Görünüyorum ki, "Liseci" liseliler, yeni seçilen yönetim kurulunun içinden başlayarak, spor medyasına kadar uzanan bir yelpazede Haldun Üstünel'i "hedef tahtası yapmak" istiyorlar; "onu yerlerse", Kongre'deki yenilginin acısını biraz azaltacak ve adeta "intikam almış olacaklar"; dahası "Üstünel'den sonra Adnan Polat'ı hedefe getirerek", gelecek kongrenin stratejisini de "Mektepli - Alaylı kavgasının devamı" üzerine kuracaklar!.. Çok iyi bilinmelidir ki, bu genç yönetici ve "onun gibiler", Galatasaray'ın yarınlarıdır; çünkü "Haldun Üstünel'ler", en az bir "liseli" kadar kültürlü ve olgun, bir "tribünlü" kadar heyecanlı ve coşkuludurlar; Galatasaray'ın yarınlarını da bu "sarı - kırmızı renklere gönül vermiş, kalpleri Galatasaray sevgisi ile dolu" iki temel ayak, "Et tırnaktan ayrılmaz" düsturu içinde, el ele "birlikte kuracaklardır!.." Ne yazık ki, hem de 2010 yılında, "Galatasaray gibi engin bir camiada", tıpkı çocukluğumuzda yıllar yılı bize seyrettirilen "Amerikan filmlerindeki gibi bir senaryo" önümüze konmak isteniyor; hani "Beyazlar hep iyi adamlar, Kızılderililer hep kötü, Amerikalılar hep iyi adamlar, Japonlar hep kötü" gibi bir senaryo; "mektepten gelenler iyi, alaylılar, tribünlerden gelenler ise kötü!.." "Liseci" liseliler, eğer "bu kafada ısrarcı" iseler, önce "mekteplerine sahip çıksınlar" ve neden "o sınıflarda Galatasaraylı olmayanların çoğalmaya başladığını" iyi düşünsünler, ondan sonra da, neden "Galatasaray Kulübü'ndeki üyeleri ve taraftarları" tam bir "mektepçi fanatizmi" içinde, "Beyazlar - Kızılderililer ayrımına tabi tutmaya devam ettiklerini" bizlere anlatsınlar!.. Elbette Galatasaray Lisesi'nde de, Üniversitesi'nde de "Fenerbahçelisi de, Beşiktaşlısı da, Bursasporlusu da, Kayserisporlusu da, Trabzonsporlusu da okuyacaktır"; zira o kurumlar artık sadece "Galatasaraylıların değil", Türkiye'nindir ve "Türk insanınındır!.." Ve elbette, eğer bu ülkede "eşitliği teminat altına alan bir Anayasa ve Dernekler Kanunu varsa", Galatasaray Spor Kulübü'nde, yönetiminde, genel kurulunda "Beyazlar - Kızılderililer ayrımı yapılmayacak" ve tüzüğün "bir üye kaynağına iltimas yapan" hükümleri de mutlaka değiştirilecektir!.. "Bugüne kadar duyduğum en saçma sapan" öneriyi yapan Yiğit Bulut da dahil herkes ama herkes bilmelidir ki; Galatasaray Kulübü, "Galatasaraylıyım" diyen "bütün Türk insanlarının kulübüdür" ve "Galatasaray Lisesi Mezunları Derneği" değildir!.. Hedefe koymuşlar Haldun Üstünel'i ve tabii "fonda bıraktıkları" Adnan Polat'ı dövüyorlar da dövüyorlar; "sanki onların yaptığı hataları, yanlışları", liseli başkanlar, liseli yöneticiler yapmamışlar gibi, sanki "liseli başkan ve yöneticiler" futbol takımını "hep şampiyon yapmışlar" gibi; sanki, "büyük bölümü ve belki de hepsi" liseli başkanların dönemi olan "13 yıllık şampiyonsuzluk süreci" yaşanmamış gibi; sanki, "transferde 30 milyon dolara yakın paranın sokağa atılışı", Özhan Canaydın'ın başkanlığında olmamış gibi!.. En kötüsü, sanki, Galatasaray tarihinin "en büyük skandallarından biri olan" daha "bugünün basketbol sahteciliğinde" 4 sorumludan "üçünün liseli olması" gerçeği önümüzde durmuyor gibi!.. Bırakın bu "liseli - tribünlü" ayrımcılığını, bırakın Galatasaray gün be gün her şeyi ile büyüsün, serpilsin, onu "artık lisenin sınıflarına hapsetmeye kalkışmayın!.." Bırakın Galatasaray'ın "başarılarla dolu olacak" yollarında, Mehmet Helvacı'lar ile Haldun Üstünel'ler el ele beraberce ve rahat rahat yürüsünler!.. "Galatasaray liseli bir başkan seçilmezse, kulüpten Galatasaray adını alalım" diyecek kadar kendini kaybetmişleri memnun ve mutlu edecek sözler, yorumlar, adımlar, tartışmalar, kavgalar artık unutulmalıdır!.. "Unutmayanlar" ve "unutmak istemeyenler", bilmeliler ki, bir gün gelecek "Kelaynak kuşlarına benzeyeceklerdir"; o günler yakındır!.. Arda olgun, ya gerisi?.. "Tam Saha" Dergisi'nde "enfes" bir "Arda Röportajı" var; doğrusu ya, bu röportajı okuyana kadar, içimde hep "Galatasaray Kaptanlığı için Arda doğru seçim mi" şüphesi vardı; şimdi "Yapacak, hem de iyi yapacak" diyorum!.. Artık, yanlışlarına, hatalarına rağmen Arda'nın, hayır, "o sorulara, bu cevapları veren, verebilen" sporcunun "Galatasaray Futbol Takımı'nın kaptanlığını yapacağına inancım" arttı; "kendisi dahil", futbolla ilgili herkese "ders verecek" kadar "olgunlaşmış" bir "insan - sporcu" var karşımızda, "sadece futbolcu değil!.." Hem Arda'yı, hem "bu röportajı yapan" Tam Sahacı kardeşlerimi kutluyorum!.. Hikâye "burada" bitmiyor; devam ediyor; "Futbol Federasyonu'nun Dergisi'nden bu röportajı alan bir gazetemiz", röportajı, "sanki kendileri yapmış" görüntüsü verecek şekilde yayınlıyor, hem de spor sayfasının manşetinden; "röportajı Tam Saha'nın yaptığı" ise neredeyse "görünmez edilmiş"; oldu mu, Vatan Gazetesi'nin spor müdürü sevgili İbrahim Seten, oldu mu?.. Dahası, "bu röportaj, dergi yayınlanmadan Vatan'ın eline nasıl geçti"; sevgili ve değerli meslektaşlarım Zeki Çol ile Mazlum Uluç'a ve de "asıl" sevgili Başkan'ım Mahmut Özgener'e soruyorum; nasıl geçti?.. İflas değil, aksine sağlık işareti!.. Bakıyorum, "Futbol Federasyonu'nun istifası ve yeni bir federasyonun kurulması, bu federasyonda da yeni kişilerin olması, bu yeni kişiler arasında kendilerinin de bulunması" ateşi ile yananlar çoğaldı ve TV ekranlarında, gazete sayfalarında "bol bol boy göstermeye" başladılar!.. Tamam da, "yazı yazmadan ya da yorum yapmadan" olaylara, dosyalara, yönetmeliklere, talimatlara bir baksalar ya!.. "Dosyalara, talimatlara bakılmadan" yazılan yazılardan bir örnek vereyim; sevgili Orhan Erdemir "Federasyon'un iflâsı" başlıklı yazısında diyor ki; "İlk önce Futbol Federasyonu ile ilgili bazı düşüncelerimi açıklayacağım. İstanbul Büyükşehir Belediyespor - Diyarbakırspor ve Galatasaray-Ankaragücü maçlarından sonra alınan kararlar Futbol Federasyonu'nun iflas ettiğinin resmidir. Bundan yola çıkarak Tahkim Kurulu da Federasyonu karşısına alacak kararlar almaya başladı. Pendik-Sakarya maçının sonrasında Tahkim Kurulu da maçla ilgili alınan kararı (hükmen 3-0 Pendik lehine) bozdu." Tam bir kavram kargaşası, Erdemir "Federasyon kararları ile Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nun ve Tahkim Kurulu'nun kararlarını karıştırmış", olayları karıştırmış, "olaylarda nelerin olup bittiğini ve kararların neden verildiğini" hiç ama hiç araştırmamış; sözünü ettiği 3 kararın da, "hem olaylara, hem talimatlara, hem hukuka uygun olduğunu" anlayamamış, "İstanbul medyasında çıkan çoğu kulüp aidiyetçi haber ve yazıların etkisinde kalmış!.." "Böyle yazan" arkadaşımızın öncelikle şunu iyi bilmesi gerekir; "Disiplin ve Tahkim Kurulları, Federasyon Kurulu'nun emrinde olan kurullar değillerdir"; aksine mesela Tahkim Kurulu, federasyonun kararlarını "bozma ve kaldırma yetkisine sahip" bir hukuk kuruludur ve Federasyonun ana kurulu dahil bütün kurullarının idari kararlarına yapılacak itirazları karara bağlar!.. İşte Pendikspor - Sakaryaspor maçında da "bu olmuş", Sakaryaspor Kulü'nün, Federasyon'un kararında "olaylara etki eden" bir çok hususun göz ardı edilmiş (Çok yetersiz emniyet tedbirlerinin, tribüne istiap haddinden fazla seyirci alınmasının ve fazla bilet satışı sebebiyle stat dışında büyük bir taraftar kitlesinin kalmasının ve böyle bir ortamda, stada alınmayan Sakaryaspor taraftarlarının protestolarına karşılık az sayıdaki emniyet görevlisinin biber gazı kullanması sonunda çıkan ve küçücük stadın tribünlerine de sirayet eden paniğin dikkate alınmamış olması gibi) ve "karara temel teşkil eden" raporların bazılarının da "yanlı" olduğu gerekçesiyle yaptığı "murafaalı itiraz talebi" üzerine Tahkim Kurulu, itirazı "murafaalı" bir celsede "tarafları ve tanıkları dinleyerek" görüşmüş, sonuçta Federasyon'un "hükmen mağlûbiyet kararını bozmuştur!.." Sürecin, İstanbul Büyükşehir Belediyespor - Diyarbakırspor ve Galatasaray - Ankaragücü maçlarında olduğu gibi, "hukuka uygun ve sağlıklı olarak işlediği" ortadadır; daha ne olsun?..