Hayâl görmeyelim!..

A -
A +

Elbette Galatasaray'ın da, Fenerbahçe'nin de, Beşiktaş'ın da, Trabzonspor'un da "hazırlık maçları" yaptığını biliyoruz!.. Yenecekler, yenilecekler, berabere kalacaklar!.. Hedef belli; "eksikleri, fazlaları görmek" ve bunlara göre "gereken tedbirleri alarak" resmi sezona "en hazırlıklı şekilde girmek!.." Ne var ki; "yöneticilerin de, futbol medyamızın da, olayı böyle görebildiklerinden" şüphem var!.. Yöneticilere uyarım; "eksikler açık açık görünüyor" ama tedbir yok!.. Futbol medyamıza sitemim; "abartma ve yıkama - yağlama yarışı", takımlara fayda değil, zarar getirir!.. Seyrettiğim hazırlık maçları açık açık bağırıyor: Trabzonspor'da defansta da, orta sahada da, ofansta da "eksik var"; tamamlanmalı!.. Beşiktaş'ın da durumu "Trabzonspor'a çok benziyor"; yöneticiler her gün "medyaya lâf üretiyor", iş üretemiyor!.. Fenerbahçe'de durum değişik; nüfus kağıdında "Türk" yazan gençler adeta ateş parçası... Bu yüzden "sadece" Ortega değil, Washington da problem olacak gibi!.. Defansta da "geçen yılın" eksikleri ve yanlışları ise sürüyor!.. Galatasaray'ın derdi açık; "golcüsü yoook!.." Serkan'ı "Lucescu bitirdi!.." Ümit, "Galatasaray'ın istediği golcü" değil; aslınca "golcü mü, değil mi"; o da belli değil!.. Arif "gol kralı" ama, "ne zaman, ne yapacağını" kendisinin bile bilmediği, bilemediği bir oyuncu!.. Pinto ve diğerleri...????.. Görünen o ki, Galatasaray'ın, bıraktım "leblebi gibi gol atanı", rakip kaleye "doğru dürüst ve isabetli şut atan" bir adamı, "birazcık" Baliç'i bir tarafa ayıralım; şimdilik yok!.. Ayrıca, Fatih Terim "ne kadar kalplere su serperse serpsin" Hasan ve Ergün'ün durumunun "sadece bu oyuncuları değil", bütün takımı huzursuz ettiği belli!.. "Zamana bırakılacak" yara, tedavi edilmez, kangren olur!.. Tıpkı Okan ve Emre "yaraları gibi!.." Bence, bu iki oyuncu da "Galatasaray'da misyonunu tamamladı" ve "başarıya doydu!.." "İyi bir teklif varsa", satılmalılar!.. "İyi bir teklif" diyoruz, ama nerede o teklif? Spor sayfalarındaki "palavralardan" öteye "ciddi" bir şey yok!.. Sevgili kardeşim Hıncal'a bir sorum var: Durup dinlenmeden, "Türk Milli Takımı'nı ve oyuncularını" övüyor ve "Dünyanın en iyileri" demeye getiriyor!.. İyi de, "dünyanın en iyilerini" koskoca dünya "neden" göremiyor? "En büyük" Hasan için "ciddi ciddi" bir teklif, mesela "15 milyon dolarlık bir teklif", Galatasaray Kulübü'nün önüne gelmiyor? İlhan için gelmiyor... Rüştü için gelmiyor... Fatih için gelmiyor... Ergün için gelmiyor... Yooo... Sakın ola ki, "seneye serbest kalacaklar ve bedavaya gidecekler, adamlar enayi mi, bu yıl büyük paralar ödesinler" demeye getirmeyelim!.. Zira, "seneye kim öle, kim kala" bu bir... İkincisi, onlar da pek iyi bilirler ki, "bu oyuncuların kulüpleri" her şeye rağmen "geçen yıllardaki aptallığı yapmayacaklar" ve oyuncularını "gelecek yıl gidecekleri ihtimalini bilerek" bağlayacaklar... Yani, "gelecek sezonda da, bugünkü durum gibi bir durum" ortaya çıkacak!.. Öyleyse?.. Elbette biliyoruz ki; "kuzguna yavrusu şahin görünür!.." Teşbihte hata olmaz!.. Yıllardır acı örneklerini yaşayıp görüyoruz; "kuzgun yavruları", Türkiye'de oluyor da, Avrupa'da bir türlü "şahin" olamıyor!.. Oral da, Ünlü de okusunlar!.. Yaptıklarının da, söylediklerinin de mantığı yok!.. Sen, Jardel'e 26 milyon dolar vereceksin!.. Sen, Ortega'ya "bir o kadar" para sayacaksın!.. Sen, doğru dürüst topa vuramayan futbolculara "milyonlarca dolar" ödeyeceksin!.. Sen, "yıllardır" onlarca hatta yüzlerce trilyonu aşan vergi borç ve faizlerini ödemeyeceksin!. Senin ödemediğin vergiler yüzünden, "Devlet, erken seçim için kaynak bulamayacak ve Yüksek Seçim Kurulu'na para veremeyecek"; Maliye Bakanı Sümer Oral "120 trilyon liralık bir ek bütçe şart" diyecek ve bu sözler de açık açık "şöyle ya da böyle mesela oto ya da emlak vergilerine bir ek yapalım da bu parayı bulalım" anlamına gelecek... Yani "erken seçim parası için gene vatandaşın cebine el atılacak"; olacak şey mi? İşte, sayın Maliye Bakanımız Sümer Oral'a önerim: Bıraktım ötekileri... Sadece Fenerbahçe - Galatasaray - Beşiktaş'ın bakanlığınıza olan ve nedense, "sümen altında tutulan" vergi borç ve faizlerini tahsil ederseniz; bir değil iki seçim bile yaptırırsınız! Ve de spordan sorumlu devlet bakanı sayın Fikret Ünlü'ye mesajım: Sakın ola ki, "devlete olan onlarca trilyon borçlarını ödemeyen" ama, elin "futbolculuğu ve faydası şüpheli adamlarına" onlarca milyon doları veren zihniyete boyun eğmeyiniz!. Utanmıyorlarsa, yüzleri kızarmıyorsa, bırakınız "kapatsınlar basketbol ve voleybol şubelerini!.." Spor tarihine "yaptıkları yüz karası olan başkanlar" olarak geçeceklerdir!. Soruyorum; "bakan olarak" kimin parasını, kime vereceksiniz? "Normal yoldan, normal ölçüde" desteği anlarım; ama kulüpler arasında bir ayırım yapmadan, Anayasa'nın "eşitlik ve adalet" ilkelerini zedelemeden!.. Ondan ötesi?.. Yani; üç büyük kulübün başkanlarının çektikleri rest? Nerede "bunların" büyüklükleri? "Devlete rest çekmekle" mi, büyüklüklerini test ediyorlar? Metin Toker!.. Türk basınından "bir dev daha gitti!.." "Türk medyasından" demiyorum; "Türk basınından" diyorum!.. Zira "sayıları giderek azalan" Toker gibiler, hiçbir zaman "medyanın bol yaldızlı ve cilalı ama içi boş yıldızları" olmadılar, "basının en büyükleri" olarak yaşadılar ve öyle de "birer birer aramızdan ayrılmaya devam ediyorlar!.." Ankara'da gazetecilik yapıp, hele hele Rüzgârlı Sokak'ta yaşayıp da, Metin Toker'den "feyiz ve ders almayan" gazeteci pek yoktur!.. Üstelik bizim kuşaktansanız ya da "bizden bir - iki kuşak sonrasına kadar olan gruba mensupsanız" Toker Usta'nın şöyle ya da böyle "rahle-i tedrisinden mutlaka geçmişsinizdir!.." Akis Dergisi "hepimiz için" adeta bir okuldu; o dergide çalışanı için de, okuyanı için de!.. Hey gidi hey!.. Rüzgârlı Sokak'ta, "Toker Han"ın bir katında onun dergisi çıkarken, bir başka katında da "kiracı olarak" bizler, "kendi gazetemizi" hazırlar, bodrum katındaki matbaada da basardık!.. Ankara'nın "buz gibi kış gün ve gecelerinde" Toker Han'ın bir türlü yanmayan kaloriferleri yüzünden "şöminede bobin koçanlarını yakarak ısınmaya çalıştığımızı ve paltolarla oturduğumuzu" hatırlıyorum.. Bu yüzden "ne espriler üretmiş", kendisini de bol bol güldürmüştük!. Eeee!.. Ne de olsa "İsmet Paşa'nın damadıydı" ve "bazı huylarının ona çekmesi" normal sayılmalıydı!. Zaten biz de "saymıştık", hoş saymasak ne olacaktı ki? Koca Toker, nur içinde yat!.. Seni unutmayacağız!. Ünlü'nün seçimi; Selçuk!.. Spordan sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü'ye geçen hafta bu sütunlarda bir açık mektup yazarak, "Türkiye, Formula 1'i alırsa, bu etabın yerinin Selçuk olması gerektiğini" ve bu gereğin de "sebeplerini" açık açık anlatmıştım. Sayın Ünlü de, açık mektubuma verdiği cevapta açık açık "Benim de görüşüm Formula 1 etabını Türkiye alırsa, bunun Selçuk'ta yapılmasıdır ama bu yarışı almak için önümüzde yapılacak daha çok iş var" dedi. Sayın bakana, İzmirliler, Egeliler, Selçuklular adına teşekkür ederim. Geçen hafta içinde "özel bazı görüşmeler yapmak üzere İzmir'e gelen" Ünlü'ye, ESİAD Başkanı Enis Özsaruhan tarafından da "Formula 1 ve Ege" konulu bir dosya verildi. Bu dosyada "Formula 1'in neden Selçuk'ta yapılması gerektiğine dair" çok teferruatlı bilgi ve belgeler bulunuyordu. Şifre meselesi!.. "Pamukbank olayı" yüzünden DigiTürk "maç naklen yayın haklarını ödeyemez duruma düşünce" formüller aranmaya başladı!.. Devreye TRT'nin girmesi gündeme geldi ve TRT de "Varım ama, maçları şifresiz yayınlarım" dedi!.. Devreye TRT'nin girmesi güzel bir adım! Ama "şifresiz" önerisi; işte orada biraz durmamız ve düşünmemiz gerek!.. Bir kulüpler, iki DigiTürk "bu teklifi kabul edemez!.." "Tribünlerdeki seyirciyi azaltacak" bir formül uygulamaya kondu mu, "ekran başına giden seyirciyi bir daha tribüne çekmek" çok zordur!. Bunlar Avrupa'da hep denendi; FIFA'da, UEFA'da istatistikleri var!.. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok!.. "Şifresiz" yerine "TRT maçları naklen verirken, DigiTürk dekoderlerinden yararlanabilir mi"; ona bakmak gerek!.. Bu "teknik mesele" çözülebilirse, hem kulüpler rahat bir nefes alır, hem de tribünlerde seyirci azalmaz!.. Biliyorum; çok okuyucum "şifreli olmalı" tavrıma kızacak; "sen kimden yanasın" diye soracak!.. Ben kulüplerden ve özellikle futboldan yanayım!.. Tribünler boşalmamalı!.. Madalya meselesi!.. Her şeyi abartıyoruz... Ve de "manevi değerleri" yerlere düşürmekte yarışıyoruz!.. Dünya üçüncüsü olan "Milli Takım'ın futbolcularına ve hocalarına" verilen "Devlet üstün hizmet madalyası" konusunda da, her şeyi yüzümüze gözümüze bulaştırdık!.. "Dünya Kupası finallerinde" hiç oynamayan oyunculara, "toplam 5-10 dakika oynayan" futbolculara da "bu madalyayı verdik!.." "Ama onlar daha önce katkıda bulunmuşlardı" gerekçesi hiç de geçerli değil; geçerli olsaydı, "finallerden önce, bu oyunculardan çok daha fazla katkıda bulunan ama finallere götürülmeyen" oyunculara da madalya verilmesi gerekmez miydi? Bu bir... İkincisi ve daha önemlisi; Futbol Federasyonu Başkanı'na ve üyelerine "madalya verilmesini istemek" elbette "üzerinde durulması" gereken bir olaydır ama, buna "oyuncuları da kullanarak" ulaşmaya kalkışmak neyin nesi oluyor? Futbolcular demişler ki; "Başkana ve yöneticilerimize verilmezse, biz de törene katılmaz, madalyaları almayız!.." Eğer "gerçekten böyle bir tavır ortaya koymuşlarsa", bakınız altını çiziyorum, "medyanın bir palavrası ile karşı karşıya değilsek", bu madalyalar futbolculara verilmemelidir!.. Hele hele, "bu çirkin görüntülerden ve ağız dalaşlarından sonra", federasyon başkan ve üyelerine hiç ama hiç verilmemelidir!. Ayrıca, herkese soruyorum ve cevabını da veriyorum: Federasyon başkanı ve üyeleri ne yapmışlardır; "görevlerini!.." Tıpkı, zaman zaman "büyük başarılara imza atan" diğer spor branşlarının federasyonları gibi!.. Bir federasyon başkanı ve üyesi için, "Türk Futbol Milli Takımı dünya üçüncüsü olduğunda federasyonun başkanı ve üyesi olarak" spor tarihine geçmek, "bu onura ulaşmak" en büyük ödül değil midir? "Ben kupa almam, madalya isterim" dayatmasına soyunmak, Ulusoy'a ve arkadaşlarına yakışıyor mu; oturup bir düşünsünler!.. Böyle dayatmalarla "kendilerine madalya verilse bile", o madalyaların "kıymet-i harbiyesi" ne olacak; onu da bir düşünsünler!.. "Kendilerine" de, "devlet üstün hizmet madalyası"na da yazık etmesinler!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.