Sevgili Ömer Faruk Ünal, dünkü yazısında "gene" döktürmüş; "hakem camiasında ve Federasyon cenahında olanlardan" sunduğu demet, "kaktüs çiçekleri" ile dolu, "Değil elleyeni, yaklaşanı bile yakar" cinsten!..
Bugünün Merkez Hakem Kurulu Başkanı Yusuf Namoğlu dahil, kurucularını (Acaba, hayatta kaç tanesi kaldı?) ve "eski" Genel Başkanları'nı, sessiz sedasız "genel kurul delegeliğinden çıkaran" bir "hakem derneği" var ortada; "Genel Başkanı'nı" dünkü genel kurula "tek aday", yani "vazgeçilmez başkan" olarak sunan bir dernek. Neden acaba; "siyaseti arkasına aldığı" ve "sandıkta mağlup edilemez olduğu" anlaşıldığı için mi?..
Keşke dernek içinde, "Duygun Yarsuvat Hoca" gibi biri olsaydı da, "Tek adaylı seçim olmaz" diyerek, "alelacele liste yapıp" seçime girse ve "Bu yapılan nankörlüktür" diye haykırarak seçimi, kazansaydı; bugünkü tablodan çok daha keyifli, daha neşeli, daha canlı ve heyecanlı ve de "hakemlere yakışan" bir tablo ortaya çıkar, hakemlerimiz de "derneklerinin kurucularına, eski genel başkanlarına yapılan" vefasızlığa "sessiz kalışın" ayıbını yaşamazlardı!..
Hele yazısında anlatılan, "kapıların kırıldığı, tel örgülerin söküldüğü, dolu tribünlere stadın dışından taş yağdırıldığı, polisin zorunlu olarak sıktığı biber gazından, oyuncuların ve hakemlerin etkilendiği, hakemlerin soyunma odasına gittiği" ve de "40 dakika sonra çıkarak maçı tamamladığı" bir Tuzlasspor-Gaziosmanpaşa maçı var ki, sevgili Ömer Faruk merak içinde ve "özetle" soruyor:
"Yıllardır, soyunma odasına giden hakem bir daha sahaya dönmüyor ve tatil edilen maçın tescili Federasyon tarafından yapılıyordu. Bu maçta hakem neden sahaya döndü ve bu dönüşü, MHK nasıl kabul etti? Bu yapılan doğruysa Beşiktaş-Galatasaray maçı niye tatil edildi? Sizin başınızda olan şu anki TFF o maçı niye 3-0 hükmen tescil etti. Süper Lig'de başka, Üçüncü Lig'de başka karar ve uygulama olur mu?.."
Olur, Ömer Faruk kardeşim, olur, burası Türkiye; hâlâ, "sayesinde", Türk hakemlik tarihinin en büyük skandallarından ikisinin (Emenike ve Emre-Bilic olayları) yaşandığı Fenerbahçe-Beşiktaş maçı ile ilgili olarak istenen "Ek raporu" Federasyona verememiş olan" Fırat Aydınus, "raporunu vermesi bile beklenmeden", yeni başlatılan "yönettikleri maçlardan alacakları ücretler hariç, 15 bin Türk lira aylık verilecek" sözleşmeli hakem statüsünün "ilkleri arasına konularak" ödüllendirilirse, Türk futbolunda her şey olur, neden şaşıyoruz?..
Onlar ve biz!..
Barcelona gibi dünya çapındaki kulüplerin başkanları, "transfer yolsuzluğu" iddiaları yüzünden savcıdan, savcıya, mahkemeden mahkemeye koşturur ve "aklanarak, haklarında istenen ağır hapis cezalarından kurtulmak için" mücadele ederlerken...
Romanya'da "Federasyon başkanlığına getirilmesi an meselesi olan" efsane oyunculardan "Galatasaray'da da oynamış ve UEFA Kupası kaldırmış" Popescu'lar, "transfer yolsuzluğu" sebebiyle hapishanelere düşerken...
Almanya'da, İngiltere'de "benzer yolsuzluk olayları" sebebiyle "en büyük kulüplerin" başkan ve yöneticileri, teknik adamları, futbolcuları "savcıların, hakimlerin önünde hesap verir" ve bazıları mahkum olurken...
İtalya'da "temiz eller" operasyonlarında "cesur savcıların neler yaptığı", sporun "adlî uygulamalarına örnek olarak" tarihlere geçmişken...
"Biz" ne yapıyoruz?..
Daha doğrusu, "yaptıklarımız(!)" ile değil, "yapmadıklarımız" ile "gırtlağına kadar çamura batmış" sporumuzu nasıl temizleyeceğiz?..
İşte, federasyonların, spor teşkilatının, savcıların, basının büyük bölümünün, dolayısıyla kamuoyunun bu tepkisizliği yüzünden, ortaya çıkan tabloya bakın:
"Dönemlerindeki transfer şaibeleri, şike iddiaları üzerlerine düşmüş ve ayyuka çıkmış" kişiler, bu konular aylardır, yıllardır gazete sayfalarında, TV ekranlarında tefrika edildiği hâlde ve de "aklanmadan" hâlâ ve hâlâ "başkanlığa yeniden aday olsunlar" diye peşlerinde koşan yazar-çizer takımları, dahası "eteklerine sarılmış" yönetici adaylarıyla beraber sahnedeler; yazıklar olsun!..
Yarsuvat sevdası!..
"Şeytan tüyü var" galiba, Duygun Yarsuvat'ta, ne yaparsa yapsın, "İkinci Başkanı Hamdi Yasaman hariç", herkes ona "sempati ile bakıyor"; baksanıza, Galatasaray Mali Genel Kurulu'nu açış konuşmasında "basını, açık açık ve üstüne basa basa saldırganlıkla suçladı", ama hâlâ, "Aman, Galatasaraylılar barış havarisi, iyi insan, çok iyi başkan Yarsuvat'tan vazgeçmesin, yalvarıp, yakarıp onu yeniden başkan adayı olmaya razı etsinler ve seçsinler" diye yazan arkadaşlarımız var!..
Suret-i Hakk'tan görünüyorlar ama, galiba "işin içinde" iş var; sakın, "Sporumuza bir Aziz Yıldırım yetmiyormuş" gibi, "Galatasaray'ın başında da Aziz Yıldırım sempatizanı bir başkanın kalmasını" istiyor, olmasınlar?..
Biraz dikkat!..
Galatasaray gibi "bir eğitim ve öğretim yuvasında kurulmuş" ve "bununla iftihar eden" bir kulübün televizyonunda "bilgi ve üslup" çok önemlidir!..
Eğer, ekranlarda günlerce dönen "Büyük Galatasaraylılar" dizisinde, futbolumuzun "efsane santrhaflarından" Bülent Eken'e "santrfor" ve de "futbolumuzun efsane orta saha (o zamanki tabiri ile kenar hafı) oyuncularından" Eşfak Aykaç'a "bek" deniyorsa, yandı gülüm keten helva; "kim" yazıyor, bunları ve "bilmiyorlarsa", neden bilenlere sormuyorlar; bu bir!..
İkincisi, "çok programda öyle laubali, öyle "köprü altlık" muhabbetler yapılıyor ve ancak o muhabbetlere yakışan, hitaplar, espriler, "haha - hihiler" yer alıyor ki, Galatasaray TV'ye yakışmıyor!..
Denetleyen yok mu, düzeltecek yok mu; ayıp!..
Soru!..
"Hem kel, hem fodul"; acaba "sporumuzda" bu söz, bugünlerde kime yakışır; yooo, hemen "Emre Belözoğlu" demeyin, samimiyetle söylüyorum ki, bu soruyu "onun için" sormadım, hemen "O akla gelsin ve söylensin" diye sormadım. Zaten "cevabı bu kadar kolay olan bir soruyu" neden sorayım; benim derdim, "Türk sporunda çok daha etkili ve yetkili olan" hem kel, hem fodullar; halisane düşünün bakın, "Kimler çıkacak?.."
Mesela ben bir örnek vereyim; adının baş harfi "M" olan biri; kim olduğunu da, öteki "Hem kel, hem fodulları" da sizler bulun!..