Hesap ortada!..

A -
A +

Türk takımları hafta içinde Avrupa Kupaları'nda "altı maç yaptılar!.." Ve... İki galibiyet... İki mağlubiyet... İki de beraberlik aldılar!.. Atılan gol sayısı: On!.. Yenilen gol sayısı: On bir!.. Ülke ve takım puanlaması bakımından tablo: Altı maçın on sekiz puanından "sadece" 8'ini alabilmişiz!. Yani; "on kayıp puan var!." FIFA listelerinde "Dünya yedincisi ve Avrupa dördüncüsü" olarak görünen bir ülke için "olumsuz" bir hafta!.. Üstelik "kaybedilen" bu on puanın yedisi, "bir ya da iki farklı öne geçilen maçların ikinci yarılarındaki kötü futbol ve oyundan düşme" sebebiyle verilmiş!.. "Büyük paralarla kurulmuş" Fenerbahçe'nin ve Beşiktaş'ın "ilk yarıda oynadıkları futbolla, ikinci yarılarda oynadıkları futbol arasındaki fark" üzerinde uzun uzun durulacak ve düşünülecek bir durum!. Kimse kızmasın gücenmesin; Türk spor medyasında maçlar, takımlar ve oyuncular üzerine yapılan yorumların çoğu "fasa fiso!.." Ya "peşin takıntılar", sonuca göre adeta "hep beraber" ortalığa dökülüyor!.. Ya da "galip gelindi ya, bizim takımı ve bazı futbolcuları eleştirirsem moralleri bozulur, okuyucum da, dinleyicim de bana bozulur" havasında yazılar yazılıp, yorumlar yapılıyor!. "Kulüpçülük", futbol medyamıza damgasını vurmuş; TV'lerde koca koca adamlar, "Canım sen Beşiktaşlısın, Fenerbahçe'den sana ne? Bir Galatasaraylı'nın Fenerbahçe konularında konuşmaması lazım" gibi "abuk sabuk" lâflar ediyor ve sözüm ona "spor programı yöneticileri(!)" bu "garip ve çarpık" lâfları edenleri seyredip duruyor!.. Öyle olunca da, "birileri" çıkıp "Beşiktaş için sadece ben yazar, söylerim" havasına giriyor, "birileri" çıkıp "Galatasaray benden sorulur" gibilerden konuşup yazıyor, "birileri" çıkıp "Fenerbahçe'yi yönettiğini" zannediyor!.. Ne bu? Bizim anlı-şanlı "spor(!) basınımız!.." Orta yolu bulamayan, dengeyi sağlayamayan, "vur" deyince "öldüren" ve nihayet "alkış" gerektiğinde "dalkavukluğun doruklarında gezinen" bir futbol medyası!.. "Kulüp başkanlarınca" manşetler ısmarlanan, programlar yaptırılan, "konuşmacılar ve yazarlar tayin edilen" bir spor medyası!.. Eh!.. Medya "böyle olunca", kulüpler, takımlar, hocalar,futbolcular nasıl olacak? İşte "böyle" olacak!.. Zira, "özel hayatlarına dikkat etmeyen, aldıkları paranın hakkını vermeyen", sahada "ben istediğim gibi oynarım arkadaş" diyen, futbolun ve sporun disiplinine ihanet ederek "hocalarını bile takmayan" futbolcular "koruma altına alınıp", sonuna kadar "savunulduğu içindir" ki; "işte "bir maçın ilk yarısı ile ikinci yarısı arasında", böylesine "akla-kara arasındaki fark gibi" değişiklikler olabiliyor ve "Türk futbolu hüsrana uğruyor!." Ben "futboldan belki onlar kadar anlamam" ama; bir spor yazarı olarak önce "Perşembe gecesi Rüştü'nün yediği ve Ortega'nın kaçırdığı gollere bir bakınız arkadaşlar" demek hakkımı kullanırım!.. Sonra da, "futbol medyamızda bu iki oyuncu için yapılan övgülere bir bakınız" demek hakkımı!.. Sezar'ın hakkını Sezar'a vereceksen, ki "vermek görevimizdir", çıkıp Rüştü'ye diyeceksin ki; "Evet dört tane gol kurtardın ama yediğin 3 golün 2.5'unda hatalıydın ve hataların yüzünden Fenerbahçe iki gol daha yiyebilirdi!." Dönüp Ortega'ya, onu da ikaz edeceksin: "Sana, bütün bir maç 8-10 tane pas veresin diye 22 milyon dolar vermedim. Kaçırdığın o dört tane net gol fırsatını küçük çocuklar bile atardı. Ya maçların ikinci yarılarının daha ortasına gelmeden oyundan düşmen ve bitmen?.. Sen 60 dakikalık adamsan, biz de saha 22 milyon doların üçte ikisini verelim!.." Bunlar yapılmıyor; "öv öve bildiğin kadar!.." Suçlu da hazır: İşte Lorant... O olmazsa... Hakem!.. Bu kafa ile nereye gideriz; işte geldiğimiz yer!.. Ayıp edenler!.. Temenni ediyorum ki, seçimlerden sonra kurulacak olan yeni hükümetin "yeni spor bakanı", Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nü "tepeden tırnağa yeniden yapılandırsın!." Futbol Federasyonu'nundan da "idari gözetim yetkisini kullanarak" hesap sorsun!.. Ve de... İşe, "Aman ortalıkta görünmeyeyim, ben kimseye dokunmayayım, kimse de bana dokunmasın" havalarında olan "bir genel müdürden" başlasın!. Sonra da sıra "Ben ne yaparsam o doğrudur" havasından kurtulamayan Futbol Federasyonu Başkanı'na sıra gelsin!. Yazacak çok şey var ama, ben "devletin itibarı ile ilgili olan" son bir olaydan söz edeceğim!. Bu genel müdürün yönettiği teşkilat ile bu federasyon başkanının başında olduğu federasyon "hâlâ ve hâlâ" çağdaş ve uygar bir ülkede "olması gereken" diyalogu kuramamışlardır!. Futbol Federasyonu Ceza Kurulu'nun "hak mahrumiyeti" verdiği bir kişi, "kanunlar, yönetmelikler, tüzükler ile alay eder gibi", elini kolunu sallaya sallaya gelir, adı "Şeref" olan tribüne oturur!. Ne spor teşkilatının, ne bölge müdürlüğünün, ne federasyonun, ne bakanın, ne genel müdürün, ne bölge müdürünün, ne federasyon başkan ve üyelerinin kılı kıpırdar!. Ayıptır beyler!.. Bu kaçıncı olay? Ya yırtıp atın o yönetmelikleri, tüzükleri, talimatları ve kaldırın "ceza kurullarını!.." Ya da, "bütün bunları pas pas edenlere" fırsat vermeyin!.. Hadi diyelim ki; "koca koca kulüplerin yönetimleri", bu hareketlerin birer "bumerang gibi" önce futbolu, sonra kendi kulüplerini, sonra da spor sahalarındaki disiplini ve asıl önemlisi "devlet nizamını ve itibarını" vurduğunun farkında değiller ve "olamayacak kadar" da "dar görüşlüler!.." Amma... Devleti temsil edenler? Kaçıncı defa yazıp geliyoruz, onun için artık "sertleşmek" hakkımız: Utanın!.. Utanın da "gereğini yapın!.." Devletin koltukları o kadar ucuz değil!. "Dün de, bugün de" binlercesi olan, yarınlarda da olacak olan "bir yöneticiye bile" çıkıp da "ne yapıyorsun arkadaş" diyemeyecek kadar korkak ya da vurdumduymaz kişilerin "o koltuklarda oturmaya hakları yoktur!." En şaşırdığım olay da; "o ceza kurulunda üye olan değerli ve anlı-şanlı hukukçuların" bu çarpık durum karşısında "susup oturmaları!." Onlara da diyorum ki; "kurulun manevi şahsiyetini korumak, kararlarını savunmak, uygulanmamalarının hesabını sormak" kimin görevi? Yazık; hem de çok yazık!.. Lucescu'yu anlamak!.. Herkesin gözü Lorant'ta!.. Kimse dönüp "Lucescu'ya dikkatle ve hak ettiği özenle" bakmıyor!.. Üstelik, Lorant'ın "transfer listesini çöpe atan" Fenerbahçe yönetimine karşı, Lucescu'nun "listesini büyük ölçüde gerçekleştiren" bir Beşiktaş yönetimi var, ortada!.. "Lucescu disiplini", Sergen'i "Beşiktaş'ın temposuna uyduracağına", aksine "Beşiktaş'ı Sergen'in temposuna" uydurdu!.. Ve... "100. Kuruluş yılında şampiyonluk hedefleyen" koca Beşiktaş "yürüye yürüye futbol oynuyor!." Bir "ve" daha... Bu "ve" işin lâtifesi; "fazla koşan" İbrahim de bu takımda sırıtıyor!. Balık baştan kokar!.. Beşiktaş yazar-çizerleri, yorumcuları, Sinan Engin'in "Fatih Terim pozlarında" Beşiktaş'a zarar verdiğini bir türlü anlamak istemediler!. Beşiktaş yazar-çizerleri,yorumcuları, "medeni, iyi ve uysal bir insan olan" Lucescu'nun "Galatasaray'daki başarısını", Galatasaray'ı, Fatih Terim'in bıraktığı mirası ve takımda "oturan futbol anlayışını" bir yana bırakarak, tamamen "memur zihniyetli" Rumen Hoca'nın "kendisinde olmayan" birçok "hayali" meziyetine izafe ettiler!.. Hoca, Beşiktaş'a gelince de "hayal kurdular!.." Yavaş yavaş "takke düşüyor" ve kel görünüyor!.. Lucescu da "işin farkında" hedef saptırmaya çalışıyor; "hakemler" diyor da, başka bir şey demiyor!. Ona ve "büyük menajer" Sinan Engin'e sormak gerek; "Kolombiya Milli Takımı'nın üçüncü kalecisi" Galatasaray'da "büyük bir kaleci gibi" oynuyor da, "Kolombiya Milli Takımı'nın birinci kalecisi", neden büyük düşüş içinde, her maçta daha kötü oynuyor? Ve de Beşiktaşlı yazar-çizerlere,yorumculara da bir soru: "Bastonla gece kulüplerine gidecek kadar kendini kaybetmiş" yaşı olgun ama yüzü çocuk bir futbolcuyu korumak uğruna yaptığınız yanlışlar yüzünden, "Beşiktaş'ta kimleri gece kuşu haline getirdiğinizin" ve "takımı yürüye yürüye futbol oynamaya mahkum ettiğinizin" farkında mısınız? "Milli takım kampına karşı yaptığı saygısızlığı" bile, "Milli Takımın hocasını harcamak pahasına" savunmaya çalışanlar, aslında "bu kafadaki oyunculara", takımlarına ve kulüplerine "iyilik yapmıyorlar!." "Yaptıkları kötülük" ortada!.. Şimdi "korudukları bu futbolcuları" iş işten geçtikten sonra "yerden yere vuracaklarına", aynalara baksınlar; onları bu hale getiren sorumluların başında kimlerin geldiğini çok iyi göreceklerdir!. "Futbolcuyu kazanmak istiyorsan", yanlışlarını, hatalarını söyleyecek ve yazacaksın!. Onun "hata ve yanlışlarına" bahaneler bulmayacaksın!.. Yok hakemmiş, yok tahrikmiş, yok şuymuş, yok buymuş!.. Ne demek arkadaş? Her transferde ceplerine yüzlerce milyarı, her maçta onlarca milyarı indirecekler, sonra da "mesleklerinin geçerli her ilkesine ihanet edecekler"; yağma mı var? Bu ülkede, "onların bir büyük Avrupa maçında prim olarak aldıkları parayı" bir ömür boyu "çalıştıkları halde" alamayan milyonlarca insan var!.. "Kulüpçülük" iliklerine işlemiş bir "futbol medyası" ile karşı karşıyayız!.. Onun için, Fenerbahçe'ler, Beşiktaş'lar, değil "iki farkla", on farkla öne geçip de "maçı berabere bitirseler" şaşmamamız gerek!. Medyamızda "denge mi var" ki; futbolumuzda olsun? Oğuz bilmecesi!.. Ben "içine kapanık, az konuşan" insanlardan oldum olasıya korkmuşumdur!. "Bu tipleri" pek sevmem!.. Ama "olaya gazeteci olarak bakarsam", elbette ki yazılarımı "onları sevip sevmemek" yerine "yaptıklarını beğenip beğenmemek" üzerine kurarım!. Fenerbahçe'nin Ali Şen tarafından "kapı önüne bırakılan" o büyük ikilisinden Aykut'u sevmem, Oğuz'u "pek sevmemem" işte bundandır!. Aykut da "çok konuşkan" bir insan değildir ama, "gereğinde, gerektiği gibi ve kimseden korkmadan, doğru bildiklerini" söyler!.. Oğuz ise, tam bir "Sfenks'tir!." Kaç yıldır "hakkında neler yazılıp, söylendi"; o sanki Mars'ta yaşıyordu, ne yazılanları okudu, ne söylenenleri duydu!. Yazılan ve söylenenler karşısında "sabır taşı" olsa çatır çatır çatlardı; o sustu da sustu!. Nihayet, "Fenerbahçe'nin aziz başkanının" kendisine ve bir TV spor programının yöneticilerine verdiği talimatla, çıktı konuştu!. Elbette ki, bize de bir soru sorma hakkı doğdu: "Talimatla konuşan bir insan, acaba o konuşmada kendi düşüncelerini mi, yoksa kendisine 'konuş' talimatını veren kişinin mi düşüncelerini aksettirdi?" Oğuz, Mustafa Denizli "giderken" sustu, Lorant "gidecek hale gelene kadar" da sustu!. Dedim ya, "böyle insanlardan" hep çekinmişimdir!. "Tek başına ve tam yetki ile göreve getirilirse", Fenerbahçe'ye "faydalı olacağına" da inanmıyorum; inanamıyorum!. "İnsanların kişilikleri" susarak değil, "ortaya koydukları" tavırlarla belli olur!. Bilmem ki; Oğuz için "ne düşünmemiz" gerek?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.