Hamama girmeyecektiniz, sayın Özerten!..

A -
A +

Evet Ufuk Özerten beyefendi, "kızacaksanız, öfkelenecekseniz, haddinizi bilmeyecek kadar dağıtacaksanız", ne işiniz var; "sorumluluk koltuğunda?." Hem de "Merkez Hakem Kurulu Başkanlığı" gibi, her an "TV ekranlarından ve spor sayfalarından düşmeyen, düşmeyecek de olan" bir görevde; söyleyiniz bana; ne işiniz var?. Gidiniz, oturunuz evinizde ya da işinizin başında, maçları TV'lerde ya da seyirci tribünlerinde seyrediniz!. Sadece zat-ı âlinize değil, "sorumluluk koltuklarında oturup", o koltukların "etiketlerini taşıyarak", birden bire "şöhret oluveren" herkesedir; bu sözlerim ve bundan sonra yazacaklarım!. Söyler misiniz bana; "Merkez Hakem Kurulu başkanı olmadan ve gazetelerde, TV'lerde hemen hemen her gün arz-ı endam etmeden", Türkiye'de kaç kişi tanırdı, zat-ı âlinizi?. Şimdi kalkmış, "sizi eleştiren" yorumculara, gazetecilere "ağız dolusu" hakarete yelteniyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz, "o koltuğu ve sorumluluğunu hazmedemediğinizi ortaya koyuyorsunuz!." Benim konum, "Ahmet Çakar ne yazmış, haklı mı yazmış, haksız mı yazmış, size hakaret mi etmiş, etmemiş mi" değil; o ayrı mesele!.. Ama, Ahmet Çakar "bir futbol yorumcusu olarak, eleştirecektir, hatta bu eleştiri dozu ağır da olabilir", elbette "eski bir ünlü hakem olması" sebebiyle okuyucuları ya da seyircileri ondan "hakemlerle ilgili yorumlar" da bekleyecektir ve o da bu yorumlara karşılık verecektir; elbette bu arada "hakemlerin başına" da soruları ve sözleri olacaktır!. Bu "sözler", bu "yorumlar", bu "sorular" eleştiri getirebilir, ağır eleştiri getirebilir, yanlış olabilir, haksız olabilir, hatta "hakaret" içerebilir; ama "bunlara karşı", adınızın önünde "Merkez Hakem Kurulu Başkanı" etiketi varken, "ortaya koyduğunuz üslûp içinde cevap ve karşılık veremezsiniz"; hakkınız yok ve haddinizi bileceksiniz!. Eğer "Çakar'ın sözleri hakaret içeriyorsa", yapacağınız iş "onu mahkemeye vermektir"; hakaret etmek değil!. Ya da "istifa edersiniz" görevinizden, sonra "istediğiniz gibi" konuşabilir, hatta "küfredebilirsiniz!." Ama "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Futbol Federasyonu'nun Merkez Hakem Kurulu Başkanı" iseniz, "böyle bir üslûp kullanamazsınız"; kullanırsanız, biz de basın mensupları olarak "o üslûbu aynen size iade eder" ve de hesabını sorarız!. Hatta misliyle!.. Bilesiniz ki, sormaya da devam edeceğiz!. "Böyle bir üslûp kullanan" yetkililer önünde "sinenler, susanlar" olabilir; ama "sinmeyenler ve susmayanlar", bilesiniz ki; "sizin gibi bir üslûbu kullananlara ve alışkanlık hâline getirenlere hadlerini bildirecek" ve bildirmeye de devam edecektir!. Ya "o sorumluluklara ve koltuklara lâyık olacak" ya da "o koltuklarda sizi rahat oturmayacağımızı ve sonunda kalkıp gideceğinizi" bileceksiniz ve hiç ama hiç unutmayacaksınız!.. "Efendim, ama o neler söyledi, bizim onunla bunca yıllık hukukumuz var" sözleri, "bu çirkin üslûbunuzun ve tutumunuzun" mazereti hatta bahanesi bile olamaz!.. "Bunca yıllık hukukunuz", ancak "Ahmet - Ufuk" arasında geçerlidir; "Yorumcu - Merkez Hakem Kurulu Başkanı" arasında değil!.. Ahmet Çakar ya da bir başka gazeteci, yorumcu "istediğini söyleyebilir, yazabilir, sorabilir"; bu dünyanın her yerinde böyledir ve "Basın hürriyeti" bu demektir!. Bunlarda "saçmalık, haksızlık, yalan, yanlış varsa" çıkar, "o makama lâyık bir üslûp içinde" ortaya koyarsınız, muhatabınızı mahcûp edersiniz, pişman edersiniz; "hakaret varsa" gidersiniz "adalet önünde" hesap sorarsınız; ama "sizin yaptığımız çirkinlikte bir tavır ortaya koyamazsınız"; koyarsanız, "çok daha ağır eleştirilerin, sözlerin, yorumların geleceğini bilmelisiniz!.." Ben de zaman zaman Ahmet Çakar'ın üslûbunu beğenmiyorum, tasvip etmiyorum; bu ayrı bir mesele; ama "sözlerinden ve yazılarından dolayı ona sizin yaptığınız şekilde saldırılırsa", elbette ki "sonuna kadar onun yanında olacağım!.." Bilesiniz ki: Olacağız!.. Herkes, haddini bilmeli ve "oturdukları" koltukların, taşıdıkları etiketlerin, sorumlulukların lâyık olduğu şekilde davranmalı ve konuşmalı!. Bilmem anlatabildim mi?. > Kafa değişmedikçe!. Nihat Özdemir başta Fenerbahçeli yöneticiler buyurmuşlar ki; "Ne yapalım Schalke'de 10 yabancı var, Federasyon bizi kısıtlıyor; bu şartlar altında başarılı olmak zor!." "Kafa değişmedikçe", değil 10 yabancı, "100 yabancı da alsanız" hiçbir şey değişmez, Nihat bey!.. Zira, "adam, takım için, takım oyunu için adam alıyor"; sizler, "yıldız" peşinde koşuyorsunuz!.. "Yürüyen" Alex'e "tonlarca para ödüyorsunuz!.." Türkiye Ligleri'nde "sizin bir oyuncunuzun bonservis bedeline kulüp yönetenlerin takımları önünde" şov yapan ama "Avrupa'ya çıkınca" sahada esamisi okunmayan futbolcuları baş tacı ediyorsunuz!.. Arada bir de "gaz" veriliyor: "Alex'i Real Madrid istiyor!.." Püfff!.. Diyelim ki, teziniz doğru; "Schalke'nin 10 yabancısı var!.." Ne yapmış Schalke?.. Alman Ligi'nde "en az gol atan takımlar içinde" ve daha geçen hafta "kupa maçında" orta boy rakibinden "yarım düzine gol yedi!." "9 Kişilik Fenerbahçe önünde, Tuncay'ın ikram ettiği ikinci gole kadar, ayakları titredi, Anelka biraz uyanık olsa, maçı bile kazanamayacaktı!.." Galatasaray, UEFA Kupası'nı "Avrupa'nın en büyüklerini" yenerek ve namağlûp kazanırken "kaç yabancısı vardı?"."Süper Kupa'yı Real Madrit'ten alırken" kaç yabancıyla oynadı?. "Palavrayı bırakın" da iş yapın!. Aklınızı da başınıza alın; Türk Futbolu "6 yabancıyı bile çok zor kaldırıyor"; ne demekmiş "10 yabancı?." > Sıra geldi, geliyor!.. Görünen köy kılavuz istemez!.. Eh!.. Bir "kötü sonuç" daha. Özhan Canaydın çıkıp diyecek ki: "Sonuna kadar Gerets'in arkasındayım!.." Sonrası malûm!.. Anlayamıyorum; neden Galatasaraylılar çıkıp da "Canaydın, sonuna kadar arkanızdayız" demiyorlar!.. Hiç olmazsa "bir ümit penceresi açılır" ve "Canaydın'sız günlerin yakın olduğu" anlaşılırdı!. > Bu nasıl bir vicdan?. "Futbol Federasyonu'nu teslim aldıklarından beri", Levent Bıçakçı'ların, Hasan Doğan'ların, Şekip Mosturoğlu'ların "yaptıkları personel kıyımı" konusunda çok şey okuduğum ve duyduğum için, "aşağıdaki" satırlarımın onları "bir saniye bile meşgul edeceğini" sanmıyorum!. Amma, "Federasyonun teknik adamlar ve antrenörler kadrolaşmasında ve yapılanmasında tek söz sahibi olan" Fatih Terim'i ilgilendireceğini ve ilgilendirmesi gerektiğini zannediyorum!. Duydum ki, "her ay" federasyon kadrosunda olan teknik adamlara "toplam iki yüz milyarın çok üzerinde" aylık ödenirken, bunca yıl Türk futboluna emek veren ve hizmet eden, "aldıkları aylıklar toplamı" evet, "toplamı" 2 milyarı zar zor geçen "üç hocanın işlerine son verilmiş!." "Suçları varsa", bir şey demem!.. "Olduğunu ve olacağını sanmadığımı" hemen yazmalıyım!. "İkisini yakından tanımıyorum", ama "Arap" Çetin gibi "bir insan da aralarında ise", inanıyorum ki, haksızlık, vefasızlık ve nankörlük yapılmıştır!. Federasyona yakışmaz; "yöneticileri için bir şey söylememin yapılanlara bakarak, mümkün olmadığı" ortada, ama Fatih Terim'e "hiç ama hiç yakışmadığını" söylemeliyim!. Federasyon Başkanının "bir aylık çay - kahve ikramının tutarından daha az hem de toplam bir ücretle çalışan" üç emektar hocaya "bu yapılmamalı idi"; yapıldı!. Yazıklar olsun!.. > Kim alıyor, nasıl alıyor?. Önce Ülker'in, sonra da Efes'in "Avrupa Kupası ilk maçlarını", bir arkadaş grubu ile beraber izledik!. Hemen yazmalıyım: "Özellikle", Ülkerspor'un "ünlü (!)" ve de "yabancı" oyun kurucusunu "kim almış, neden almış" sorularına çok muhatap oldum!. İtiraf etmeliyim ki; "Efes'inki için de benzer şeyler söylendi"; ama ille de Ülker'inki için "bol bol da gülündü!.." "Efendim Stefanov'un kariyeri. Popoviç'in kariyeri" sözlerine, bahane ve mazeretlerine "diyeceğim çok şey olamaz" ama, sahada "bel kemiğinde yamukluk var" hissini veren bir Stefanov'un Ülker'i "rakipten çok perişan edişini" üzüntüyle izlediğimizi yazmadan geçemeyeceğim!. Buna karşılık "Cenk" gibi "gencecik Türk çocukları" ile iftihar ettik!. Efes "iyi başladı" ama Ülker??? Bunca emek, bunca para ve "hazin" bir oyun!. Düzelir mi?. Zor görünüyor; hem de çok zor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.