Hangi yolun yolcularıyız?..

A -
A +

Sevgili Kemal Belgin "Dün hoca, yarın yorumcu" başlıklı yazısında "bir paragraf" ile, bir sütunluk yazının anlatacağı bütün şeyleri özetledi, hem de hepimizin yüzünde şaklayan bir "Osmanlı tokadı" gibi!..
O başlığın hemen altındaki paragraf şuydu; "Başlığı tersine de çevirebilirsiniz. Yani bugün yorumcu, yarın hoca... Bana dünyanın herhangi bir ülkesinde benzeri bir oluşumun olduğunu söyleyin, televizyon ve takım isimlerini verin, tabii ki hocaların adlarını da, hele hele bizdeki trafiğin yarısını ortaya koyun, ben de mesleği bırakıp köşeme çekileyim... Bu ne yahu?" 
Evet "yıllarca" Türkiye'de "spor yazarları kimliği" için mücadele eden spor yazarlarına kulaklarını tıkayan Türkiye Spor Yazarları Derneği yönetimlerinin ve de "işin kolayını seçen" gazete ve TV spor servisleri müdürlerinin açtığı yolun getirdiği noktadır; işte sevgili Belgin'in"5 cümlede anlattığı "acı" gerçek!..
Daha da acısını, o tokadın ikinci bölümü anlatıyor, işte sevgili Belgin'in 5 cümlesi daha; "Sonra benim mesleki kuruluşum TSYD büyük bir gururla, üyelik olma şartını yumuşatma şöyle dursun, hiçbir sağlam veriye bağlamadan değiştirsin... Eeee ne olacak bizim genç yorumcuların sonu? Aman teknik adamları da derneğe üye yapmayı unutmayın! Tıpkı eskiden masalara servis yapan, lokantadan çıkarken palto tutanların üye yapıldığı günlere mi dönüyoruz? Desenize böyle başa, böyle tıraş!" 
Bu "toplam" 10 cümlede, "mesleğin ne hâle geldiğini, meslek kuruluşunun, meslek kuruluşunun yönetimi tarafından  daha da ne hâle getirilmek üzere olduğunu" anlatılıyor; tabii "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!.." 
Yıllarca ve yıllarca "Yapmayın, etmeyin, bunlara izin vermeyin. Bu arkadaşlar gitsinler 'Türkiye Spor Yorumcuları Derneği' kursunlar" diye çırpınıp durduk; ama "dört satırı alt alta yazamayan" eski ve de ünlü futbolcuları "spor yazarı" yaptılar, dahası, sonra halkaya "işsiz" teknik adamları eklediler, spor sayfalarını ve TV ekranlarını istila ettirdiler.
TV ekranların "spor (!)" programlarının çoğu "sadece futbol oldu" ama o "futbol programlarının" bir çoğu da 'Direklerarası'nın  meşhur Orta Oyunları'na döndü. Orta Oyunu, Osmanlı İstanbul'unun Fatih semtindeki "sütunlu" Direklararası Çarşısı'nda Ramazan gecelerinde tertiplenen eğlencelerden biriydi. "Perdede icra edilen" Karagöz - Hacivat oyununun "orta yerde oynanan" canlı bir başka şekli. Pişekarlarıyla, kavuklularıyla, zenneleriyle, hırbolarıyla, gacolarıyla, matizleriyle, balamalarıyla her temsilde değişen "doğaçlama" bir oyun!..
Ne yazık ki, "ona bile razı olur" hâle düşürüldük, sadece "o kalitede ve seviyede kalabilseydi" spor ekranlarındaki "bazı" futbol programları; nerdeee?  
İşte böylece, "bizler seyrederken" Spor Yazarlığı ve Yorumculuğu tam anlamı ile "kimliksizleştirildi, kişiliksizleştirildi"; o da yetmedi, sıra meslek kuruluşumuza geldi.
Meslek kuruluşumuzu, "meslek kuruluşlarımızın yerel olduğu, TSYD'nin henüz kurulmamış olduğu yıllara döndürecek" bir adım atılarak, "marketçileri, barcıları, bakkalları, avukatları, müteahhitleri, iş adamlarını, patron yakınlarını, gazete ve TV müdürlerinin, spor müdürlerinin bir baltaya sap olamamış, kardeş ve çocuklarını, yeğenlerini TSYD üyesi yapma" yolunu açacak olan bir tüzük değişikliği yapıldı. Hem de "Dernek organları" arasına "kötü ve önlenemez" gelişmelere süzgeç olacak bir "Balotaj Kurulu" bile katmadan!..
Böylece, yıllardır "bu durumda olan" ve "TSYD'nin hukuki  büyük mücadele verdiği"  bir başka Dernek ile "hukuki ve fiili uyum (!)" sağlandı!..
En acısı, "bu felaket" adımına "Devrim" deniyor; "Spor Yazarı'nın ve Meslek Kuruluşu'nun kimlik savaşının ikinci kuşak öncülerinden olan", yıllarca "el ele, gönül gönüle, beraberce" bu konuda mücadele verdiğimiz rahmetli Devrim Sağıroğlu'nun kemiklerini sızım sızım sızlatan bir devrim; "senin yazına" daha ne ekleyeyim, daha ne yazayım, söyle bana, "o öncülerden biri olan" sevgili Belgin, söyle!.. 

İşte gerçek ve işte örnek!..
Beşiktaş Başkanı her ağzını açışta "Bütün maçlarımızı başka sahalarda oynuyoruz" diye yakınıyor. Beşiktaşlı meslektaşlarımız da "bu" duruma vurgu üstüne vurgu yapıyorlar!..
Ben duymadım, bilmem duyan var mı; bir günden bir güne, "Süper Lig'e çıktığından beri" bugüne kadar, Akhisar Belediyespor'un başkanının, bir yöneticisinin, bir hocasının "Biz yıllardır Manisa'nın o Manisa'ya yakışmayan stadında ve o stadın zemininde oynuyoruz" diye yakındığını!..
Akhisar Belediyespor, şu anda "ülkenin en iyi statlarından birine sahip" Galatasaray'ın futbol takımı ile puan puana!..
Dahası, "il olma tartışmaları" sebebiyle Manisa-Akhisar arasında "sempati azlığı" da biliniyor!..
Bir bakın bakalım; "kendi sahasında oynayan" ve bir zamanlar Süper Lig'de olan ve de "ülkenin en büyük holdinglerinden birinin büyük destek verdiği" Manisaspor nerede; Akhisar Belediyespor nerede?..

İthaf olunur!.. 
Doğrusu ya, Trabzonspor Genel Kurulu, "bugünün başkanını yeniden seçerse", bu ülkede "sporla ve futbolla ilgilenen" herkese "Pes doğrusu" demek düşer!..
Ve de, "ilgilenmeyen ama ilgilenmesi gereken" bütün ilgililere ve yetkililere de, aynanın karşısına geçip "kendi kendilerine şu soruyu sormak" düşer:
"Biz ne yaptık da, yok yok ne yapmadık da bu ve buna benzer tabloları sık sık yaşar hâle geldik?.."
Ne diyeyim; bunca yıldır "bir kulüpler yasası çıkaramayan" bütün ilgililere ve yetkililere "helal (!) olsun!.."

Şaka!..
Bir okuyucum bana sordu; "Dursun, durdu; Hamza, gitti; Mustafa ne yapsın?.."
Cevabım şu oldu; "Ne yapacak; en az devre sonuna kadar Florya'da yatıp, kalksın, oraya da kendisinden, yardımcılarından, futbolculardan, hizmetlilerden ve "görevli" spor yazarlarından başka kimseyi sokmasın!.."

İnegölspor örneği!..
Türkiye'de yaşamakta olduğumuzu unutarak, bir "ev taşıma hevesine kapıldık", bin pişman olduk. Boşaltacağımız ve taşınacağımız evleri hazırlama, boya badana, tamirat vs. konularında "işini zamanında ve eksiksiz yapan" tek esnafa rastlamadım, hem de İzmir'in Karşıyaka'sında. Esnafı bir yana bıraktım, eve "internet 15 günde, Tivibu 16 günde", o da belki 10-15 telefon yetmeyince, gidip "sorumlu üst yetkiliye durumu bizzat anlattıktan" sonra bağlanabildi; yani "en ciddi ve büyük kuruluşta bile" durum bu!..
İşte bu arada "sporu pek yakından izleyemedim", izleyen oğluma sordum; "Özdemir, Galatasaray voleybol erkeklerde  bir ilçe takımına yenilmiş galiba, doğru mu?.."
Cevap verdi; "Doğru baba, İnegölspor'a  3-2 yenildiler, ama bir hafta geçmeden İnegölspor Fenerbahçe'yi 3-0 yendi. İnegölspor baştan üçüncü, Galatasaray, Beşiktaş'ın üstünde sondan üçüncü. Galatasaray, sonuncu Bornova Anadolu Lisesi'ni hem de  kendi salonunda 3-2 zar zor yendi, böyle giderse küme düşebilir!.."
Öncelikle İnegölsporlu voleybolculardan , onlardan "bir ilçe takımı" diye söz ettiğim için özür dilerim, sonra da tüm İnegöl yönetiminden ve camiasından!..
Kutlarım onları, inşallah başarıları devam eder ve de "Büyüklere ders vermeye" devam ederler!..
Türk voleybolundaki hamleleri bu noktalara kadar taşıyan üst yöneticilere de binlerce teşekkür!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.