Ben hakemler konusunda "özel" yazılar yazmak istemem, onları zaman zaman "yaptıkları büyük hatalar için" eleştiririm, o kadar!.. Nihayet bana bile "bu ilkemi bozdurdular"; bu defa yazacağım!..
En ünlüsünden en ünsüzüne kadar, "insanı utandıracak" bir "genel" bir kastın, "genel" bir taammüdün pençesine, "bilinçaltlarının emirlerine uyarak" düştükleri için!..
Evet, bu yüzden, "kasıtlı olarak bazı takımları ve oyuncularını koruma ve kollama, dahası saha içinde dağıtmaları gereken adaleti taammüden öldürme" suçunu işledikleri için!..
"Sadece" son haftalardaki birkaç maç bile, "neyin ne olduğunu" anlatmaya yeter; "Üç Büyük İstanbul Takımı'nın oyuncularına, Melolara, Egemenlere, Gökhanlara gösterilmeyen, gösterilemeyen" kartlara, bir de "göz kırpmadan" Rizespor'un 5 dakika içinde "9 kişi bırakılmasına" bakınız, "neyin ne olduğunu" çok kolay anlayacaksınız!..
Yooo, "hakemlerimiz saha içinde böyle yaparken", kimse çıkıp da Trabzonspor Başkanı'na "Neden telefon ettin" diye yıldırımlar yağdırmasın!..
Çok açıktır ki, "eğer o telefon edilmeseydi", hakem hocalarının ve eski hakemlerin bir tanesinin bile "Penaltı vardı, Bülent Yıldırım vermedi" demediği, aksine "Penaltı yoktu" da birleştiği pozisyonlardan en az birisine "penaltı çalınır" ve de Fenerbahçeli meslektaşlarım o gece ekranlarda, ertesi sabah gazetelerde "Penaltı vermedi" diye hakemi yerden yere vurmaktan kurtarılırlardı!..
İşte, "İstanbul basınının çok uzun yıllardan beri süren" bu baskısıdır, "hakemlerimizi bugünkü hâle düşüren", Federasyonların ve "adalet dağıtan" kurullarının "üç büyüklere sürekli hediye ettiği" mavi boncuklarla beraber!..
Ve de, ne yazık ki, "Yıldırım Demirören'in yeniden aday olma tutkusuna kapılmasıdır", bugün için "bir başka önemli sebep"; hakemler biliyorlar ki; "İstanbul'un üç büyüklerini koru, böylece kendini de koru, dahası Yıldırım Demirören'i de koru, koru ki, yeniden seçilebilsin!.."
Bir "yooo" daha; sakın ola ki, "Rizesporlu oyunculara kırmızıların gösterilmesine itiraz ettiğim" sanılmasın, "hak etmişlerse" elbette göreceklerdir, ama "hak ettikleri halde görmeyenler"; futbolumuzun ve hakemliğimizin asıl derdi, işte orada!..
Gene sakın ola ki, Trabzonspor Başkanı'nın telefonunu "haklı gördüğüm" ve de "Doğru yaptı" şeklinde düşündüğüm sanılmasın; "Yanlış yapmıştır, hatalıdır, suçludur, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır!.."
Ama, Trabzonspor Başkanı, "Biz bunları kimden öğrendik" diye sorarsa ne cevap verilecektir?..
Dahası," Biz hiç olmazsa devre aralarında, maç sonlarında soyunma odalarını, soyunma odalarına giden koridorları basmadık, basmıyoruz, sadece telefon ediyoruz" dese, kim nasıl cevap verecek; yıllardır süren ve bir türlü önlenemeyen "doğrudan hakem tehdit ve baskıları" konusunda?..
Her sezon "işlenen suçların sabıka dosyaları" neden çöpe atılıyor; böyle hukuk mu olur?..
***
Geliyorum, "asıl" soruya; bir iki meslektaşım dışında kimse çıkıp da sormuyor; "Bülent Yıldırım, o telefonu neden açtı ve konuştu?.."
Telefon ekranında "Trabzon Başkanı'nın adı varsa", açmamalıydı, yok "bilinmeyen bir numara ise", zaten "böyle kritik ve gerilimli bir maç öncesi" hiç açmamalıydı!..
Merkez Hakem Komitesi ve Bülent Yıldırım cevap vermelidir, bu soruya; neden açılmıştır, o telefon, neden?..
***
Daha da "tuhaf" bir durum var; çok kişi dedi ki; "MHK, maçın hakemini değiştirmeliydi?.."
Evet, Selçuk Dereli gibi çıkıp deseydi ki, Bülent Yıldırım; "Bu telefon benim ruhsal dengemi bozdu, beni değiştirin", tamam, hakem değiştirilmeliydi.
Ama, "böyle bir talep yokken" MHK hakemi değiştirseydi; "hangi yolu açacaktı", düşünen var mı?..
Süper Lig'de, PTT 1. Lig'de, İkinci ve Üçüncü Liglerde, "hakemi istemeyen" kulüp başkanı açacaktı telefonu, "Canım kardeşim seni çok seviyoruz, yanaklarından öperiz" da dese, ne olacaktı; değiştirebilecek misin, onca hakemi, son günde, son dakikada?..
"10 tane mi, 30 tane mi, 50 tane mi olur" değiştirilmesi gereken hakem; ne yapacaksın; onca "yedek hakem" deponda var mı?..
Üstelik "Değiştirmem" diyebilir misin, Bülent Yıldırım'ı değiştirmişken?..
Yoksa "değişme" kişiye ve takımlara göre mi olacak; güldürmeyin, insanı!..