Hakan Şükür olmasaydı, "bu durumdaki" bir kulübün "futbol takımı" Türkiye'nin kendisinden sonra gelen "en pahalı" ekibinden "en az" bir misli "pahalı" bir takımla, hâlâ ve hâlâ şampiyonluk mücadelesi yapamazdı!. Hakan Şükür, bugün G.Saray'da "İngiliz sistemi bir menajer" sorumluluğunu yüklenmişcesine görev yapıyor!. Yoo, "bu görevi" ona başkanı ya da yönetim kurulu vermedi, "şartlar, takım arkadaşları ve kendisi" bu misyonu "ona yükledi" ve "o", bu sorumluluğu her türlü fedakarlıkla sırtında taşıyor!. Aylar ve aylar "para alamayan" ve "daha ne kadar süre" alacaklarını da bilmeyen futbolcuları, darmadağın olmuş bir yönetimin şemsiyesi altında ve "Genel Kurulda kulübü toparlayacak bir yönetimin iş başına getirilmesi çabalarının tamamen boşa çıktığı günlerde" böylesine "bir arada tutabilmek" ve böylesine "bir mücadelede yarıştırmak" doğrusu ya, "mucize olmasa" da "ona yakın" bir "hayal - gerçek!." Bu "hayal - gerçek" olayın başrolündeki adamdır, Hakan Şükür!. Üstelik Hakan Şükür, "bazıları gibi" G.Saray'ın sadece "profesyonel futbolcusu" ya da "profesyonel teknik direktörü, antrenörü" değil, "gerçek" bir G.Saraylıdır; Özhan Canaydın gibi, Ergun Gürsoy gibi, Adnan Polat gibi, Turgay Şeren gibi, Hıncal Uluç gibi!. "Üç - beş" kalem darbesi ile yapıverdiğim bu tablo, "saha dışındaki" Hakan Şükür'ü anlatıyor!. Bu bir!.. İkincisi, "saha içindeki" Hakan Şükür'dür!. "Saha içindeki" Hakan Şükür'ü anlatmak için, "bu defa" başka bir yönteme başvuracağım; "Hakan Şükür'süz saha içine" bakacağım!. "Hakan Şükür'süz saha içinde" bir takım görüyorum; "Kaptan'sız!.." "Birbirine bağırıp çağıran", sonra da "çok haklı olarak" bu konuda sorulan sorulara öfkelenip, "Neden bu soruları soruyorsunuz, olur böyle şeyler" diyen, diyebilen ve "bağırıp - çağırmaların" adeta "sabıkalısı" halinde gelmiş ama "kaptanlık bandını kolunda taşıyan" futbolcular var; "Hakan Şükür'süz saha içinde!." Ve "Hakan Şükür'süz saha içinde", kolay maçlarda kolay goller atan, ama "kritik, stres yüklü, tansiyonu yüksek ve büyük maçlarda" şaşkın şaşkın koşuşturan bir "hücum gücüne sahip" takım da görünüyor; hem de ayladır!. Ne yazık ki, "böyle" maçlarda "gole ihtiyaç duyulduğu" sıralarda, "takımın gole en yakın oyuncusunu ve gole yakın oyuncuları gole götürecek en tesirli ayağı oyundan alacak kadar" ne düşündüğü, ne yaptığı bilinmez ama İliç ve Heinz'in elinden sıkı sıkıya tuttuğu görülen, "olgunlaşmaya başlamış" Zafer ve Arda'yı Manisaspor'a gönderip, "gencecik"Aydın'ı "kurtarıcı olarak" sahaya süren "bir hoca", gene aylardır Hakan Şükür'ü "şu veya bu sebep ve takıntılar" ile "yok etmek isteyenlerin" peşine takılmış, hem takıma, hem Hakan Şükür'e, hem de "avuç içine kadar gelmiş" bir şampiyonluk şansına etmediğini bırakmıyor!. Buna rağmen Hakan Şükür, "hiç hak etmediği", bunca ihanete, bunca vefasızlığa, bunca nankörlüğe karşılık, hatta "saha dışında ve içinde her türlü desteği verdiği" bazı arkadaşlarının ve hocalarının "zaman zaman attığı kaza kurşunlarına da göğüs gererek", G.Saray'a karşı görevini yapmak için hâlâ ve hâlâ elinden geleni ardına koymuyor!. Onun "manevi bakımdan, moral açısından nasıl kolayca kırıldığını bilen" takıntılılar, "eleştiriden de öteye geçerek", tam bir "kin ve intikam ihtirası" içinde düşmanlıklarını kusuyorlar, bile bile üzerine gidiyorlar, "mazisine dokunamadıklarından", onun "bugününü ve yarınını mahvetmek için", insafsızca, izansızca ve hatta "vicdanlarını da evlerinde unutarak" yüklendik çe yükleniyorlar!. Üzüldüğüm, Hakan'ın Türk futboluna ve G.Saray'a verdiği bunca emeğin, futbolun, gollerin, kaptanlıkların karşılığında, Hakanlı milli takımlar ve Hakanlı G.Saray başarıdan başarıya koşarken, tribünlerde, TV başlarında, spor sayfalarında ve TV ekranlarında "onu alkışlamak için yarışanların", Hakan Şükür'e karşı yapılan bu "haksız ve adaletsiz" saldırılara karşı gereken tepkiyi neden koymadıklarıdır!. Hakan Şükür de insan; elbette onun da hataları, yanlışları oldu, bundan sonra da olacaktır!. Ama, terazinin "hata ve yanlış kefesi" ne kadar küçükse, "sevap, doğru ve hizmet kefesi" o kadar büyük!. "Hata ve yanlışlara kafayı takıp" da, bugün hiç eksilmeyen bu "çok haksız" saldırılara "tepki koymayanlar", yarınlarda "yetişecek olan" Hakan Şükürlerin "önlerinin kapanmasına hizmet ettiklerinin" nasıl farkında olamazlar?. Elin oğulları "böyle" sporcular ve futbolcular için "destanlar yazıp", kitaplar basıp, filmler, diziler çevirirken, biz hakan Şükür'ü ve "gelecek olan" Hakan Şükürleri "kıyma makinelerinde kıyıyoruz"; bu nasıl bir cinnettir?. Gergedanlaşanların, Gergedanlaşmamakta direnenleri "kıskanmaları" normaldir ve Gergedanlaşanların, "Gergedanlaşmayanları anlamalarını" da beklemiyoruz; ama "Beni Gergedanlaştıramazlar" diyenlerin, "Gergedanlaşanlarla aynı paralelde koşuşturmalarına" ne demeli?. Bilmem ki, hepimizin İonescu'nun "Gergedan" kitabını tekrar tekrar okumamız mı gerekiyor?.