"Tribünleri, taraftarları, kulüpleri birbirine düşürmeyelim" diyoruz, diyoruz da "düşürmek için" de elimizden geleni ardımıza koymuyoruz... Medyamız da yangına körükle gidiyor!.. Buyurun "en büyük gazetelerimizden" bir haber: "Beşiktaş'ın Rumen Futbolcusu Pancu, Beşiktaş-Steaua Bükreş maçından önce gittiği Romanya'dan dönüşte 'Galatasaray'ın hocası Hagi, Beşiktaş'ın bütün sırlarını, zayıf taraflarını Steaua teknik direktörüne bildirmiş... Bize karşı nasıl oynamaları gerektiğini anlatmış...' dedi..." Gelin de, "Beşiktaşlı yöneticilerin ve taraftarların yerinde olun" ve bu sözleri duyunca, okuyunca "Galatasaraylılarla, Galatasaray'la dostluk hislerinizi muhafaza edin" bakalım; edebilir misiniz? "Türkiye Ligi'nde hiçbir iddianız kalmamış", tek ümidiniz UEFA Kupası ve "bu kupada son derece kritik, hayati bir maç öncesi", Türkiye'de ekmek yiyen "bir teknik adam", çıkıp "sizi UEFA'daki yolunuzdan çevirecek" gayretlerin içine giriyor; "casusluk, ispiyonculuk yapıyor!." Olacak şey mi? Söyleyin Allah aşkına "böyle" düşünmekte haklı değil misiniz? Böyle düşündüğünüzde dostluk hisleriniz güçlenir mi, hafifler mi, hatta yok mu olur?. Şimdi Galatasaray Kulübü yönetimine bir görev düşüyor: "Hagi'den hesap sormak!.." Ve "gerçekten" Steaua Bükreş'e "Beşiktaş'ın sırlarını verip vermediğini" ortaya çıkarmak!. "Vermişse", Hagi'ye hemen "Romanya'nın yolu gösterilmeli; gitsin Steaua'ya, teknik direktör ispiyonculuğu yapmaya devam etsin!.." Zira, geçmişi ve Galatasaray'a hizmetleri ne olursa olsun Hagi, "Galatasaray - Beşiktaş dostluğundan" değerli değildir!. Yooo... "Hagi böyle çirkin bir davranışta bulunmamışsa", Galatasaray Kulübü "o zaman" hiç vakit geçirmeden "Pancu'yu iftira suçlamasıyla nahkemeye vermelidir!." Pancu'nun da, "Galatasaray - Beşiktaş dostluğunun altına bomba koyma hakkı" yoktur!. Bir de, anlı-şanlı gazetelerimizin spor müdürlerine "iki kademeli" bir sorum var: "Pancu'nun söylediklerini" haber yaparken, Hagi'ye de "Pancu böyle bir iddiada bulunuyor, ne diyorsunuz" diye sormak, gazetecilik ilkeleri arasında değil mi, hatta başında gelmiyor mu? Sizler, yoksa, "gazetecilik yerine", o görevlere, "kulüpleri, taraftarları birbirine düşürmek için" mi geldiniz? Kemal Ulusu'ya mesaj!... Sevgili Ulusu! Stop... Artık yeter! Stop. Bir mücadele verdin. Stop. Tadında bırak. Stop... Hukukun gereği neyse o yapılmaya devam etsin... Stop... Zorlamalarla, "kayyum" tehdidi ile Türk Futbolunda "yeni" bir kaos ve "kavga" çıkarma gayretlerine son ver... Stop. Zaten ortalık fazlası ile gergin ve karışık... Stop. "Kendi listende de yaptığın" usul yanlışını, "başkası da yaptı" diye, işi bugün geldiği noktadan daha da ilerilere götürmeye kalkışırsan, bu sana da, mazine de yakışmaz!.. Stop. Ayrıca "bu usul yanlışı" da çok tartışılır; mesela listene "spor adamı" diye aldığın sevgili Bahri Vreskala "hakem midir, yoksa spor adamı" mı?. Stop... Hukuka bakarsan, "belgeler sunulduğunda", işte senin iddian gibi, "hakem" diyebilir, diyecektir! Stop..Ama "aslında" spor adamıdır!. Stop. Bu yaşta ve futbola verdiğin bunca emekten sonra, kötülük yapmaya, kargaşa çıkarmaya kalkışma! Stop. Sevgiler... Stop. Öcal Uluç. Stop. Kimin reklâmını yapıyoruz? 19 trilyon katma değer vergisi... 6 trilyon şans oyunları vergisi... 9.1 trilyon kulüplere destek... 1.2 trilyon Çocuk Esirgeme Kurumu... 57 milyar Milli Olimpiyat Komitesi... 130 milyar Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü... 39 milyar Savunma Sanayi Destekleme Fonu... 58 milyar Tanıtma Fonu... 116 milyar Kredi ve Yurtlar Kurumu... 4.6 trilyon başarılı sporcuların ve yarım kalan tesislerin desteklenmesi... 70 trilyon dağıtılan ikramiye... Yukarıdaki rakamlar "benim tarafımdan yuvarlatılmış bir şekilde" yazılan Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü'nün 2004-20005 sezonunda "şimdiye kadar" dağıtılan hasılat tablosu... Spor Toto'suyla, İddaa'sıyla... Garip olan bir şey var; "parasızlık içinde kıvranan" kulüplerimiz statlarında ve internet sitelerinde, "kendilerine, devlete ve bir çok kuruluşa" bu desteği veren Spor Toto'ya karşı, "yasal olmayan", şike dedikodularına temel teşkil eden, yurt dışına "milyarlarca doların kaçmasına" sebep olan, "vergi ödemeyen", kayıt dışı ve "kara para" ticaretinin "merkezleri olarak" ilân edilip, Birleşmiş Milletler'in ve uluslararası bir çok güvenlik kuruluşunun, ABD başta bir çok devletin peşinde olduğu, yasakladığı "sanal bahis şirketlerinin" reklâmlarını yapıyorlar!.. Spor Toto Teşkilâtı'nın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün defalarca ikazına ve yazdıkları mektuplara rağmen "bu garip tutumu sürdüren" kulüplerimiz, büyük kulüplerimiz var!.. "İsimleri" bizde mevcut, ama şimdilik yazmayacağız, onları teşhir etmeyeceğiz, bekleyeceğiz!.. İnternet'te "tek maç" üzerine ve "kredi kartı garantisiyle dolarla, euro ile" bahis oynatan bu şirketlerin çoğunun, mafya ile el ele "tek maçları ayarlamanın kolaylığı" içinde, "her şeyi yaptığını" herkes biliyor ve bu yüzden ülkelerce, uluslararası güvenlik kuruluşlarınca "yasaklanıyor, izleniyorlar!.." Bizde ise "devletin kiraladığı" statlarda, kulüplerimizin sitelerinde reklâmları yapılıyor; olacak şey mi?. Alınlarından öpelim!..Bunca "kirli", bunca "karanlık", bunca "iç karartıcı" spor olayı arasında, bir "güneş" parladı... Anlı-şanlı TV'lerimizin "spor(!) programlarının atladığı" bir güneş!.. Anlı-şanlı spor (!) sayfalarımızın "futboldan boş kalmışsa", kalan "o küçücük köşelerde" kaybettiği bir güneş!.. Avrupa Voleybol Bayanlar Şampiyonlar Ligi'nde "dünyanın en güçlü kulüp takımlarının başında gelen" Avrupa Şampiyonu olmuş, "Rus Milli Takımı'nın iskeletini" teşkil eden, bitmedi, "Küba gibi dünyanın en güçlü voleybol ekollerinden birinin en büyük iki yıldızını, Ruiz ve Barros'u kadrosunda bulunduran" Uralochka'yı, hem de "orada", kendi seyircisi önünde set bile vermeden 3-0 yenen bir "güneş"; Vakıfbank Güneş Sigorta!... Sayfalarımız, ekranlarımız Ukrayna'lara, Steaua'lara yenilen futbolumuza tahsis edilmiş, "spor olarak yüz akımız olan" bir çok spor branşına "üvey evlât" muamelesi bile çok görülüyor; "kel besleme" davranışı ile karşı karşıyalar!.. Yazıklar olsun bizlere.. "Bu kafa" ile mi, sporda şiddeti durduracağız? Güldürmeyin beni; "spor kim, biz kim?" Gırtlağına kadar mafyaya, şikeye, kayıt dışılığa, yani kara paraya, sahteciliğe, yalana, dolana, kavgaya bulaşmış futbolun peşinde koşmaktan, "spora ayıracak vaktimiz mi var?" Gelin Neslihan'larım, Elif'lerim, Aysun'larım, Tatyana'larım, Maydaroba'larım, Samsanova'larım, Ebru'larım, Necla'larım alınlarınızdan öpeyim!.. Spor sizsiniz, sporcu sizsiniz, başarı sizsiniz!.. Sağ olun... Var olun... Ve, ümidimin hiç olmadığı "özel TV'leri ve gazeteleri" bir yana bırakıyorum; "asli görevi sporu desteklemek" olan devlete, devletin TV'sine soruyorum: Neredesiniz? Hâlâ "Stadyum'larda futbol gevezeliği ve taraftarı hakemlere düşman etme programları peşinde" misiniz? O programlarda hiç mi "Güneş" doğmayacak? Üç maymunları oynayanlar!.. Önce sevgili Ahmet Çakar yazdı... Sonra "ben" üzerine gittim... Nihayet Star TV'de "olayın baş kahramanı" Serhat Ulueren "tüyler ürpertici" açıklamalar yaptı... Kimselerde "tık" yok!.. Ne anlı-şanlı medyamdan, ne anlı-şanlı spor yazarlarımdan, yorumcularımdan, ne Futbol Federasyonu'ndan ve ne de olayın "asıl" kahramanı olan Ersun Yanal'dan "çıt" çıktı; çıkmamaya da devam ediyor!. Bir ülkede "milli takımın teknik direktörü" için "böylesine iddialar" ortaya atılacak, "böyle bir bant" ortaya konacak ve "kimse üzerine gitmeyecek" bu nasıl iş? Bu nasıl federasyonculuktur, bu nasıl medyacılıktır, bu nasıl yöneticiliktir, bu nasıl gazeteciliktir? "Ben Türk futbolunun modern gladyatörüyüm" diyen vatandaş, ne Türk futbolu bırakmış, ne kulüp bırakmış, ne lig bırakmış, ne futbolcu bırakmış, "sadece ve sadece ben varım" demeye getirmiş, "o vatandaş" hâlâ milli takımın başında, olacak şey mi? Soruyorum: Daha ne desin, daha kendisini nasıl anlatsın; "futboluna, futbolcusuna, ligine inanmayan" bir antrenörle yolların ayrılması için, "Bu ligden ancak bu kadar olur" bahanesinin ve mazeretinin arkasında saklanılarak, "milli takımı, grubunda Kazakistan'ın önünde altıncı yapması mı" beklenecek? Ey "futbol ûlemam"; Ersun Yanal'ın "bu ligden bu kadar" bahanesine hak verirseniz ve onun "bu kafa ile göreve devam etmesini" onaylarsanız, söyler misiniz bana... Türk takımlarının Avrupa'da aldıkları "kötü" sonuçları, Daum'ları, Del Bosque'leri, onları, bunları eleştirme hakkınız olur mu? "Bu ligden bu kadar efendim; elbette Manchester United Fenerbahçe'ye 6 atar, elbette Steaua Bükreş Beşiktaş'ı yener, az bile attı, yarım düzine atmalıydı"; öyle değil mi, "Ersun Yanal kafasının" destekçileri, öyle değil mi? Ya Galatasaray Kulübü'ne ne demeli? "Hakan Şükür olayı" ile Galatasaray takımının ortasına "Hakan Şükür - Bülent Korkmaz ve Necati bombalarını koyan" ve o gün bu gündür "Galatasaray takımında futbolun f'sinden eser bırakmayan" bir milli takım teknik direktörüne karşı, "ortada Serhat Ulueren bantı dururken" sesini sedasını çıkarmayan, çıkaramayan Galatasaray Yönetimi'ne ne demeli? Özhan Canaydın, "seyran etmek için" Seyrantepe peşinde... Turgay Kıran, "Ergun Gürsoy'un tasfiye edileceği" günleri bekliyor... Ergun Gürsoy, görülüyor ki, artık iyice yaşlanmış; "gel emeklilik gel" diyor!.. Ve... Galatasaray takımı kalmış bir "yedek" yönetim kurulu üyesine... Vah ki... Ne vah...