü, "Galatasaray'ın nasıl yönetildiğini" ortaya koyuyor.
"Hiçbir yazar / çizer" bu acı gerçeği, Ergün'ün "Alman Kevin skandalı'nı savunurken" söylediği şu sözler kadar "yalın" anlatamaz:
"Biz aynı gün Telles ve Melo'yu gönderiyoruz. Oyuncular Florya'da ama İnter'e transferleri gerçekleşebiliyor. Kevin'in ise buraya gelmesi gerekti ve havada saatler kaybettik. Bürokratik işlemler. Hastaneye götürüyoruz, kontrol oluyor, noter yoksa TFF huzurunda sözleşme imzalaması gerekiyor ve 23.50'de imza atıyor. O belge gelecek, bu belge gidecek derken. 'Neden transferi son güne bıraktınız?' diyorlar. İnter de son gün transfer yaptı. Burada vakayı değil, sistemi eleştirmek gerek." 
Vay canına sayın okurlarım, İnter'i bıraktım, "onca" Türk Kulübü, transferin son gününde içerden ve dışarıdan "onca" transfer yaparken, koca Galatasaray, sanki "ilk defa son gün transferi yapıyor" ve de herhalde "Türkiye'de işleyen sistemi bilmiyor" olacak(!) ki, "sistemin gereklerini beceremiyor, yapamıyor!!!
"Duyduk duymadık" demeyin sevgili okurlarım, Galatasaray kimlerin elinde görün!..
 "Dahası", daha da "içler acısı", bakınız, Almanya'dan "joker ve cengaver" Kevin "böyle" transfer edilirken, "bir şey saklanıyor"; sevgili Turgay Renklikurt Hocamız  "Alman kaynaklarından aldıklarını açık açık yazmasa" neyin saklandığını, "neden" saklandığını öğrenemeyeceğiz. İşte Cenk Ergün de "neyin saklandığını" itiraf ediyor, nihayet:
"Kevin zaten sakatlıktan yeni çıkmış durumda. Pat diye "Yarın maç var koyalım" seviyesinde değil. En az 1 aya ihtiyacı var. Bizimle yaz kampı da geçirmedi. 1 ay içinde toparlanacak. Pozitif tarafından bakarsak 2 ay kaybedecek. Ocak ayından itibaren de bizimle olacak." 
Daha önce de sordum, şimdi "tekrar" soruyorum; Alman'ın lisansı, "sakatlığı yüzünden aylarca tribünde oturtma zorunluluğu" yüzünden mi, "çıkarılmadı?.."
Şaka!..
Deniyor ki; Başkan Duygun Yarsuvat, "giderken", yeni başkan Dursun Özbek'e "3 mektup" bırakmış, "Başın sıkıştıkça sırayla aç ve uygula" demiş.
Anlaşılıyor ki, Özbek, "çok geçmeden" birinci mektubu açmak zorunda kaldı; "Eskiyi suçla!.."
Özbek, şimdi "onu" yapıyor!..
Bilinen anekdota göre, "ikinci mektupta ne yazılı olduğu" belli; "Etrafını suçla!.."     
Bunu da, Hamza Hoca iyice düşünsün!..
Ya "üçüncü mektup"; o da "Kalıcıyım, gitmem" diyenler için, Dursun Özbek'e "özel" hediye!..
Nihayet!..
Denayer, yumruğunu sıkıyor, gelen topa doğru kolunu açarak, "en az 10-15 santim uzatıyor" ve 4-5 metre ötedeki, "önü açık" Cüneyt Çakır bu "buz gibi penaltıyı" vermiyor!..
Sonra da "gözlemci" Metin Tokat'tan "8.3 not alıp", eleştirilere "nanik" yapıyor!..
Amma,"nihayet", evet nihayet "MHK gibi bir MHK" çıkıp cesaretle "Hayır" diyor; "UEFA yorumlarına uydurulmak istenen" bu "es" geçiş, "onlara uymuyor, ortada yenilip yutulmuş bal gibi bir penaltı var!.."
Not "7.9'a düşürülüyor"; Cüneyt Çakır da, Metin Tokat da "dinlenme odasına alınıyor!.."
"Dünyanın en iyi hakemi olmak başta, Türkiye'de hakem olmak başka" ayrımcılık ve kurnazcılığının sembolü olan Cüneyt Çakır da "böylece" tam bir "çıplak kral" olarak karşımızda duruyor!..
O maçın tüm kaydı iyi izlenirse, "Galatasaray'ın mağlup olmasını istemeyen" bir yönetim, hissedilmekten de öte, görülebilir!..
Ben daha "yirminci dakikalara gelirken" beraber maç seyrettiğim arkadaşlara görüşümü açıkladım; "Cüneyt, Galatasaray'ın mağlup olmasını istemiyor!.."
Ne var ki, "mağlup olmasını istememek", sonunda "verilmeyen penaltı ve rakip defansın hataları" ile galibiyete dönüştü ve olan da  Trabzonspor'a oldu!..
Yakışmadı!..
Şenol Hoca'ya, İlhan Cavcav gibi "ömrünü spora, futbola ve kulübüne vermiş" bir  başkan için söylediği "görme, görmeme sözleri" hiç ama hiç yakışmadı!..
Kendin "canın yanınca" hakemleri eleştireceksin, ama başkası "canı yanınca" eleştirmeyecek, eleştirirse, işe "yaşı başı da karıştırıp", çirkin ve ayıplı imalar yapacaksın; olur mu?..
Futbolumuzda "filozof" mertebesine  kadar gelmiş bir hocaya, "bu" yakıştı mı?..
Bak sevgili hocam, çok konuşmaya başladın;  "Filozof ol, spor basınına malzeme olma!.."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.