Yıllardır bir "Kulüpler Yasası" çıkaramayarak, "kulüpleri dünün, bugünün yöneticilerinin" yani "Benden sonra tufan" diyen yöneticilerin elinde bırakanlar, kulüplerimizin hâlâ "Dernekler ve Medeni Kanunlarda yazılı" ve "şekli" 15 - 20 madde ile yönetilmelerine göz yumarak, "dev bir dinozor hâline gelmiş gövdeyi, küçücük bir başın emrine vermeye" devam edenler, ettirenler kimler?..
E-bilet / kamera / güvenlik problemlerini yıllardır çözemeyen ve "türlü çeşitli bahaneler" ile erteleye erteleye bugünlere getirenler kimler?..
"Özel olarak çıkarılan" Spor Suçları Kanunu'nu "Bu kanun uygulanırsa kulüplere yönetici bulamayız" yaygaraları arasında "kuşa çeviren" ve de "kuşa çevrilmiş" kanunu bile uygulamayan, uygulatamayan kimler?..
Saha içlerini, saha dışlarını, kentlerin cadde ve sokaklarını "savaş alanına çevirenler" için, "caydırıcı kişisel ve kurumsal cezalar veremeyenler ve de verdirtmeyenler" kimler?..
İşte şimdi de, "Muslera vakit geçirdi de" diye başlayan cümleler!.. (Dünyanın en güçlü ve en büyük takımlarının oyuncuları bile, böyle kritik maçlarda, neler yapıyor TV'lerde seyrediyoruz. Beşiktaş - Galatasaray maçında her iki tarafın oyuncularından çoğu sanki hastanelere kaldırılacakmış gibi yerlerde kıvranıp, sonra alındıkları kenardan hemen maça girmek için keklik gibi tepinip durmadılar mı? Bu "bariz" hakem aldatma hareketlere karşı hakemler ne yaptılar, bugüne kadar?.. Bir hafta önce Antalyaspor kalecisi daha maçın başında başlayarak, maç sonuna kadar neler yaptı ve hakemler son dakikalara kadar seyretmedi mi?..)
Ya "Melo'nun yaptığı ahlâksızlık, terbiyesizlik" diye başlatılan kampanya? "Sanki kayarak o faul hareketini dünyada / Türkiye'de ilk defa Melo yaptı? (Mesela seyredin son iki milli maçımızı, "hangisinde olduğunu tam hatırlamıyorum", birinde, taç çizgisinde kaptanımız Arda'nın Melo'nunki gibi "kayarak tabanlama" hareketini yaptığını göreceksiniz, hakem "kırmızı kart gösterdi" mi; hayır!..)
Ama "şimdi", tam da "Vurun sabıkalıya" havası, vuruyoruz; kimse "Melo'yu delirtenin" kırmızı kart değil, "faul yaptığı Beşiktaş'lının sözleri olduğuna" bakmıyor, "centilmenlik gereği" Galatasaray'lılara atılması beklenen topun Beşiktaşlılar tarafından "hücum olarak" kullanılmasına bakmıyor!..
Dahası, Melo olayından "çok önce" Beşiktaş tribünlerindeki kavgalara bakmıyor, "polisin müdahale bile etmediğine" bakmıyor!..
Bitmedi; "sahaya girme olayının Melo'nun formasını göstermesinden önce" başladığına bakmıyor!..
Peki, Melo suçlu, Muslera suçlu,"onlara en ağır cezaları verelim", hatta "bir daha Türkiye'de futbol bile oynatmayalım" da, dış güvenlik ve iç stat kapılarının, turnikelerin kırılması da "neyin nesi" oluyor? "Onlar kırılırken", Muslera sahtekarlık, Melo gaddarlık mı yapıyordu?..
"Bir avuç kendini bilmez" ninnileri ile uyutulan spordaki şiddet, "cezaları azaltacak ve suçu halı altına süpürecek" uygulamalarla beslendi ve bugüne gelindi!..
"Şike ve teşvik" nasıl Fenerbahçe'nin başında patladı ise, şimdi köşeye sıkıştık; "şiddette" Beşiktaş aynı konuma düştü, düşürüldü!..
Bakın "provokasyon ihtimalinden", dahası "marjinal grupların Çarşı'yı içine düşürüldüğü plânlı / programlı bir tuzak" iddialarından daha söz etmedik, bir de "o iddialar"; doğru çıkarsa, vay hâlimize!.."
Bizler ise, suçu hâlâ "Muslera ile Melo'ya, hadi bir de hakemi ilave edelim, Fırat Aydınus'a yüklemeye çalışıyoruz!.."
Bir bakın bakalım, "29 Mayıs 1989'da Brüksel'deki Heysel faciasından sonra", İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ne yapmıştı ve "holiganizmin vatanı" İngiltere'de "seyirci" nasıl da "olması gereken şekle sokulmuştu?.." Türkiye'de ise, "kendimi bildim bileli", yukarıda yazdıklarım yapılıyor, sonra da "Olimpiyatı alamadık" diye ağlanıyor ve de "Avrupa Futbol Şampiyonası'nı alırız" diye ümitleniliyor!..
İşte gene "Yapılmalı, edilmeli" ve de "Yapılacak, edilecek" nutukları atılmaya başlandı, 3/5 gün sonra "her şey" unutulur, taaa ki "yeni bir olaya kadar"; hadi canım, siz de!..