Türk Futbol Milli Takımından ümitliydim, Türk Basketbol Milli Takımı'ndan ümitsiz!.. Fatih Terim Hoca'dan ümitliydim, Bogdan Tanjevic Hoca'dan ümitsiz!.. Bunları defalarca yaza yaza çarşamba gecesine geldim ve sonuç ortada; Türk Milli Takımı ve Fatih Hoca da, Türk Basketbol Milli Takımı ve Tanjevic Hoca da beni mahcûp ettiler, hem de fena hâlde!.. Estonya maçından 4 gün sonra "Futbol Milli Takımımızdaki negatif değişim" ile Efes Kupası'ndan kısa bir süre sonra "Basketbol Milli Takımızdaki pozitif değişim" doğrusu ya incelenmeye, yazılmaya, çizilmeye değer bir konu!.. Türk İnsanı mı, Türk Sporcular mı "böylesine değişken" bir yapıya, kafaya sahip; yoksa bu değişimde "başka faktörler" mi rol oynuyor?.. Basketbolcularımızı, hocalarıyla beraber "tatlı bir mahcûbiyet içinde" alkışlıyor, "devam eden" şampiyonanın ileri turlarında da "başarılı" değişimi "üzerine koyarak" sürdürmelerini diliyorum!.. Futbolcularımıza gelince, işte "orada" biraz duralım!.. Bakıyorum, pek çok "meslektaşım" yazı ve yorumlarında "hakem de hakem" diyorlar, tıpkı Fatih Hocam gibi!.. Bana göre "pek değil ya", diyelim ki hakem!.. İyi de sevgili Hocam, bu "ilk hakem" değil ki, "son hakem" de olmayacak; senin gibi tecrübeli bir eski kurt "nasıl bu tuzağa düşer", nasıl hakemlerle "daha maçın başında" hem de "takımın 1-0 galip durumdayken" didişmeye başlar?.. İyi de sevgili Hocam, takımın en tecrübeli oyuncusu, İtalya'larda, İngiltere'lerde bunca yıl oynamış, bunca yıl milli takımda da, Galatasaray'da da, Fenerbahçe'de de "Avrupa Kupa maçlarında" onca defa formayı giymiş Emre Belözoğlu, "bir faul düdüğü için" hemen hakeme itiraz etmeye başlar?.. Avrupalı hakemlerin "oyunu disipline etmek için" hele hele "ilk itirazlara sarı kart çıkardığını" nasıl bilmez?.. Üstelik sevgili Hocam, "bu senin ilk olayın" değil ki!.. Üstelik Hocam, "Emre'nin bu ilk olayı" değil ki!.. Yooo sevgili Hocam, "hakem mazeretinin ardına sığınmaya hakkın yok"; hem de hiç yok!.. Gol attık da vermedi mi, penaltımızı mı yedi, rakibimize gol ya da penaltı mı hediye etti?.. Takımımız ilk devrenin başında 6-7 dakika, ikinci devrenin sonunda 6-7 dakika hariç, sahada "kazanmak için" hiçbir şey yapmadı, yapamadı!.. Estonya maçında "harcanan efor yüzünden" başta Arda olmak üzere Emre'nin de, Tuncay'ın da, Hamit'in de pili bitmişti adeta!.. Santrforumuz Semih'in "doğru dürüst bir kafa topu aldığını" gören oldu mu?.. Oyuncularımız rakibe basamadı; onlar ilk topları rahatça aldılar ve kabiliyetleri ölçüsünde rahatça kullandılar, Allah'tan "final becerileri" pek yoktu; yoksa hezimete uğrardık!.. Biz "kağıt üzerinde" iyi takımdık, "fert fert" Bosnalılardan çok üstündük, ama bu üstünlüğümüzü sahaya maçın 10-15 dakikası hariç koyamadık, "iyi takım olamadık", galibiyet hakkımız değildi, hatta beraberlik bile!.. "En iyi oyuncumuzun kalecimiz Volkan olması" maçın hakkının kimde olduğunu göstermiyor mu?.. Kazanabilir miydik, elbette, maçın son 5-6 dakikasında kazanacak pozisyonları da bulduk, ama "ilâhi adalet" tecelli etti ve "futbol olarak hak etmediğimiz 3 puanı" bize vermedi!.. Bundan sonrası?.. Sevgili Hocam, bundan sonrasında Dünya Kupası Finalleri hayalimizi bir yana bırakıp, Avrupa Şampiyonası grup maçlarına bakalım!.. Bakalım da, "büyük kulüplere ve taraftarlarına mavi boncuk vererek seçtiğin yardımcılarını değiştirmen" şartı ile!.. Tribüne çıkarak "sahipsiz bıraktığın" milli takımın kulübedeki teknik yöneticilerinin "şaşkınlığını, pasifliğini" sanırım herkes gibi sen de görmüşsündür; sana da, milli takıma da, onlara da yazık; değiştir artık!..