Hasan Vak'ası!..

A -
A +

Galatasaray'da yıllardan beri "bazı futbolcular", futbolculuklarından öteye "sahada başka meziyetleri ya da olumsuz tutum ve davranışları ile" de arkadaşlarından ayrılırlar!. "Olumlu meziyetleriyle" spora, Galatasaray'a ve Türk futboluna hizmet edenleri burada bir bir saymayacağım, zira çok yer ve zaman alır!.. Ama, "bütün uyarılara rağmen", onları kulak ardı ederek "olumsuz bazı tavır ve tutumlarını sürdüren" ve bu sebeple "kendilerine de, takımlarına da zarar veren" futbolculardan bazı örnekler vererek, konuyu bugünlere getireceğim!.. Yıllar önce bir Tugay vardı... "Büyük futbolculuk meziyetlerine rağmen", sahadaki disiplinsiz tavırları sebebiyle, Galatasaray'a kaç maça, kaç puana ve kaç kupaya mal olmuştu, kim bilir? Sonra devreye Arif girdi!.. Hatta "dokunulmadan kendisini yerlere attığı için", hakemler ve medya tarafından mimlenmiş, "onun yüzünden Galatasaray'ın birçok gerçek penaltısı verilmemişti!.." Geçen sezon, "Lucescu disiplinsizliği" yüzünden, Galatasaray takımı, hakemlere ve rakiplere karşı "en saldırgan ekip" unvanını alırken, başı Hagi çekmis, onu K.Hakan'lar ,Okan'lar, Emre'ler izlemiş ve bu yüzden Galatasaray "sarı-kırmızı kartlara abone bir kadro görüntüsü ile", çok önemli maçlara "en iyi oyuncularından mahrum olarak çıkmak zorunda kalmıştı!." Galatasaray "bugünlerde" de, gene "Lucescu disiplinsizliği" sebebiyle bir "Hasan Vak'ası yaşıyor!.." Hakemlere itiraz... Rakiplerle yerli yersiz didişme... Kasti hareketler... Art arda görülen kartlar... Ve daha da önemlisi ve kötüsü... Hem rakip oyunculara, hem de hakemlere "devamlı olarak küfür etmesi..." Bir sporcuya... Bir futbolcuya... Bir Galatasaraylı'ya yakışmayacak bir tablo!.. Bunca ikaza rağmen, Hasan "bu kötü itiyatlarından vazgeçmiyor!.." Teknik adamlar seyrediyor, yönetim seyrediyor!.. Asıl şaştığım, her gün "Hürriyet'teki sütununda, herkese ahlak ve adam olma dersleri veren" sevgili Fatih Altaylı nasıl seyrediyor? İşte son Roma maçı... Hakem, hakem olsa, "doğrudan kırmızı kart görecek!.. "Galatasaray'a golü yediren faulü de yapan o!.." Neden? Onda "son haftalardaki fiziki düşüş", herhalde sadece Lucescu tarafından görülmüyor!.. Roma maçında Bülent Akın'dan sonra değiştirilecek ilk adamdı!.. "Fizik olarak bittiği için", rakibinden topu çalmak yerine, onu formasından çekerek indirmek zorunda kalınca, "son derece kritik bir yerde", maçın son dakikasında "rakibe fırsat verildi!.." Mondragon da "acemi bir kaleci gibi" davranınca, iş bitti!. Görülüyor ki: Hasan, "topla oynamayı" biliyor ama "futbol oynamayı" bilmiyor ve "futbol oynamanın saha içi ve dışı gereklerini yerine getirmiyor, getiremiyor!.." Hasan, "eskilerin tabiri" ile "tam bir mahalle futbolcusu!.." Ona ayrı bir top vermek, on çalım attıktan sonra, bir on çalım daha atmasını beklemek, kafasını kazıtarak, kendini sahada daha da "antipatik hale getirmek" ve nihayet, her şeye itiraz edip, herkese küfretmek... Hasan Vak'ası'nın kalın çizgileri!.. Halbuki, "biraz kafasını kullansa" ve topla oynamayı bildiği kadar, "futbolu da öğrenmeye ve gereklerini yapmaya çalışsa..." Hiç abartmıyorum, Avrupa kısa zamanda görecektir ki; Figo mu büyük, yoksa Hasan mı? Fark çok açık; Figo futbol oynuyor, "bizimki topla oynuyor!.." Yazık, hem de çok yazık!.. Doğru nerede? Beşiktaşlı Nihat'ın İspanya'ya transferi, Türkiye'de yıllardan beri oynanan "çirkin bir oyunu" yeniden gündeme getirdi!. Nihat, İspanyol Kulübü'nün verdiği "yıllık 700 bin doları" beğenmedi ve "İspanya'da vergiler de yüksek, benim bu işte bir kârım olmaz, gitmem" diye tutturdu! Sonra gazetelerde okuduğumuza göre "yıllık ücret 900 bin dolara çıkarılmış" ve aradaki farkı, yani "200 bin doları Beşiktaş ödeyecekmiş!.." "Bir oyuncu ve 6 milyon dolarlık" bonservis bedelinin yanında "adeta KDV gibi bir şey!.." Peki, şimdi Beşiktaş kulübüne, Futbol Federasyonu'na ve Maliye Bakanlığı'na sormak gerek: "700 bin doları beğenmeyen" Nihat'ın "Beşiktaş'tan yılda ne aldığı resmi kayıtlarda var"; lütfen açıklar mısınız? Nihat, "sadece" bir örnek!.. "İtalya'ya milyon dolarlar alarak giden" Emre de "Galatasaray'dan yılda 35 milyar lira almıyor muydu", resmi kayıtlara göre?.. Türkiye krizde... Türkiye battı... Böyle vergilendirme ve böyle vergi takibi olursa batmaz mı? Üstelik "sorumsuz" yöneticiler elinde, kulüpler batmaz mı? Söyleyin bana, bir-iki istisna hariç, kulüplerimizin neden hepsi batak? Böyle vergilendirme ve böyle vergi takibi olursa batmaz mı? Üstelik "sorumsuz" yöneticiler elinde, kulüpler batmaz mı? Söyleyin bana, bir-iki istisna hariç, kulüplerimizin neden hepsi batak? Güneş ve müthiş kadro!.. Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş "aklın yolu birdir" sözünün gereğini yerine getirdi ve "görevinin başında kaldı!.." Şimdi, "hocamızla beraber", Japonya ve Güney Kore'de Türk Milli Takımı'nın "gidebileceği en iyi yere kadar gitmesini sağlamak üzere", ne yapılması gerekiyorsa, onu yapma zamanıdır!.. Avusturya'yı 5-0 mağlup ederken, bunu normal karşılayıp "Elinde öyle müthiş bir kadro var ki, birini çıkar ötekini oynat, hiç fark etmiyor. Bu takım Avusturya'yı teknik adamsız da yenerdi" deyip de, "aynı kadro", Moldova ile İstanbul'da berabere kalırken ya da İsveç'e "son dakikalarda gelen kaza golü sonucu yenilirken" bütün suçu ve sorumluluğu Şenol Güneş'e yükleyecek kadar "çifte standart uygulayanlar" da artık susmalı, "makul ve mantıklı eleştiriler ve uyarılar dışında" hocamızı ve ögrencilerini rahat bırakmalıdırlar!.. Onlara "asıl" tavsiyem; "beğenmedikleri, inanmadıkları" Şenol Güneş ile "zaman ayırarak", mümkünse "baş başa" futbol ve milli takım üzerine sohbet etmeleri ve tartışmalarıdır!. Gerçekten "milli takımın başarılı olmasını istiyorlarsa", bunu yapmalıdırlar!.. Milli Takım hocasının "kişiliği üzerine kurulu" acımasız yorumlar kimseye fayda getirmez, hele hele Türk Milli Takımı'na!.. Şunu da unutmayalım: FIFA, "Kasım ayı sonunda Dünya klasmanını açıkladı!." Türkiye 11 basamak yükselerek 23 üncü sıraya çıktı!.. Hem de 660 puanla!.. Dünya Futbolunu yöneten FIFA yalan söylemez!.. Bilmem ki, "karizma" kelimesi mi gerçekleri söyler, yoksa FIFA istatistikleri mi?. Bülent Yavuz ve torpil!.. Bir süre önce bir mektup almıştım!.. Bu mektupta yazan iddialar üzerine "Bülent Yavuz'a Uluçmarket'te bir mesaj yollayacaktım." Sonra dosyalarım arasında mektubu kaybettim ve "yazacağımı belirttiğim" yazı gecikti! Mektubu buldum ve şimdi yazıyorum: Bir genç hakem var. C klasmanına terfi ettikten sonra 2000-2001 sezonunda 16 maç yönetmiş; aralarında ikinci lig ve ikinci lig play of maçları da bulunuyor!. Gözlemcilerden aldığı notlar; üç tane 8, dokuz tane 9 ve 4 tane de 9.5!.. Ankara'da yapılan atletik testte "hakemlerin 2800 metreyi 12 dakikada, 2 adet 50 metre her biri 7.5 saniyede, 2 adet 200 metre her biri 32 saniyede koşmaları gerekirken", bu genç atlet testlerde "12 saniyede 3000 metre koşmuş, 50 metre derecesi 6 saniye, 100 metre 14 saniye ve 200 metre derecesi ise 25 saniye!.." Bölgesel olarak yapılan kural sınavında da 100 üzerinden 86 puan almış!.. Diyor ki; "Atletik test sınavında da, kural sınavında da benden çok geride kalanlara 2001-2002 sezonunda maçlar veriliyor, bana yok!.." "Sebebini" de yazmış; "Benim torpilim yok!.." Kural testinde "70 puan alanlar", atletik testte "çağdaş futbolun gereklerini yapacak kapasitenin çok altında kalanlar", gözlemcilerden "iyi notlar almayanlar" maç üstüne maç alırken, "bu genç hakeme maç verilmemesinin sebebi" eğer "torpilsizlik ise", vah Türk hakemliğine!. Genç hakem diyor ki; "Benim durumumda olan çok hakem var!.." Ve devam ediyor: "Öcal abiciğim, size yazmamın nedeni bana yapılan haksızlığın giderilmesi için sizden yardım istemek değildir. Mağduriyetimin düzeltilmesini isteseydim, önce Futbol Federasyonu'na itiraz eder, ardından da herkesin yaptığı gibi bir dayı bulurdum. Benim amacım, Türkiye'de benim durumumda olan yüzlerce hakemin içinde bulunduğu dramı ortaya koyacak bir TV programının gerçekleştirilmesi ve hakemliğin kanayan bu yarasını tedavi için nelerin yapılabileceğinin tartışılması." Genç hakem mi kim; Gaziantepli Murat Doğu!.. Hadi bakalım; hodri meydan!.. İşte, doğrusu bu!.. Eğer ortada bir aldatmaca yoksa... Eğer, gazetelerde okuduğum ve TV'lerde dinlediğim açıklamalar doğru ise... Alkışlıyorum!.. Trabzon'da "nihayet" aklı selim galip geldi ve "olması gereken" yapıldı!. Bir kulübün "onursal başkanı" olmak, kolay değildir; "Bu unvan insana çok önemli maddi ve manevi sorumluluklar yükler!.." Mehmet Ali Yılmaz, "etrafının da dolduruşuna gelerek", bu gerçeği unuttu!.. "Bir onursal başkana yakışmayacak" davranışların ve polemiklerin içine girdi!. Şimdi "doğruyu bulmuş" görünüyor ve "doğrunun gereklerini yerine getiriyor!.." Temenni edelim ki, devam etsin ve "Trabzonluları birbirine düşürerek kendilerine ikbal kapılarını açmak isteyen" bazı kişilerin tahriklerine kapılmasın!. Trabzon'da "birlik ve beraberlik içinde olmanın kapısı aralanmıştır!.." Bu kapıyı "ardına kadar açma görevi ve sorumluluğu" artık yönetim kurulunda ve özellikle başkan Özkan Sümer'in omuzlarındadır!. Yılmaz'ın hakkında söylediği ağır sözleri unutmalı ve "Trabzonspor Başkanı'na yakışacak" bir tavır alıp, sürdürmelidir!. "Karşılıklı anlayış ve uzlaşma" Trabzonspor'a çok şey kazandıracaktır!.. Çok uzun zamandan beri hasreti çekilen "lig şampiyonluğu", kazanç listesinin sadece bir satırıdır!. Bunu kimse unutmasın!. Ve kimse de pişmiş aşa su katmaya çalışmasın!.. Kafaya bakın!.. Roma, İstanbul'a "korka korka geliyor!.." Teknik Direktörü Capello, "taktiğini de, tertibini de beraberlik üzerine kurmuş!." Bunu da hem Roma'da, hem İstanbul'da gazetecilere açık açık söylüyor!.. İtalyan takımlarının İstanbul'daki kötü talihini, alacakları bir beraberlikle kırmak istediğini anlatıyor!.. Şampiyonlar Ligi'nde "öyle başa baş bir tablo var" ki, rakip sahalarda alınacak bir beraberlik "altın puan!.." Ve... Bakıyorsunuz, böyle bir takıma karşı, Galatasaray da, hem de kendi sahasında "beraberlik taktik ve tertibi ile çıkıyor!.." "Önce yenilmeyeyim, sonra bir gol atarsam, Allah kerim!.." Bu kafa, "şanslı olunan maçlarda", Galatasaray'a galibiyetler getirdi, turlar atlattı ama, "istatistiklerde" Galatasaray hep rakiplerinin çok altında kaldı, adeta "bir sıra takımı görüntüsü verdi!.." Top hakimiyetinden tutun da, rakip kaleye atılan şut sayısına, girilen gol pozisyonuna ve atılan gole kadar... "Bu zavallı tabloyu gözden kaçıranlar", tek farklı "şanslı galibiyetlerle gelen" puanlara destanlar yazdılar!.. Roma önünde, Mondragon hata yapmasa ve "o golü yemeseydi", gene destanlar yazılmaya devam edecekti!.. Lucescu, iyi adam, kültürlü adam, mütevazi adam.. Amma... "Bir büyük takımın teknik direktörü olduğunu" hâlâ anlamayacak kadar ve takımını "ona göre kurup, oynatmayacak kadar" ezik!.. İtalya'da "sekiz yıl düşmemeye oynayan ya da orta sıralarda gezinen takımlarda hocalık yapması", Milan'ları, Roma'ları, İnter'leri, Lazio'ları gözünde çok büyütmesine sebep oluyor!.. Galatasaray'ın "kendi sahasında", Roma önünde "topla oynama oranı", Lucescu'nun "taktiği konusunda" herkese iyi bir fikir verebilir!. Bugün, Anadolu takımları bile kendi sahalarında "Dünya takımı" Galatasaray'a karşı, Galatasaray'ın kendi sahasında Roma'ya karşı oynadığı futboldan "daha cesur oynuyor!.." Gerçek şu: Lucescu, Avrupa maçlarında Galatasaray'ı sahaya sürerken, "Galatasaray yerine, kendini düşünüyor!." Ve onun için, "taktiğini ve tertibini gol atmaktan çok yememek üzerine kuruyor!." "Farklı bir yenilginin Avrupa kariyerini zedeleyeceği" korkusu içinde!.. Olan da bu yüzden Galatasaray'a oluyor!.. Lucescu'ya biri öğretmeli ki: "İyi" bir koşu atı "kazanmak için koştuğundan" çok daha fazla, "diğer atları geçmesin" diye gemi çekilerek durdurulmak istenirse; yorulur!. Galatasaray'ın başına gelen de budur!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.