"İşlerine geldiği gibi" ve "işlerine geldiği şekilde" yorumluyorlar; sahalara, kulüplere, takımlara, oyunculara, hakemlere göre "değişiyor" da, değişiyor!.. Üstelik "herkes" tarafından "uzman" da sayılıyorlar ya, "öyle" dedilerse "öyle", yok "böyle" dedilerse, "böyle!.." Hatta "aynı" olayda "tam ters" görüşler "öne sürseler"de, "otorite" onlar!.. "Birbirine çok benzer" iki enstantanede, "aynı" otoritenin "birbirine tam ters" görüşler öne sürmesi de artık "olağan" hâle geldi; alıştık!.. "Hakem yorumcusu" arkadaşlardan söz ediyorum!.. Elbette ki, "ben" bir pozisyon için verilen kararın "doğru" ya da "yanlış" olduğundan, yani "hakem olarak" izahından "onlar" kadar anlamam, anlamam da mümkün değil; "onların işi bu ve yıllarca da bu işi yapmışlar!.." Ne var ki, ben, TV ekranlarında "defalarca seyrettiğim" enstantanelerin "yorumlanırken" ya da "yazılıp çizilirken" çarpıtılmasına, yamultulmasına, kesilip, biçilip "tam tersi" gibi gösterilmesine itiraz ederim ve sonuna kadar "bu yaptıklarının yanlış olduğunu" savunur, yazar çizerim!.. Son örnek: Denizlispor - Galatasaray maçında "Denizlispor'un lehine verilen penaltı doğru, Galatasaray lehine verilen penaltı kararı yanlış imiş"; bu görüşe "gerekçe" olarak söyledikleri de şu: "Efendim, ikisi de topa bakıyormuş, Ümit cin gibi davranıp topla rakip oyuncu arasına girmiş, rakip oyucu temas edimce de kendini yere bırakmış, hakem de bunu yutmuş ve penaltıyı çalmış!.." Madde bir: "O pozisyonu ve hemen öncesini kaç defa seyrettim. Bu görüşü öne sürenler de yeniden seyretsinler; Denizlili oyuncu Ümit'e doğru hamle yaparken, topa bakmıyor, doğrudan Ümit'e bakıyor ve hamle yapıyor!.." Madde iki: Her oyuncu "topa hakim olmak için topla rakip oyuncu arasına girer, girmelidir; hocalarının oyunculara öğrettikleri temel ilkelerden biridir bu"; ne yani, Ümit "rakip oyuncu topa sahip olsun" diye, önünü mü açacaktı?.. Hele hele "Erman Toroğlu gibi" durup dinlenmeden "futbol oynamış olacaksın, yoksa bu enstantaneyi çözemezsin" diye nutuk atan bir yorumcuya, "Ümit, topla rakip oyuncu arasına bile bile, penaltı yaptırmak için girdi" görüşü ve yorumu, bilmem ki yakışıyor mu?.. Madde üç: Bouzid'in yaptığı penaltıda "Dengesiz hareket ve aşırı güç kullanmak" var; hakemin kararı "doğru!.." Madde dört: kaseti yeniden ve dikkatle izleyin, Ümit'e yapılan penaltıda, üstelik "bile bile", topa değil, rakibe bakıp, görüp, sonra rakibe hamle yapmak, "üstelik itmek de var"; penaltı kararı "doğru!.." Bakın maçta hakemin "asıl" yanlışları nerede?.. Denizlisporlu oyuncuların, "rakibi arkadan çekerek başlayan akına engel oldukları" ve hakemin "faul verdiği hâlde, hemen sonrasında çıkarması gereken sarı kartlarını cebinde unuttuğu" birkaç örnek var, kasette!.. Hasan'a "sarı kart" gösterdiği pozisyonda, "Hasan'ı çileden çıkaran" ve çalınmayan "bariz faul" görüntüsü de, kasette duruyor; "Bouzid aleyhine çalınan ve doğru olan penaltı pozisyonu ile bu pozisyonu da karşılaştırın" bakalım, hakem mi haklı, yoksa Hasan mı?.. Ben "futbol hakemi değilim", futbol hakemliği de yapmadım (Basketbol hakemliği yaptım), "hakem yorumcusu" da değilim; ama "kritik pozisyonları dikkatle izlerken", nelere dikkat edilmesi gerektiğini "artık" biliyorum; bunları da bana Erman Toroğlu'lar, Ahmet Çakar'lar ve TV ekranlarına çıkan diğer "eski" hakemler, TV ekranlarından öğretti!.. Ne var ki, "bana öğrettiklerini", bazen "kendileri unutuyor", takımına, hakemine, futbolcusuna göre!.. Anlaşılıyor ki, yorumlarda, "Mavi boncuk verilmesi gerekenler" var, "mavi boncuk vermek" bir yana, "hakkının bile verilmemesi gerekenler" var!.. "Reyting kralı" olmak ve "reyting kralı olmak için yarışmak" kolay mı?.. >> TJK'nın insafı!.. Anlaşılıyor ki, "bu hafta" Uluçmarket'in "önemli" misafiri, Türkiye Jokey Kulübü!.. Kaç yıl önce açıldığını, "o konuda bu sütunlarda bir çok yazı yazmama rağmen" artık "benim de unuttuğum" bir dava var; "kulübün, yarış severin yani halkın ve devletin parasını korumak için" kongreye "her şeyi göze alıp" yapılan usulsüzlükleri, hataları, hovardaca harcanan paraları, "ûlûfe gibi dağıtılan" ve mevzuata uygun düşmeyen "6'lı ganyan bayiliklerini" rapor hâline getirip sunan "bir denetçi üyenin başına gelenler" ile ilgili bir dava!.. Bu denetçiyi, "zamanın başkan ve yöneticilerinden bir kaçı" Disiplin Kurulu'na şikâyet ettiler, "kendilerine hakaret ettiğini" öne sürdüler ve Disiplin Kurulu da "Denetçiyi kulüpten ihraç etti!.." Genel Kurul da "bu kararı, oy çokluğu ile" onayladı ve kesinleştirdi!.. Denetçi de, kararın "haksız olduğu" iddiasıyla Bakırköy Adliyesi'nde dava açtı; işte o dava "yıllardır" ama "yıllardır" sürüyor!.. Bir türlü bitmek bilmiyor!.. Bakırköy'de "onca devlet kuruluşu varken", Türkiye Jokey Kulübü'nün "Belediye Başkanlığı ve Kaymakamlık Kupaları'na ek olarak" sadece ve sadece "onlar" adına "kupalı yarış koyduğu" Bakırköy Adliyesi'ndeki dava "neden bu kadar uzun sürdü", hâlâ da sürüyor, anlamak mümkün değil!.. Üstelik, mahkemenin "bilirkişi" olarak tayin ettiği "değerli" hukukçu hocalarımızın, profesörlerimizin, doçentlerimizin "üst üste verdikleri" ve açıkça "Bu karar adil değildir, haksızdır, ihraç kararı kaldırılmalıdır" şeklindeki raporlara rağmen!.. "O" denetçiyi kulüpten ihraç ettiren başkan ve yöneticiler, "kulüp yönetiminde iken" yaptıkları ihmallerden, usulsüzlüklerden dolayı "mahkemelere verildikleri" ve hâlâ "yargılandıkları" hâlde!.. "Devletin kurdurduğu" Denetleme Kurulu'nun "uzun incelemelerden sonra" hazırladığı ve Bakanlığa sunduğu "o günkü yönetim hakkında çok ağır itham ve iddiaların bulunduğu" rapora rağmen!.. Sahi, "o rapora ne oldu" ve "neden" o raporla ilgili olarak "suç duyurusunda" bulunulmadı?.. Bitmedi, "o yönetimden sonra" iki "başka" yönetim geldi; ilk gelenlere "o yönetimin devamı" olarak bakılıyordu; "onların" avukatlara talimatları "Gereken her şeyi yapın, bu adam kulübe dönmesin" şeklinde olabilirdi!.. İyi de, ya "bugünkü" yönetim?.. "Kendisinden önceki" yönetimleri eleştire eleştire ve "Biz, Jokey Kulübü'nde köklü değişiklikler yapacak, çağdaş ve ileri adımlar atacağız" diyerek göreve gelen, yeni yönetim?.. Bilirkişilerin "son derece açık" görüş ve raporlarına rağmen,"davanın uzatılması için" hâlâ "bin dereden su getirilmesine" ne demek lâzım?.. Yoksa, "eski" yöneticilere, "haksız bir ihraç sonucu", yıllardır "mahkeme kapılarında onurunu kurtarmak ve hakkını almak için bin bir eziyet çeken" ve "suçu" sadece sadece "denetim görevini yapma gayreti içinde olmak" olan bir denetçi üzerinden "mavi boncuk" gönderilmek mi isteniyor?.. Bazı konuşmalara kulak misafiri oldum; söylenenlere göre, "mavi boncukçu" ve "saltanatlı", üstelik "kalabalık" dünya turları başlamış gene, çok bilinen bir gerekçe ile; "aygır bakmak için"!.. İnanmadım, inanmak da istemedim; onun için, "bugünün" sayın başkanına soruyorum; "doğru mu?.." >> Komik!.. Arada bir "atçı" arkadaşlarla bir araya geliyor, sohbet ediyorum. Çok nadir de olsa, senede bir - iki defa hipodromlara gidip, Türk atçılığında ve Türkiye Jokey Kulüp'te "ne olup bittiğine" bakıyorum!.. Tabii bu arada "komik" olaylar da duyuyorum, görüyorum!.. Mesela, "at isimlerine konan" yasaklara ve "verilen izinlere" bakıp da "kahkahalarla gülmemek" elde değil!.. "Barbaros" isimli atın olduğunu hatırlıyorum. "Turgut Reisi" de biliyorum. Ama, "Uluç Reis" için müracaat eden atçıya neden "hayır, olmaz, olamaz" dendiğini anlayamıyor, gülüyorum; üstelik "Kılıçpaşa" adına "izin verildiği" hâlde!.. Buyurun, size "izin verilen" bir "at ismi" daha: Pistascialentiscus!.. TJK'nın "resmi" yarış programından "aynen" aldım!.. Okuması dert, yazması dert, hecelemesi, söylemesi çok daha büyük dert!.. Nedir bu kelime?.. Anlamı ne?.. Latince mi, yoksa?.. "Bin tane ihtimal" söyleyin, bulursanız, benimle bahsi kazandınız; "Ne kadar cahilsin Öcal Uluç" diye bağırabilirsiniz!.. Sordum, soruşturdum, "bilen" çıktı ve ben onun yalancısıyım, bana dedi ki; "Bu kelimenin manası, 'Kim tutar seni' demek, Rumcada!.." Dedim ya, buyurun "Uluç Reis'e 'Hayır' diyenlerin izin verdiği isme bakın" ve de bu kurumun adının başında "Türkiye" yazdığını da hatırlayın!.. >> Onları kutluyorum!.. Yazı yazmak hem kolay, hem değil!.. Türkiye'ye haftada 3 gün, Gözlem'e, her hafta "nerede ise 3/5 gazete sayfası tutan bir sütunu doldurmak üzere" yazmak, bu arada başta "Futbolextra" olmak üzere bazı dergilere de "yazı göndermek", eğer "işinizi seviyor ve ciddi buluyorsanız", insanı zorluyor; yoo "yazı yazmak" bakımından değil, "yazı yazmak için" bilgi, belge, haber toplamak ve "Türkiye'de yazacağınız konularda nelerin yazılıp çizildiğini" öğrenebilmek için!.. Eskiden internet başında "her sabah" hemen hemen her gazetenin "siyasi - ekonomik ve sportif" konularına göz gezdirir ve "yazarlarını okumaya gayret ederken", bir süredir, "spor yazarlarını okumak için" gazete gazete dolaşmıyorum. "Sporyazarlari.com" adlı siteyi buldum, bilgisayarımın masaüstüne çıkardım, "onun üstüne tıklayınca", karşıma "futbol ve diğer sporlar üzerine" o günkü gazetelerde "hangi yazar ne yazmışsa" önüme geliveriyor; çok büyük kolaylık ve doğrusu ya büyük iş!.. "Spora meraklı" ya da "spor yazan" herkese "bu siteyi" öğütlüyorum. Siteyi, kaç arkadaşımın bilgisayarının masaüstüne "ben çıkardım!.." Keşke, genç üniversiteli kardeşlerimin "amatörce kurduklarını" öğrendiğim bu siteye benzer "siyasi ve ekonomi yazarlarını" da sabahın erken saatlerinde "önümüze getiren" siteler kurulabilse!.. Bu siteyi kuran ve yürüten gençlerimizi kutluyorum!.. Ve de onlara tekrar tekrar teşekkür ediyorum; bana çok büyük bir kolaylık sağladılar ve "sabah sabah yazar aramak ve bulmak için kaybettiğim büyük zamanı, bana kazandırdılar"; daha ne olsun?.. q