İnanılmaz, her gün "falan gazetenin yazdığına göre, filan internet sitesinin haberine göre" diyerek, Galatasaray'a, Fenerbahçe'ye, Beşiktaş'a "getirmedikleri futbolcu" kalmayan, dahası "bu" palavralara bir de "özel haberimiz" diyerek bir o kadar "asparagas" daha ekleyen spor medyamız, "iş gerçek bir transfere gelince", adeta "üç adım atlıyor!.." Galatasaray Kulübü, Keita'nın Katar'daki Al Sadd kulübüne satıldığını "resmi sitesinden açıklamasa", görüyoruz ki, üç adım atlama, "otuz üç adım atlama" hâline dönüşecek!.. Galatasaray'ı takip eden bunca muhabir var, bunca yorumcu var, her Allahın günü "Adnan" diye, "Haldun" diye, "Yiğit" diye yazanımız, çizenimiz var, ama nerede ise "Dünya Şampiyonası'na gitmese, Katar'da sezon başı antrenmanına çıkacak" olan Keita'nın satıldığından "kimsenin haberi yok"; bravooo!.. Herhalde Galatasaraylı yöneticiler açıklamayı yaptıkları günün "sabah karanlığında (!)" Katar'dan gelen "ani ve beklenmedik ve de şok teklifi", hemen toplanarak görüşüp kabul ettiler, "saat 03:00'da daha güneş doğmadan banka açtırıp 8 küsur milyon euroyu alıp, kasalarına koydular" ve de "birkaç saat sonra" da "Keita'yı sattık" deyiverdiler ki, "bizim anlı ve de şanlı" spor medyamızın "bu transferden haberi olmadı"; yoksa "böyle bir haberi" atlarlar mıydı?.. Hadi "bir de yabancı diyarlardan gelen" ama gene "3 adım atlanan" bir başka büyük haberi de ilâve edeyim de, "spor medyamızın ne hâlde olduğu" iyice anlaşılsın!.. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sporcularından, bisikletin Eddy Merckx ile beraber "en büyüğü sayılan" Armstrong'un, "Lance de doping olaylarına karıştı, Güney Fransa'daki evini bu iş için kullandı, genç bisikletçileri de bulaştırdı, doping temin etmek için bisiklet sattı" iddialarıyla ortaya çıkan "eski takım arkadaşı" ve 2006 Fransa Bisiklet Turu'ndaki birinciliği "doping yaptığı için" elinden alınan ve boykot alan Floyd Landis'le kavgalarına dair bugüne kadar bıraktım "ne olup bittiğini anlatan" bir yazıyı, "birkaç cümlelik" bir haberi kaç gazetemizde okudunuz ya da görebildiniz?.. ABD'nin "dopingle mücadele eden" kurul ve kurumlarının "bu iddialar üzerinde" ciddi ciddi durdukları ve inceleme başlattıkları haberini, Amerikan ve dünya basınının gündeminden düşmemişken ve başlayan Fransa Turu sebebiyle "en çok konuşulan konuların" gene başına oturmuşken, spor medyamızda "doğru dürüst" üç - beş paragrafla "okuyan" okuyucum var mı?.. Ama, otur masa başında yaz babam yaz; "Fener'e o geliyor, Cimbom'a bu geliyor, Kartal falanı alıyor, feşmekân Rijkaard için, fosmekân Schuster için gelmeye can atıyor!.." Nasıl olsa atmanın parası da yok, cezası da!.. Bir "nasıl olsa" daha; hem de Spor Yazarları Eğitim Semineri'nde "en çok satan" gazetenin o zamanki genel yayın müdürü Ertuğrul Özkök, "Pembe yalanlar okuyucunun çok hoşuna gidiyor, ben bile böyle haberleri görmek ve okumaktan hoşlanıyorum, bu haberler yapılmalı, gerçek olmasa da insana moral veriyor" gibilerden "bir şeyler" söyleyerek, "gazetecilik ilkelerini pas pas eden" bir ders vermemiş miydi, spor yazarlarına?.. Ben de saf saf, hâlâ neden eleştiriyorum ki?.. - Not: Lance Armstrong - Floyd Landis doping kavgasını, Fransa Bisiklet Turu'nun Eurosport'taki canlı yayınında geniş geniş anlatan arkadaşlarıma teşekkür ederim, ayrıca turu anlatırken geçilen kasabalardan tutun da, tura ve hatta diğer uluslar arası turlara, yarışmacılara ve bisiklet sporuna ait "öğretici" her türlü bilgi için de teşekkürü bir borç biliyorum. Keşke "futbol anlatıcılarımız ve yorumcularımız" da sizler gibi olabilselerdi, mikrofon başına "efradını câmi, ağyarını mâni" sınırlaması içinde "bilgi donanımlı" ve de "derslerine çalışarak" oturabilselerdi, ama "birkaçı hariç" nerde onlar?.. Kötü alışkanlık!.. "Bir antrenman maçı" ve "Quaresma göklerde uçuruluyor!.." Quaresma büyük oyuncu; kimsenin itirazı olamaz!.. Quaresma'yı transfer etmekle Beşiktaş yönetimi büyük iş yapmıştır; kimse itiraz edemez!.. Ama, daha "ikinci antrenman maçında (İlkinde öne çıkamamıştı), yazılıp, çizilenler, söylenenler" temenni ederim ki, yazıp çizenleri ileride mahcûp etmesin; "acûlculuk", onca acı örneğine rağmen, hâlâ spor sayfa ve ekranlarımızın vazgeçilmez alışkanlığı; "az sonra" bile diyemiyor, bekleyemiyoruz!.. Keita ve Kewell!.. Keita'nın futbolculuğunda istikrar yoktu, disiplinsizdi, kaygısızdı, en kötüsü de "çirkin hareketleri ve aldatmacayı alışkanlık hâline getirmişti"; Kaka'yı oyundan attırışı bile "onun neden gönderildiğini" anlatmaya yeterdi; onun için "onu, hem de silinen alacağı da dahil 8 milyon 300 bin euroya ve peşin olarak satan" Galatasaray yönetimini kutlamak gerek!.. (Tabii, "alınan paranın yüzde 50'sinin Keita'nın eski kulübü Lyon'a verileceği" haberi doğru değilse.) Ama, "örnek sporcu" ve "büyük - küçük" demeden, "orada - burada oynatılıyorum" demeden bir "joker gibi" parlayan, sakatlık şanssızlıkları sebebiyle "futbolla, takımıyla ve yönetimle arasına kara kedi giren" Kewell için "tam tersini düşünüyorum"; Kewell takımda kalmalıdır, Galatasaray'ın bu kadrosunun "onun gibi" bir "saha içi önderine ihtiyacı vardır!.." Futbol sahalarında, "Ak'la Kara kadar" farklı iki oyuncuyu, Galatasaray yönetimi de fark edebilmeli!.. Yere bakan, yürek yakan!.. Daum açık açık söylemiş; "Yerimde gözü vardı, emeline nail oldu!.." Doğru mu; doğru!.. "Bu tespit", Aykut Kocaman'ın başının üstünde "Demokles'in kılıcı gibi" hep asılı kalacak!.. Peki, "böyle" gelen, "nasıl" gider?.. "Nasıl geldi ise, öyle gider!.." Ali Şen'in kulakları çınlasın!.. Ah şu İspanya!.. Dünya Kupası'nı Hollanda'nın kazanmasını istiyorum. "Neden" diye sorarsanız, anlatayım: "İspanya'yı Avrupa Şampiyonu yapan" İspanyol Hoca'yı getirdik, kuyruğuna teneke bağlayarak ve "içine de milyon eurolar doldurarak" gönderdik!.. Şimdi de, kuyruğuna teneke bağlayarak ve "içine milyon eurolar doldurarak" gönderdiğimiz bir başka İspanyol Hoca, "İspanya'yı Dünya Şampiyonu yaparsa", el aleme ne diyeceğiz?..