Hakemler üzerine...

A -
A +

Avrupa maçlarını seyrediyoruz. İtalya'nın, İspanya'nın, İngiltere'nin anlı-şanlı hakemleri öyle hatalar yapıyorlar ki, "bizim en acemi hakemlerimiz bile pek yapmaz!.." Ama, "skandal mahiyetinde olmadıkça" ya da "bir maçta sonucu etkileyecek 4-5 büyük hata art arda gelmedikçe" Avrupalı "hatayı yazıp, söylüyor" ve geçiyor!.. Biz de ise, "eğer hakem hataları, üç büyüklerin ve özellikle de Fenerbahçe'nin maçlarında ve büyükler aleyhine olursa" kıyamet kopuyor!. "Kulüp medyaları" harekete geçiyor, spor yazarları da "bu havaya kendini kaptırıyor", TV Spor programları reyting için "fırsat bu fırsattır" diyerek kılıçları kınlarından çıkarıyor ve buna "kulüpler arası tartışmalar ve kavgalar da eklenince", maç sonuçlarını, puan cetvellerini ve takımların oynadıkları oyunu bir tarafa bırakıp, hakemlerle uğraşmayı marifet saymaya başlıyoruz!. Hele FIFA'nın, UEFA'nın "hakemliğinizi gençleştirin" talimatına uymak için Federasyon'un ve Merkez Hakem Komitesi'nin başlattığı "genç hakemlere Süper Ligde maç yönettirme uygulamasının", karşılaşmalardaki "bazı hataların" hem de "pireyi deve yaparak" gündemde tutulmasıyla engellenmesi, futbolumuzun yarınlarını karartacak bir ümitsizliği de beraberinde getiriyor!. Üstelik "Süper Lig'de durmadan maç yöneten" ve "gergin maçlarla iyice yıpranan" bir avuç "tecrübeli" hakem de, art arda "büyük hatalar yapmaya ve takımları yakmaya başlıyor!." Görülmeyen yumruklar, yanlış çıkarılan kartlar, verilmeyen penaltılar ya da "uydurma" penaltılar... "Gençlerden çok daha fazla hata yapan" tecrübeliler... Bence, Futbol Federasyonu "maç naklen yayınlarının ihalesinde" bu konunun önüne geçecek bir maddeyi şartnameye koymalı!.. "İleri oynat... Geri oynat... Yavaş oynat... Hızlı oynat..." talimatlarıyla, "4-5 defa seyrettikten sonra" hakemlerin ipini çekmenin baskısı, doğrusu ya "yarınların büyük hakemleri olacak" gençleri perişan ederken, tecrübelileri de "psikolojik olarak" çökertiyor!. "Kulüpçü medya", iki adımdan atılamayan ya da üst üste defans hatalarıyla yenilen gollere bakacağına, çalınan ya da çalınmayan bir düdüğü bahane edip, "her şeyi hakemlerin üzerine yıkıyor!.." Sonuç ortada; yazık değil mi? Buyrun son örnek: Metin Tokat gibi bir hakem, "maç erteledi" diye, nerede ise "Galatasaray'ın emrine girmiş biri" olarak ilân edilecekti!. Pes doğrusu!.. Biraz insaf... Biraz iz'an ve biraz da vicdan!.. Hoca'ya bakın!.. Kocaelispor Teknik Direktörü'nün, ertelenen Galatasaray maçından sonra yaptığı açıklamalar, doğrusu ya "bir hocaya hiç ama hiç yakışmadı!." Bu açıklamaları "bir yönetici yapsa" anlarım. Bir spor yazarı ya da yorumcusu yazıp söylese "gene" anlarım!.. Ama bir hocanın, sırf "takımının son haftalarda aldığı sonuçları kamufle edebilmek, gündemden çıkarabilmek ya da hedef şaşırtmak için", öyle kötü bir sahada maç oynanabileceğini ısrarla iddia etmesi, doğrusu ya, içime hiç sinmedi!. O sahada, sonuç ne olursa olsun, "birkaç oyuncu sakatlansa" ne olacaktı? Şu veya bu takımın, öylesine bir sahada maç oynatıldığı için, "göz göre göre sakatlanan oyuncular pahasına", sonunda bir puan ya da üç puan alması, bir hoca tarafından nasıl savunulabilirdi? Hocaların, "sonuçlardan hatta çok önce, sporcuların sağlıkları düşünmeleri" gerekmez miydi? Hocaların bilmeleri gereken ilk şey, "Bugün o takımı çalıştırabilirsin, yarın bu takımda görev alabilirsin" kaidesi değil mi? İşte son örnek; Mustafa Denizli!. Hem de çok önemli bir örnek!. İnsanın hele hoca ise "ağzından çıkanı, kulağının duyması gerek!.." Zaten "maç üstüne maç oynayarak" revire dönmüş Galatasaray'ın "o maçta vereceği 2-3 kaybın daha" Şampiyonlar Ligi'nde nelere mâl olacağını düşünmeyen ve "Bana ne, ben Kocaeli'nin alacağı puana bakarım, maçı oynatmayarak Galatasaray'ı kurtardılar" diyebilen, böylece "doğmayan çocuğa don biçme gayretine giren", ama bu arada kendi futbolcularının da "o sahada sakatlanabileceklerini aklına getiremeyen" bir hoca ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor!. Hoca olmak; işte bütün mesele!.. Federasyon ne yapar? Örnek, "olay, yıllardan beri sürmesine rağmen" güncel... Onun için veriyorum... Belki başkaları da vardır ama, gazeteler yazmadığı için bilmiyorum!.. Galatasaray, Denizlispor'dan aldığı Bülent Akın'ın bonservis bedelini hâlâ ödemedi!.. Bir iddiaya göre, Samsunspor'a da hâlâ "Serkan'ın bonservis ücretinden arta kalan bir miktar borç varmış!.." Samsunspor'u bir yana bırakalım; Denizlispor "alacağı için" Galatasaray'ın kapısını aylarca aşındırdı... Kendilerine kaç defa "ödeme" sözü verildi... Çekler karşılıksız çıktı... İcralar, hacizler gündeme geldi... Para hâlâ ödenmedi... "Parasız kalan" Denizlispor, "futbolcularına ödeme yapamadı", hatta bu yüzden "yabancı bazı futbolcuları" kaçtı!.. Bir Süper Lig takımının "ligdeki derecesine bile etki yapacak bu acıklı durum" hâlâ çözülememişken... Aaaa... Bir de bakıyoruz; Galatasaray, Gaziantepspor'dan Batista'yı ve Bursaspor'dan Murat'ı alıyor!.. "Efendim, 2002 yılının filanca ayından itibaren ödemeler yapılacak" gibilerden açıklamalarla beraber!.. Ve Futbol Federasyonumuz, dönüp de Galatasaray'a "Önce borcunu öde, sonra transfer yap" demiyor, diyemiyor; bu iki futbolcunun lisansını Galatasaray'a veriyor!. Olacak iş mi? İyi... Kötü... Çirkin... Ünlü İtalyan rejisörü Segio Leone, bir zamanlar "enfes" birkaç "spagetti vesterni" çevirmişti!. Bunlardan biri de "İyi.. Kötü.. Ve Çirkin" idi. Filmde "iyiyi Clint Eastwood, kötüyü Lee Van Cleef, çirkini de Eli Wallach" oynuyordu!. Son iki haftada, Galatasaray'da da "bu filmin adını andıran gelişmeler" oldu!.. "İyi... Kötü... Ve de çirkin..." Galatasaray'daki filmin başrollerinde de Başkan Mehmet Cansun, İkinci Başkan Fatih Altaylı ve "eski" teknik direktör Fatih Terim var!.. Acaba, "kim, hangi rolde?" Bunu "okuyucularımın takdirlerine bırakarak", Galatasaray'daki oyunun oyuncuları arasındaki "ilişkilere" bakalım: Mehmet Cansun... "Birbirini tutmayan açıklamaları ve hareketleriyle", büyük eleştiri aldı. Üstüste yaptığı hatalarla, bir Galatasaray Başkanı'na yakışmayacak durumlara düştü!. "Aile dostum" dediği ve "Mart'taki seçimlerde destek alacağını zannettiği" Fatih Terim tarafından "refüze edildi!." Bu oyunda düşündüğü, "sadece" kendisi ve martta yapılacak başkanlık seçimiydi!. Fatih Altaylı... Yalpalamadan, kıvırmadan ve "gerçekleri söyleyerek", Galatasaray'ın bugünkü yönetiminde bulunmasının "ne kadar gerekli olduğunu" ortaya koydu!. Cesur ve mert davrandı; Cansun'un senaryosunun ve Terim'in "ağır cevabının" herkes tarafından öğrenilmesini sağladı!. Bu oyunda düşündüğü, "sadece" Galatasaray ve Galatasaray'ın menfaatleriydi!. Fatih Terim... Mehmet Cansun'dan "müthiş bir intikam aldı!." Galatasaray'daki "son yılında" aylarca "mukavele için bekletilmesinin ve ortada bırakılmasının cevabı olarak", önce Faruk Süren'in yönetiminin elimine edilmesinin senaryosunu yazdı ve bu senaryoya göre sahnelenen oyunu "keyifle seyretti"; şimdi de "o yönetimin ilk rauntta elimine olmayan ikinci adamını" kamuoyu önünde "unutulmayacak" bir duruma düşürerek, "intikam partisini tamamladı!." Bu oyunda düşündüğü, "sadece" kendisi ve Mehmet Cansun'a vereceği ve onun hayatı boyunca unutamayacağı dersti! Böylece "bütün hasımlarına ve önüne çıkmak isteyeceklere" de, her zaman hatırlayacakları bir "intikam şekli" göstererek, göz dağı verdi!.. Şimdi düşünün bakalım, Galatasaray'daki oyunun "çirkini kim, iyisi kim, kötüsü kim?" Bu bilmece için kimse "benden yardım istemesin", ben "yapabileceğim yardımı" yukarıdaki yazımda yaptım!. Güneş'in takımı!.. Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, göreve geldiğinden beri beklediğim açıklamayı nihayet yaptı; "Ben kendi kadromu kuracağım!.." Fatih Terim ve Mustafa Denizli'den kalan ve misyonunu tamamlayan takımın yerine kurulacak olan "yepyeni, heyecan ve coşku dolu, genç ve hırslı" bir kadroda, elbette Ayyıldız'ı Dünya Kupası finallerine taşıyan ekipten de "vazgeçilemezler" olacak!.. Tabii, Güneş'in bu açıklamasından sonra, futbolumuzun "akıl hocaları" TV'lerde ve spor sayfalarında bir bir arz-ı endam ederek "filanı al, falanı alma" diye yazıp çizecek, söyleşecekler!.. Bunu yapmaya da hakları var!.. Ama, ben Şenol Hoca'nın yerinde olsam, "ancak inandıklarıma kulak verir", sonrasında "kendimin ve ekibimin kafasındakileri" kadroya çağırır ve "kendi kadromu, kendim kurardım!." İnanıyorum ki, Şenol Hoca da "öyle" yapacak!.. "Kadroya almak istediği futbolcuların hocaları ile de sık sık görüşeceğini" sanıyorum!. Dünya Kupası finallerinde "Türkiye'yi gidebileceği en iyi yere kadar götürecek olan" bir kadronun, Şenol Hoca'nın liderliğinde kurulacağına da inancım tam!. Bu kadro kadar önemli olan bir başka konu, milli takımımızın "Dünya Kupası'na hazırlanması için yapılacak program!.." Yeterli sayıda "hazırlık maçı yapılmalı!.." Yeni bir kadronun kaynaşması ve oturması, birbirini tanıması ve anlaması için, Futbol Federasyonu'nun, Şenol Hoca'nın istediği sayıda milli maçı organize etmesi şart!. Gerisi Hoca'ya ve öğrencilerine kalacak.. Heyecanla bekleyeceğiz!.. Olmadan öldürmek!.. Beşiktaşlı Tümer'i "son maçlarda gösterdiği performans sebebiyle" yürekten alkışladık ve alkışlamaya devam ediyoruz!.. Ama, onu henüz "çok iyi oynadığı üç-beş maç sonunda" göklere çıkarmak, hatta ve hatta "Sergen'den bile iyi" demek, acaba Tümer'e iyilik mi, yoksa kötülük mü yapmaktır? Geçen sezon bir aralık "Rapaiç" gibi bir "büyük ve kurt" futbolcuyu "Hagi ile mukayese etmek" ve bazılarımızın onun için "Hagi'den de iyi" diyerek alkış tutmasının sonucunu görüyoruz; şimdi "Rapaiç dışarı, Hakan-Ceyhun içeri" çığlıkları atılıyor!.. "Birdenbire, yere göğe konulamayan" İnterli Emre'deki "durağanlığı görmemek için" futboldan anlamamak gerek!. Bu konuda bir sürü örnek vermek mümkün!.. "İnsan" bu!.. Hele hele, "İstanbul gibi bir yerde", nelerin olacağını, nasıl olacağını Beşiktaş meneceri Sinan da bilmezse, acaba kim bilecek? Geçen sezonun başında "aynı tablo" gene Beşiktaş'ta "Nihat için" renklendirilmiş, genç oyuncuyla ilgili olarak Şenol Güneş'e yapılan "Neden milli takıma alınıp oynatılmıyor" eleştirilerinin mürekkebi kurumadan, "futbolundaki zenginliği kaybedivermişti!." Kısa sürede kendine geldi de, Türk futbolu bir yıldızını "daha olmadan kaybetmekten kurtuldu!." Kısacası, hiçbir şeyi abartmamak gerek!. Tümer'in, Sergen'den iyi olduğunu söyleyebilmemiz için, Tümer'in "bu temposunu daha da arttırarak, en az ve devamlı üç-dört yıl afişlerde kalması" lazım!.. Ancak o zaman "belki" bir mukayesenin tartışmaları başlayabilir; henüz vakit Tümer için çok erken!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.