Hagi ve Conceiçao!..

A -
A +

"Hagi neden Saidou'yu kenarda bekletip, Conceiçao'ya şans veriyor ve takımın orta saha kurgusunu bozuyor?" eleştirilerinden bıktık usandık!. Hagi'nin "ne yapmak istediğini hâlâ anlayamayan" yorumcuların "futboldan ne kadar anladıklarına dair" şüphelerim giderek artıyor!. "Saidou" gibi Saidou mu "büyük" futbolcudur, yoksa "Conceiçao gibi" Conceiçao mu? "Saidou gibi" Saidou "bir görev adamı, bir savaşçıdır" ve "onun gibi" futbolculardan her ülkede onlarca, yüzlerce bulunur!. Ama, "Conceiçao gibi" Conceiçao, "gerçek bir futbol yıldızıdır" ve "Conceiçao gibi" bir Conceiçao'dan "her ülkede onlarcası ve yüzlercesi" bulunmaz!. Eğer, Galatasaray Kulübü, "hem de Başkanını, taaa İspanya'lara, Madrid'lere kadar gönderip", bir zamanlar Real Madrid'e Brezilya'dan "20 milyon dolara gelmiş" Conceiçao'yu, üstelik "transfer sezonunda kulübün en çok para verdiği futbolcu" olarak İstanbul'a getirmişse, Hagi'nin görevi, "bu futbolcuya yeteri kadar şans verip" takıma adapte etmeye gayret etmektir... Ve işte Hagi, bunu yapmaya çalışıyor!.. Ben, "bir futbolsever olarak", bir maça "Saidou gibi" Saidou'yu seyretmeye gitmem, ama "Conceiçao gibi" bir Conceiçao'yu seyretmeye giderim!.. Bir başka pencere: "Saidou gibi" bir Saido'nun yerini mesela bir Volkan doldurabilir.. Ama, "Conceiçao gibi" bir Conceiçao'nun yerini, bıraktım Volkan'ı, acaba Türkiye'de kaç futbolcu doldurabilir? Bütün mesele, Conceiçao'yu "Conceiçao gibi" yapabilmektir!.. Tıpkı, bir zamanlar Fatih Terim'in, "aynı" Galatasaray'da Hagi'yi "Hagi gibi", Popescu'yu "Popescu gibi", Taffarel'i "Taffarel gibi" yaptığı gibi... Peki, Hagi "bunu" nasıl yapacaktır; "yapma" bir yana nasıl "yapmaya çalışacaktır", deneyecektir? Conceiçao'yu oynatarak, ona şans vererek!.. İşte Hagi'nin de yaptığı budur!.. Ve... Bana göre, "şans vermeye de devam etmelidir!.." Sabırla... Israrla... İnatla... Baliç'i, Hakan Ünsal'ı, Ergün'ü kazanmaya çalışan ve "epey yol alan", Cihan'ı ise, hem de "sağ bekte kazanan" Hagi, neden Conceiçao'yu da kazanmasın? "Kazanırsa", hem Galatasaray, hem de futbol kazanacak!.. Daha açık söyleleyim; "Fenerbahçe'ye kaça mal oldukları ortada olan" Ortega'nın "ayarında" ve Alex'ten "daha büyük" bir futbolcuyu nerede ise "nohut çekirdek parasına" kazanmak ihtimali ve çabası varken, Hagi'yi eleştirmek mi, yoksa alkışlamak mı gerek; bir düşünelim!.. Hem Hagi'nin, hem de Conceiçao'nun "yerden yere vuruldukları" Sebat maçının kasetini alıp, inceleyelim; bakalım "orta sahada" mesela bir Ergün mü daha "iyi işler yapmış", yoksa Conceiçao mu; hangisi daha etkili görünmüş; hangisi kaç top kaptırmış, kaç pas hatası yapmış?.. "Bunlara bakmak yok", adeta "kör değneğini bellermiş" gibilerden bir "Saidou - Conceiçao karşılaştırmasının kolaycılığı" yorumcularımızın dillerinde ve kalemlerinde pelesenk!.. Dedim ya... "Biz kolayı seçeriz"; "zoru seçenlerimiz", sahada "90 dakika ne olup bittiğini istatistiklerle, rakamlarla ortaya koyanlarımız" o kadar az ki.. "Neden" Ferdi Leflef'i seviyor, okuyor ve ona inanıyorum; "palavra yerine gerçekleri, rakamları masaya koyuyor ve oynanan futbolu bunların üzerine bina ettiği görüşleriyle yorumluyor" da ondan!.. Bir örnek daha... Açın bakın Lyon-Fenerbahçe maçının yorumlarını... Çoğunda "Luciano'nun hatası ile yenilen gol" yazılmış da yazılmış ama, "Aurelio'nun yedirdiği golü" yazıp çizen pek yok!.. Neden? Eee... Luciano'ya "takıldı" bir kere, Aurelio da "durmadan göklere çıkarılıyor" ya... Luciano'yu "çırılçıplak" bırakmak en kolay iş... Tabii "Aurelio'nun üzerine şal örtmek de!.." Bizde "yorum" böyle olur; zor işe soyunmak niye?.. Haddini bilmek!. Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, Beşiktaş-Fenerbahçe maçında hem saha içinde, hem de tribünlerde olan "çirkin" olaylara karşı tepki gösterenlere, başta Fenerbahçe Kulübü olmak üzere esip gürlemiş; "Haddinizi bilin!.." Daha da ileri giderek, "çirkin hareketler yapan" iki oyuncusunun "tedbirli olarak Ceza Kurulu'na verilmeleri" için de Federasyona sert çıkmış; "Hesap verecekler!.." Önce ona dememiz gerek ki; "Hem suçlu, hem güçlü!.." Sonra ilâve etmemiz gerek: "Haddini önce sen bil!.." Ve noktayı koymamız gerek: "Önce sen hesap vermelisin ve vereceksin!." Tabii, Türkiye'de "gerçek" bir Futbol Federasyonu varsa!.. Anlaşılamayan bir durum!.. Yıllarca Faruk Süren "Galatasaray genel kurullarını kazanmak için" anlatıp durdu; "Büyüklere masalları!.." Stat maketleri yaptırıldı, TV'lere çıkıldı... Anlatıldı... Anlatıldı... "Hayali projelere milyonlarca dolar, hem de yüksek faizlerle borçlar alınıp" ödendi... "Yöneticileri utanç verici suçlarla" hapislere düşen "ne idiğü belirsiz" finans şirketleriyle "milyonlarca dolarlık komisyonlar karşılığı 100 milyon dolarlık kredi bulma" anlaşmaları yapıldı!.. Necdet Çobanlı ağabey olmasaydı; kim bilir Galatasaray Kulübü nelere bulaşmış olacaktı?. "AIG masalının ve hayalinin Galatasaray'a kaça mâl olduğu" da ortaya çıktı... Sonunda "stat projeleri çöpe"; Galatasaray'ın paraları ve hayalleri havaya gitti... Canaydın yönetimi hâlâ "borç" ödemeye çalışıyor!.. Faruk Süren de, "Benden özür dilemeliler" diye, "Süren'in bıraktığı borç batağını kurutmaya çalışan" Canaydın yönetimine çatıp duruyor; el insaf!.. Canaydın da "sanki suçlu imiş gibi" alttan almaya çalışıyor; ne garip? Ortada "bilinmeyen ve anlaşılamayan" bir tablo var ama, ne? Galatasaray Divan Kurulu ve Galatasaray kongre üyeleri hiç mi merak etmiyorlar? Ya "Galatasaray'ı yazan-çizen" gazeteciler? Saidou'nun "Sebat maçında oynamayışı" daha mı önemli Gürsoy gidiyor!. Bile bile, "mu?" demedim; gidiyor!.. Tabii, "onurunu, kişiliğini, kariyerini, geçmişini korumak ve kollamak" istiyorsa... Yoksa... Elbette "kalabilir!.." Özhan Canaydın - Ergun Gürsoy - Turgay Kıran üçlüsünün göreve geldiği günlerde başlayan "Kıran - Gürsoy" mücadelesi, "mektepli - mektepsiz" çatışmasının da alttan alta körüklemesi ile "Galatasaray yönetimini çatlatacak" boyutta idi, Canaydın'ın ağırlığı "kavgayı bir süre bastırdı!." Ne var ki, "içten içe süren kavga, çatlağı büyüttü"; şu anda "çatlak" artık kapanamaz hâlde!.. Bunda, Gürsoy'un "devamlı konuşması" büyük rol oynadı ve "susup, sütre gerisine çekilme akıllılığını gösteren" Kıran "oturduğu yerde puan toplarken", Gürsoy "puan ve mevzi kaybetmeye" devam etti!. Oğlu'nun "yönetimden ve başkan asistanlığından" ayrılması, Ayhan olayı, Gürsoy'un "kan kaybetmeye başladığını" gösteriyordu!.. "Saracoğlu Stadı'ndaki büyü" olayına "Galatasaray'ı dahil etmesi", ardından "Türkiye'de şike olsa, bunu geçen yıl Galatasaray yapardı" gafını yapması, "Fatih Akyel olayında, Galatasaray camiasına ve Başkana açık açık kafa tutması" bardağı dolduran damlalar oldu!.. Sebat maçında "Fatih Akyel aleyhine açılan pankartlar" sebebiyle, "Kıran'ın mekteplileriyle Gürsoy'un adamlarının tribünde kapışması", Canaydın'ın Gürsoy'dan desteğini tamamiyle çekmesine yol açtı ve Ergun Gürsoy "yapayalnız kaldı!." Üstelik de "Fatih olayında fena hâlde çark etmek" zorunda bırakıldı!. "Gürsoy'un gitmesi" an meselesi; "Allahaısmarladık" kelimesi, "bardağı taşıracak" son damlaya bağlı!.. Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!.. Acûlcular fena halde mahcûp oldu!. Daha düne kadar "Del Bosque için" neler yazıyorlardı; bir hatırlayın!!! Ya Carew için? Ya Juan Fran için? Ya Okan için?.. Ya Beşiktaş için? "Birazcık sabretmeyi bilmeyen", ama kendilerini "futbol ûleması listesinin en tepelerine yerleştiren", durup dinlenmeden "Ben bilirim... Ben yazarım... Ben söylerim..." diyen "Acûlcular" fena hâlde yanıldılar ve fena halde mahcûp oldular!.. Hatırlayın... Hatırlayın... O günlerde neler yazıyorlardı!.. Hani, Del Bosque, Madrid'te "evi ile Bernabeu Stadı'ndan başka bir şey bilmeyen, çocuğunun hastalığını kafasına takmış, sahaya her hafta başka takım çıkaran ve Beşiktaş'ı yerle bir eden" bir "uyur gezerdi?.." Hani, Carew "futbolu bilmeyen", Juan Fran "kazma", Okan "futbolu unutmuş" transferlerdi ve yönetim "Beşiktaş'ın paralarını oraya buraya saçan hovardalardan kurulu" idi?.. "Aynı" futbol ûleması, ya şimdi neler yazıyorlar? "Buraya almama gerek yok"; dün ve bugün gazetelerde okuyorsunuz, neler yazdıklarını!.. Beşiktaş'ı da, Del Bosque da, Carew'i de ve "diğerlerini" de yere göğe sığdıramıyorlar!.. Yıllardır yazıp geliyoruz; "biraz sabır!.." "Yeni" bir yönetim, "yeni bir teknik adam", elinde "nerede ise yarısından fazlası değişmiş" bir kadro... İsteniyor ve bekleniyor ki; "takım ilk maçtan itibaren iyi oynasın ve kazansın"; kimin elinde "bunu sağlayacak sihirli değnek var?.." "Yıllarca birbirini tanıyan" ve "normal bir nişanlılık süreci geçiren" iki insan bile "evlendikten sonra" bir süre bocalarken, "birbirlerinin hiç tanımadığı tarafları" ortaya çıkarken, ailelerle karşılıklı "sıcak ilişkiler" gecikirken; dünyanın dört bir yanından gelmiş insanlar, "bir anda" kaynaşabilir, uyum sağlayabilirler mi? "Acûlcular" bu soruya cevap aramadan, başlarlar "vurup kırmaya,döküp saçmaya!.." Ah... Şu reyting!.. Çok insanda ne akıl bırakıyor, ne de mantık!.. Asıl neye gülüyorum biliyor musunuz? Bir zamanlar söyleyip, yazdıklarının "tam tersini" söyleyip yazdıkları için, "mahcûp olup" okuyucularından özür dileyeceklerine, bir de kalkıp "Ben demiştim, ben yazmıştım" diye övünmüyorlar mı, insanın kahkahadan bayılacağı geliyor!.. Eee... "Futbol ûleması" olmak kolay mı; bu kadar kusur kadı kızında bile olur!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.