Haddini bilmek!..

A -
A +

Vay vay vay… İzmir'e gelince "Efelik taslamak gerektiğini zannetti" galiba, TV ekranlarındaki "efendi yüzlü, efendi giyimli, efendi tavırlı" o "kibar" Önder Özen hocamız!.. (Yanlışı şurada; bu yaptığı "Efelik" değil; "başka" bir şey.) 
Yeni oturduğu Göztepe Teknik Direktörlüğü koltuğunu bile henüz tam olarak ısıtamamışken, "hiçbir yerde söylemediği, söyleyemediği lâfları", herkesin ortasında "İzmir basınına gözdağı vermek" ve görevini yapmaya çalışan bir spor muhabir arkadaşımızı, konuştuğu Göztepe Başkanı Mehmet Sepil'in yanından çekip uzaklaştırarak "fırçalamak" için söyleyiverdi.
Anlaşılıyordu ki, hocamız, "Altınordu maçında oyundan aldığı bir futbolcu için tribünden gelen tepkileri soruşturan" İzmir basınını "daha baştan" muma çevirmek ve de "okkalı bir gözdağı" ile susturmak istiyordu!.. 
O "öylesine büyük ve öylesine sert, öylesine korkulacak bir insan" imiş ki, (Şimdi yazacağım lafları, ses kaydının dökümünü yayınlayan gazetelerden kelime kelime aynen aldım), bakın neler deyivermiş:
Önce "tehdit unsuru taşıyan" sözlerini alacağım yazıma; "Maçı seyretmiyorsun. Yerinde olsam sahaya bakarım. (Sahaya baktık; o kadro ve o imkânlarla 5 maçta 2 yenilgi, 2 beraberliğe karşı sadece 1 galibiyet almışsın, hocam. ÖU) Sosyal medya ve tribüne bakma, benimle medya üzerinden kavga olmaz. Çünkü onun galibi bellidir. Bana düşmanlık yapma, kulübe düşmanlık yapma, çünkü karşı karşıya geldiğimiz anda... "
Evet, "3 nokta" yan yana ve sonra da "karşı karşıya gelirse", neler olacağını söylemiş, Yeni Asır muhabiri Burak Hakerler kardeşimize:
"Fikret Orman'a ben ilk geldiğim zaman söyledim. Sakın benimle medya üzerinden kavga etmeye kalkma, paramparça olursun diye... O biliyor, çekildi kenara. O kavgaya girmedi. Aziz Yıldırım; ona söyleme şansım olmadı. Ben ayrıldıktan yıllar sonra çıktı aramızda husumet... O da biliyor. Yeltenemez öyle şeylere altı okka t….. ister. Yani Önder Özen ile medya üzerinden oyun oynamak, o kolay iş değil. Onun için sakın antrenman yapma. Sakın antrenman yapma."
Göztepe Taraftarlar Derneği'nin hazırladığı "Bir minibüs taraftar" filminin galasına damga vuran bu olay için TSYD İzmir Şubesi bir "kınama bildirisi" yayınladı, ama yetmez!..
Önder Özen haddini bilmeli, "Kimsin sen?.." Bir gazeteci ne yapıp yapmayacağını senden mi soracak?.. Eğer bir maçta tribün bir tepki koymuşsa, bunu soruşturmak gazetecinin görevidir. Tribün haklı da olabilir, haksız da; o ayrı bir konu. Ama gazeteci soruşturur, konuşur ve haberini yapar. Onca zaman TV ekranlarına çıktın, yorumlar yaptın, gazetecilerin arasında oldun; bu kadar basit bir gerçeği hâlâ öğrenememişsin!.."
Yoksa, yoksa "İzmir basınını mı küçümsüyorsun" ve de "İlk günden bir posta koyar, işi bitirir, seslerini kısarım" diye mi düşünüyorsun?..
Gülerim sana, bilesin ki, "o gazeteci kardeşimizin arkasında" hepimiz varız ve açıkça diyoruz ki; "Özür dile hocam", özür dile, "Bizler hoş gönüllüyüzdür"; affederiz!..

Terim'in ücreti!.. 
Günlerdir, "Fatih Terim'in kaç para maaş aldığı yazılıp çiziliyor" ve de "Dünyadaki Milli Takım hocalarının aldığı ücretler" ile mukayese ediliyor; "Ooo, o ne para öyle; dünyada üçüncü sırada imiş" lafları yazılıp, çiziliyor!..
Bir Allah'ın kulu da çıkıp; "Bu ücret Terim'e sadece A Milli Takım'ı çalıştırdığı için verilmiyor. O aynı zamanda Türkiye'nin Futbol Direktörü ve bu görevi A Milli Takım hocalığından da önemli" demiyor; insaf, izan ve vicdan bir türlü bir araya gelmiyor; yazık!..

Kutlama!..
İsveç'i yenerek başladık "final" adımlarına…Kutlarım, Fatih Hoca'yı, talebelerini, Antalya'da tribünleri tıklım tıklım dolduran seyirciyi ve de "nasıl bir milli takım kalecisi olduğunu yaptığı enfes kurtarışlarla bir defa daha gösteren" Volkan Babacan'ı!..
"Yaptığı için hâlâ bir özür bile dilemeyen" Volkan Demirel için açılan kampanyanın "ağır psikolojik baskısına rağmen", görevini hem de "tam olarak yaptı"; helal ve de kampanyacılara selâm olsun!..İsveç'i yenerek başladık "final" adımlarına…Kutlarım, Fatih Hoca'yı, talebelerini, Antalya'da tribünleri tıklım tıklım dolduran seyirciyi ve de "nasıl bir milli takım kalecisi olduğunu yaptığı enfes kurtarışlarla bir defa daha gösteren" Volkan Babacan'ı!..
"Yaptığı için hâlâ bir özür bile dilemeyen" Volkan Demirel için açılan kampanyanın "ağır psikolojik baskısına rağmen", görevini hem de "tam olarak yaptı"; helal ve de kampanyacılara selâm olsun!..

Her rüya gerçek olmaz!.. 

Bakıyorum, "Ünal Aysal Galatasaray'ın başına yeniden gelecek" rüyasını görenler, "bu hülyanın sadece rüyada kalacağını" anlamak istemiyorlar!..
Galatasaray Mali Genel Kurulu'nda yaptığı ve beni, benim gibi "işlerin iç yüzünü bilenleri" kahkahalarla güldüren konuşmasını öne sürerek Aysal'ı  "zafer kazanmış bir komutan" olarak sunmaya devam ediyorlar!.. 
"Öyle olduğunu kabul etsek" bile, çok açık olarak ortadadır ki; Ünal Aysal, Galatasaray'ın Pirrus'udur!..
Tarihteki "Pirrus Zaferini" bilmeyenler, internetten tıklayarak bulabilir ve "ne demek istediğimi" de kolaylıkla anlayabilirler!..
Aysal "Zarar ettirmedim" diyor; tamam "aldığı zararla, devretmiş olabilir"; ama 3.5 yıl başkanlık yaptığı dönemde "Galatasaray Kulübü 3 sezon Dünya Kulüpleri arasında gelir bakımından ilk yıl ilk 30'un, sonraki iki yıl ilk 20'nin arasında idi"; onca gelir, nerelere harcandı?..
Bu "Dünya tablosu" ve de "bugüne kadar hiçbir Türk Kulübü'nün ulaşamadığı" bir gelir sürecinde "nasıl ve neler oldu" da, (Tüm Avrupa'da "ceza sürecine giren" 7 kulüp hariç bütün kulüpler yakalamışken)  UEFA'nın mali fair play kriterleri yakalanamadı?.."
Daha da önemlisi "Bu kriterleri yakalamak için, 200 bin avro cezayı ödemek hariç, doğru dürüst neden bir adım atılamadı?.."
Bakınız, Fanatik gazetesinde perşembe günü sevgili Nilay Yılmaz kardeş "harika" bir yazı yazdı; "Galatasaray Mali Genel Kurulu'nda konuşan eski Başkan Ünal Aysal'ın açıklamalarını okuyunca sinirden güldüm. Ben sinirden güldüysem, Galatasaraylılar içlerinden neler geçirmiştir kim bilir... Bizim yönetenlerde hep böyle bir aymazlık var maalesef. Öz eleştirinin ne demek olduğunu dahi bilmiyorlar sanırım" diye başlayan. 
Hele hele "Bizim dönemimizde pahalıya alınan ancak daha sonra zararla satılan bir futbolcu yok" diyor eski Başkan. Oysa kağnı hızıyla çalışsa da internet hâlâ var ve arama motoruna "Ünal Aysal dönemi transferleri" yazdığınızda karşınıza bir sürü sayfa çıkıyor" diyerek "derlediği" bir liste var ki, "her şeyi" ortaya koyuyor!..
Nilay kardeşimizin yazısı "şöyle" bitiyor:
"Sadede gelecek olursak: Ya Ünal Aysal bizimle kafa buluyor. Ya Ünal Aysal hesap bilmiyor. Ya Ünal Aysal'ın hafızası çok zayıf. Sakin olun Galatasaraylılar! Kulüpleri yönetmeyi başaramayıp borç batağına sokan yöneticilerden sadece siz değil, hepimiz dertliyiz. Şu Kulüpler Birliği yasası bir an önce çıksa da kulüp paralarının har vurup harman savrulamayacağını yaşayarak öğrenseler. Ah! Bir de geçmişe dönük işleyiş olsa..." 
Lafı fazla uzatmayayım; rüya görenler, görmeye devam etsinler, nasıl olsa, Galatasaray'da da  "kervan yürümeye devam edecek!.."

Şaka!.. 
Galatasaray'da çok başkan, çok yönetici, çok akil adam, Suada'nın havuzunda boğuldu!..
Başkan Dursun Özbek'e tavsiyem, "Danıştay'ın, adaya yapılan yasa dışı eklemelerle ilgili olarak mahkemenin verdiği yıkım kararını onaylamasından sonra, neden tashih-i karar istediklerinin izahını açık açık yapması ya da genel sekreteri Fatih İşbecer'e yaptırması"; yani Suada'nın sahibine "buradan akan gelirin devamı için zaman sağlandığı" iddialarının cevaplandırılması!..
Rumî der ki; "İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur!.."
Benden "bir dost" hatırlatması!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.