Fatih Terim "nihayet konuştu"; aslında sözün bu sözün aslı "Fatih Terim mecbur bırakıldığı konuşmasını yaptı" olmalıydı!..
"Neden"; zira, spor medyası, kalemşorlar, "olmuş / olmamış özel olayların kulaklara, gazetelere, TV'lere yapılan servisleri", Galatasaray TV kullanılarak sürdürülen tek taraflı "tahrik edici" yayınlara, nihayet "bir ünlü Galatasaraylı ve TV'ci" üzerinden devam edilmesi, kısacası, Galatasaray Divan Kurulu üyesi ve "yaşayan en büyük Galatasaray değeri" olan bir anıt adama "kum torbası" muamelesi yapılmaya çalışılması, "bugüne kadarki sessizliğin bitmesini gerektiriyordu", Terim de onu yaptı!..
Terim, büyük bir olgunlukla "bir Galatasaraylı nasıl konuşmalı" örneği ile, "Galatasaray değerleri ile ilgili en ufak bir fikri olmadığını aylardır gösteren" ve "TV ekranlarının ve gazete manşetlerine abone olmanın büyüsü ile yoğrulmuş kendi değerleri için" bugüne kadar "her değeri yaralayan" bir Başkan ile arkadaşlarına ve de yandaşlarına!..
Birilerine hakkımı helâl etmiyorum" derken, herkes "o, birilerinin kimler", dahası, büyük bir çoğunluk Terim'in "çok haklı" olduğunu biliyordu!..
Ne var ki, bir başka acı gerçek daha vardı; "Helâli bilenler, böyle bir şey yapmazlardı!.."
Başkan Aysal, "Bu konu bizim için kapandı" dedi; anlaşılıyor ki, hâlâ "ne yaptığının farkında değil"; bu konu kapanmaz sayın başkan, burası Galatasaray, "Aysal Holding değil!.."
Galatasaraylılar, "hiçbir zaman yaptığınızı unutmayacaklar", zaman zaman ve "gerektiğinde" zat-âlinize hatırlatacaklar; meydandan "öyle "kolay kolay kaçmak yok; zira "meydana ilk çıkan ve meydan okuyan" sizdiniz!..
Sporda Godot'yu beklemek!..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sporculara "Biz, sizlerle gurur duyuyoruz. Yarınımız sizlerle ayakta olacak. Onun için size bu kadar önem veriyoruz" dedi.
"Sporculuktan gelen ve spora gerçekten önem ve imkân veren, ilgilenen bir Başbakan'ın bu sözleri, elbette sadece sporcuları değil, bütün bir ülkeyi mutlu ve memnun eder.
Çok zaman "genç" Spor Bakanı da "benzer" mesajlar veriyor!..
Peki, ama "altta" neler oluyor?..
Çok acı bir gerçek ki, Dünyada , "uzun bir zamandan beri", başarılar, "uluslararası başarılar" yerine, "şiddet / doping / şike / ayrımcılık olayları ile dolu bir ülke" olarak tanınmaya başladık.
Peki, "kabus gibi sporumuzun üzerine çöken" bu durumdan kurtulmak için "Ne yapıyoruz"; bol bol "cekli, caklı" lâf üretiyoruz, sonra unutuyoruz, "yeni bir bomba patlayınca", gene "cekli, caklı" açıklamalarla geçiştiriyor, ama "asıl atılacak adımları atmıyoruz", mesela, yıllardan beri "başarısız, hem de çok başarısız" federasyon başkanlarını "özerkler" bahanesiyle iş başında tutuyoruz!..
Böyle olunca da, güreş başta "milli sporlarımız" denilen branşlardan başlayıp, "uluslararası" en fazla rağbet gören, futboldan, atletizmden, basketbola kadar hangi branşa el atsanız, başarısızlık tablosu, şikelerle, dopinglerle, şiddet olaylarıyla, ırk ayrımcılıklarıyla gölgelenmiş olarak karşımıza çıkıyor ve de "Utanıp kendileri istifa edenler" hariç, "o federasyonların çoğu" hâlâ iş başındalar ve istedikleri gibi at oynatıyorlar; olur mu?..
Bir "mesela" daha; yıllardan beri, "Ne yapalım efendim, kulüp başkan ve yönetimlerinden de katkı bekliyoruz" denilerek, "doğru dürüst bir Kulüpler Yasası çıkması" bir türlü gerçekleştirilemiyor. Böyle bir kanunun, kendi sonlarını olacağını bilen" o kesimden "yardım ummanın", Samuel Beckett'in "Godot'yu Beklerken" kitabına "sportif" bir nazire yapmak olduğu görülemiyor; olur mu?..
Başbakan "sporumuzda yapılması gerekenleri söylüyor, gidilecek yolun rotasını çiziyor"; peki, bunların hayata geçirilmesi kimin görevi; bunun da Başbakan tarafından yapılması mı bekleniyor; böyle şey olur mu?..
Dört ihtimal var!..
Dostlarım, arkadaşlarım günlerdir bana da sorup duruyorlar; "Fenerbahçe Kongresi'nde ne olur?.."
İlk ikisi "normal sayılacak", son ikisi ise "normalde anormal sayılacak" ama 3 Kasım sürecinden beri "artık normal sayılmaya başlanan" dört ihtimal var:
1 - "Muhtemelen" Aziz Yıldırım gene kazanır!..
2 - "Muhtemelen" Mehmet Ali Aydınlar kazanır!..
3 - "Muhtemelen" çıkan kavgalar sebebiyle kongre yarım kalır!..
4 - "Muhtemelen "kötü şöhret sahibi olmak ve üyeliklerin dondurulması, sonrasında ertelenmesi" ile ilgili Mahkeme kararı yüzünden, "yeni bir mahkeme kararı ile" Kongre yapılmadan iptal edilir ya da Aziz Yıldırım ve onun gibi "Şike Davası'nda ceza almış" arkadaşlarının adaylıkları iptal edilir ve kongre salonuna alınmazlar!..
Fenerbahçe'yi Türkiye'de, Dünya'da "bugünkü durumuna düşürmüş" bir Başkan'ın "kendi içinde" bile "ne duruma düşürdüğünü" hâlâ anlamayanlara ithaf olunur!..
Magazin basınımızın "en gözde gece kahramanlarından biri olan" Fernandes, gazete haberleri doğruysa "mahkemelere düştü"; 3 yıl hapsi isteniyor!..
Bir "yemek / eğlence mekanında tanıştığı iki kadını evine götürüp, sonra tartışarak darp ettiği" öne sürülen ve "darp izlerine rastlandığı" yönünde rapor alındığı için hakim huzuruna çıkacağı belirtilen Portekizli futbolcuyu zor günler bekliyor!..
"Gençlere de kötü örnek olan" bu tip oyuncuların önemli örneklerinden olan ve "bu huyundan bir türlü vazgeçmeyen" bir tanesinin durumu ortada iken, Beşiktaş "özel hayatı ayyuka çıkmış ve bunun için Avrupa'da çok büyük futbolculuğuna rağmen dikiş tutturamayarak ülkesine dönmüş" bir ikincisini ve çok daha şöhretlisini "Brezilya'dan getirmeye çalışıyor"; eyvah ki, ne eyvah!..
Biz utanıyoruz, ya onlar?..
"Basketbol oynarsan", Barcelona'yı yener, CSKA'yı "86-60" ezersin; helâl olsun!..
"Sallabol oynarsan", Olimpiyakos'a yenilir, Malaga önünde "84-57" rezil olursun; ???!..
Malaga önünde görüldü ki, Ergin Ataman'ın "Sallabol kolaycılığı", Galatasaray'a "onca kaliteli oyuncusuna rağmen" basketbol oynamayı tamamen unutturmuş!..
Malaga önünde görüldü ki, mevsim başından beri hazırlık maçlarında ve antrenmanlarda "Galatasaray Basketbol Takımı, basketbol oynama yerine, Sallabol oynamaya şartlandırılmış!.."
TV başında, "Birinci / Üçüncü / Dördüncü periyotlarda" basketbol adına, Galatasaray adına utandım!..
Son periyotta "acz içinde, kendisini geçen rakibine tırnak atmaya kalkışan" Gordon'dan utandım!..
Bu "rezil görüntüye rağmen", maç yayını bitene kadar, "mazeret arayan, sakatlıklardan söz eden", maçı "iyi yöneten" hakemlere lâf sokuşturmaya çalışan, Galatasaray'ın "oynamadığı basketbolu doğru dürüst eleştiremeyen", Galatasaray'ın "oynadığı sallobolu" ve "bu facianın asıl sorumlusu olan kenardaki koçu" yok sayan maç anlatıcısından ve ona "basketbol oyunu adına ona hak ettiği teknik uyarıları yapamayan" yorumcudan utandım!..
Hele hele "o anlatıcı ve yorumcu" arkadaşlar; kuzum, sizler kameranın ve mikrofonun başına "Aman Ergin Hoca'yı kızdırmayalım, basketboldan bize ne" şartlanmışlığı ile mi oturuyorsunuz, gözünüzü bu kadar mı korkutmuş; TV başındaki yüz binlerce basketbol severe hiç mi saygınız yok?..