Haddini bil Ataman!

A -
A +
Sen yirmi yaşına basmış bir sporcuyu soyunma odasında tokatla, hem devre arasında, hem maç sonunda küfür et, üstelik hemen maç sonunda TV ekranlarının canlı yayınında "gencecik sporcu için" ağır eleştiriler yap ve "kadro harici bırakılacağını" ilan et, sonra da "zeytinyağı gibi" suyun üstüne çıkmak için basını "kaos spekülasyonu yapmak" ile suçlamaya kalkış, işte buna müsaade edemeyiz; bilesin ki meydan boş değil!..
Diyor ki; "tokatçı ve küfürcü" Hoca; "Olay çok büyütüldü, çok konuşuldu, bana söylenecek laf bile kalmadı. Telefonlarım susmak bilmiyor. Türkiye'de maalesef basın kaos ile büyütülen spekülasyonlarla beslenmeyi seviyor. Ancak bizim gündemimiz çok farklı. Daha ciddi işlerle uğraşıyoruz. Bu konu ile ilgili daha fazla şey söylemek istemiyorum."
İşte "anlayışı" bu; Milli Takım'ın da başına getirilmiş, 20 yıllık "üstelik uluslararası tecrübesi de olan" bir koçun!..
Dahası, "pedagojiden, insan haklarından, hukuktan pek haberi olmadığını" hem yaptığıyla, hem de "meydan okuması" ile ortaya koyan bu koç, "Türkiye'nin en eğitimlilerinin bulunduğu camialardan birinin, tarihten gelen bir eğitim ve öğretim kuruluşunda tohumlanmış, yeşermiş, büyümüş, koskoca ve ulu bir çınar olmuş bir kulübün" de hocası!..
"Özür dileyeceğine", yüzü kızarmadan "gencecik basketbolcudan sonra" şimdi de basını tokatlamaya kalkışıyor; "had bilmemenin" bundan daha iyi bir örneği olabilir mi?..
Bak, Sayın Hoca, "iyi ki, basın varmış" ve iyi ki bu olayı yazmış, iyi ki büyütmüş; yoksa "Ataman anlayışını ve Ataman'a özenenleri", camiaların, spor kamuoyunun, Türk halkının "yakından tanıması" nasıl mümkün olabilirdi?..
Galatasaray Yönetimi de, Basketbol Federasyonu da ve de "daha da üzücüsü", medyamızdaki anlı şanlı basketbol yorumcularının ve Galatasaray yazar  çizerlerinin de, "yüzü kızarmadan" hâlâ ve hem de "böyle" konuşmaya devam eden bir koç hakkında tam bir "sfenks senaryosu" sahnelemeleri; yazıklar olsun!..

Gazetecinin ölümü!..
Anadolu Basınının "fedakar, cefakar" savaşçılarının Ege'deki önderlerinden biri idi, yaşıtımdı, Coşkun Özler!.
"Vefat haberini" gazetelerin internet sitelerinde okuyunca, "onunla beraber çalıştığım" sürecin acı tatlı hatıraları bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. 
Acımı arttıran, haberlerdeki "Uşak basının acı kaybı" başlıkları oldu. O, sadece "Uşak basınının değil, Ege basının, Türk basınının kaybı" idi, çünkü!..
Rahmetli Kemal Ilıcak'ın Tercüman gazetesinin İzmir'de uzun yıllar önce haber müdürlüğü, sonra da temsilcilik görevlerini üstlendiğim süreçte, "Ege bölgesinde beraber çalıştığım"  çok iyi "muhabir / gazeteci" arkadaşlarım oldu. Coşkun, işte bu bölge muhabiri / gazeteci arkadaşlarımın içinde Manisa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ertuğrul Aytaç ve Nazillili Mehmet Panayırcı ile beraber "Üç Büyüklerim" dediğim gruptandı; Panayırcı'yı da ocak ayı başında kaybettik!..
Gazeteciliğe 1958 yılında Demokrat İzmir'in Uşak muhabirliği ile başlayan, TRT'nin, Yeni Asır'ın, Tercüman'ın, Hürriyet'in Uşak temsilciliklerini yapan, 1980'de ilk "günlük" yerel "Uşak Haber" gazetecisini kuran Coşkun Özler'in Uşak'a ve Uşak , Ege, Türk basınına yaptığı hizmetler, say say bitmez, aldığı gazetecilik ödülleri de!..
Uşaklı gazetecilerin meslek kuruluşlarının ikisinin de kurucu başkanı idi; ilki Uşak Gazeteciler Cemiyeti, ikincisi Uşak Faal Gazeteciler Derneği, dahası da vardı; Uşakspor'un kuruluşuna da önderlik eden oydu!..
Kederli ailesine, dostlarına, meslektaşlarına, Uşaklılara "başsağlığı" dilerim.
Nur içinde yatsın ve mekânı cennet olsun!..
Korumasızların dramı!.. 
Galatasaray maçında, Eskişehirspor'un "2.5 penaltılık pozisyonu"  Halis Özkahya tarafından "görmemezlikten gelindi"; son ikisi "yoruma açıktı" ama oyunun daha ikinci dakikasında "Umut'un kolu ile çeldiği topun yorumu olmazdı"; apaçık penaltıydı!..
Eskişehirspor, "Galatasaray'dan alamadığı puan ya da puanlar sebebiyle Süper Lig'den düşerse", hiç vicdanlar sızlamayacak mı?..
Bu soruyu yazarken, kendime güldüm; "Bugüne kadar kaç Anadolu takımı böyle düştü"; kimin vicdanı sızladı ki?..
İşte "bunun için" durmadan "Büyükler korunuyor" diye yazıp geliyoruz, ama kimin umurunda?..
Hele Türkiye Kupası'nda Kayserispor - Beşiktaş maçının son yarım saatinde "öyle bir hakem seyrettim" ki, vah ki, ne vah!..
Özgür Yankaya'nın bir "topu tutup, Kayseri kalesinin içine atarak santrayı göstermediği" kaldı; büyük takıma beraberliği sağlatabilmek için!..
Hele hele "avantaja bırakmanın itirazsız, yorumsuz padişahı olan" bir pozisyonda Kayserispor'un  öyle bir "gollük" atağını kesti ki; bu düdük, "hakemliğin bitirilişinin kararı idi", adeta!..
Kayserisporluların "haklı" itirazlarına çıkardığı ve maç sonuna kadar devam ettiği sarı kartlar  da, "Vay sen, büyük takımı nasıl elersin" cezasının bonusları (!) oldu!.. 
Sorunun cevabı biliniyor da, ben gene de "Hiç olmazsa yüzler kızarsın" diye sorayım; "bu iki pozisyon Galatasaray'ın ile Beşiktaş'ın aleyhine olsa ve iki büyük yenilse" neler olurdu?..
"Örnek" ortada!..
Başkan, "başkanlık koltuğundaki son 10 yılının yani 3650 gününün yüzde 23.2'sini "Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu'nun verdiği boykot cezaları" ile geçirmiş, bu arada "Şike Operasyonu'nda gözaltı ve tutukluluk süreci" de var!..
Cezalı olduğu süreçte, "kulüp başkanlığı yapmadığı bir tek günü" hatırlayan, bilen var mı; özetle, bunca cezanın sonunu; "takımının sadece futbol maçlarını statta değil, TV başında izliyor"; o kadar!..
Ayrıca "ödülü" de var; her sezonun sonunda da, "aldığı cezalar siliniyor"; yeni sezonda "yeni ve beyaz sayfa!.."
Ya "verilen para cezaları"; cebinden mi çıkıyor, hayır; kulübün kasasından!..
Sistemin "ne kadar yanlış" ve "cezaların caydırıcılığının neredeyse sıfır" tabanlı olduğu ortada değil mi?..
Ama biz "havanda su dövmeye devam ediyoruz" ve olaylar, suçlar, cezalar (!) da çığ gibi büyüyor!..
"Yeniden başkan adayı olacağını" açıklayan Federasyon Başkanı'na da "onca" lâf ederken, onunla "bir buçuk saat röportaj yapan" sevgili Şansal Büyüka gibi "duayenlerimiz" dahil, "şu" soruyu soran yok; "Savcıları göreve çağıracağınıza, siz neden yapmanız gerekeni yapmıyor, talimatlarınızı 'caydırıcılık tabanı üzerine' doğru dürüst oturtmuyorsunuz?.."
Anlaşılıyor ki, korku dağları bekliyor ve  kimsecikler "Başkaları kaldırsın ve onların eli yansın" diyerek ateşin üzerindeki kestaneleri "kapkara oldukları hâlde" kaldırmak istemiyor!..
Böyle gelmiş, böyle gider; zira "bu" kafalarla "umut" bile Kaf  Dağı'nın ardında!..
Tablo!..
Hangisi doğruyu söylüyor acaba?..
Galatasaray Başkanı diyor ki; "Ünal Aysal paraları çarçur etti; 300 milyon (eski parayla trilyon) lira nerelere harcandı? Kurumsallaşma böyle olmaz!.."
Galatasaray İkinci Başkanı diyor ki; "Ünal Aysal çok iyi işler yaptı, iyi başkandı!.."
Soru bir; ikisi de "hukukun profesör doktoru"; biz hangisine inanacağız?..
Soru iki; biri, ötekinin başkanı, öteki, berikinin ikinci başkanı; bu anlı şanlı ve de unvanlı zatlar, birbirleriyle konuşmazlar mı?.."


UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.