Hocalar arasındaki fark!..

A -
A +

Elano, daha birkaç gün önce Brezilya Milli Takımı'nda Estonya'ya karşı "70 dakika oynamıştı", İstanbul'a döndüğünde herkes "Estonya Şampiyonu karşısında" Elano'nun Galatasaray formasıyla "ilk on birde sahaya çıkmasını" bekliyor ve istiyordu, ama. Aması; Teknik Direktör Rijkaard "Hayır" diyordu; "Elano daha hazır değil, Brezilya Milli Takımı'nda oynaması benim için fark etmez, ben onu antrenmanlarda görüyorum, ancak maçın bir bölümünde oynayabilir, öyle değerlendireceğiz!.." Ve dediğini de yaptı!.. Lugano, geçen sezon bittikten sonra "Fenerbahçe'nin dışında oynayacağı bir takım aramak için" adeta "dünya turuna çıktı", iki aya yakın orada burada dolaştı, "alacağını düşündüğü parayı alamadı" ve sonunda "Başkanı soyunma odasına iner ve her şeye karışır" dediği kulübüne geri döndü; mukaveleyi imzaladıktan ve "iki antrenmanı bile zar - zor yaptıktan sonra", bir de baktık ki, "sezon başından beri hazırlık antrenman ve maçlarının hepsinde sahada ve takımda olan" Önder yok, stoperde o var!.. Her görüşe saygım var; onun için soruyorum: Sizler, "Hedefe varmak için her şey mubahtır" diyen Makyavel'e hayran bir teknik direktörü mü, yoksa "Ne olursa ve kim olursa olsun ben ilkelerimden taviz vermem" diyen bir hocayı mı tercih edersiniz?.. Ve de "mevsim başından beri antrenmanlarda, maçlarda ter döken" ve "forma bekleyen" Fenerbahçeli futbolcuların, mesela Önder'in yerinde olsanız, "yedek kulübesinde otururken" ne düşünürdünüz?.. Yanlış hesap, nerden döner?.. Sevgili hocam Elman Toroğlu, sevgili kardeşim Hıncal Uluç'la atışmalarında "arada bir beni şahit göstererek savunma yapar" ve "Ben kazma değildim, iyi futbolcuydum, istersen sevgili ağabeyin Öcal Uluç'a sor" demeye getirir!.. Ben "kazma" tartışmasına girmem, ama sevgili Erman'a bir hatırlatma yapacağım ve de "Eğer o günleri aşağıda yazdığın gibi hatırlıyorsan, ne yazsan boş, sana kimse inanmaz!.." Son atışmada diyorsun ki; "Ben ikinci ligde gol krallığına giderken, sen de gazetecilikte emeklemeye başlamıştın. Yani ben golleri atarken, sen ortalarda henüz yoktun..." Bu satırları okuyunca "Acaba yanlış mı biliyorum" diye internete girdim, "Kim kimdir" e baktım, Vikpedi'de "Erman Toroğlu'nun 1950 yılında doğduğunu" buldum, kendi kendime "Evet doğru hatırlıyormuşum" dedim!.. Şimdi geliyorum sevgili Hıncal'a. 1956'nın son aylarında, hadi diyelim 1957'de gazeteciliğe rahmetli Cihad Baban'ın Yeni Gün Gazetesi'nde Mehmet Ali Kışlalı klânından bir mensubu olarak başladı ve "çok geçmeden" o yılın sonbaharında Yeni Gün Gazetesi'nin "spor şefi" oldu; sen o zaman kaç yaşında idin; 7 mi, 8 mi?... Söyle bana, sen futbolcuyken gazetecilikte Hıncal mı emekliyordu ve de "yoktu"; yoksa Hıncal gazeteciyken sen mi futbolculukta "önce yoktun", sonra emekliyordun?.. Sevgilerle yanaklarından öperim, hocam!.. Bu nasıl gazetecilik?.. Hürriyet Gazetesi'nin spor sayfasında (İnternet) "Yıldırım, G.Saraylı taraftarı kovdu" başlıklı bir haber: "Fenerbahçe'nin Sion'la yapacağı karşılaşma öncesinde mücadeleyi izlemeye gelen bir Galatasaray taraftarı, Aziz Yıldırım'ın yanına geldi. (İşte o an: Süleyman Arat'ın objektifinden). Fenerbahçe Başkanı'ndan imza isteyen gurbetçi, Aziz Yıldırım'ın tepkisiyle karşılaştı ve imza alamadan Yıldırım'ın yanından ayrıldı." Hımmm; "Aziz Yıldırım gibi, Türkiye'de fair play gösterileri yapan ve de alkışlanan bir başkan", gurbette, "kendisinden imza isteyen bir genci, sırtında hangi kulübün forması olursa olsun, kovmamalıydı, ayıp etmiş" diye düşünüyorsunuz, haberi okuyunca. Amma velâkin, "İşte o an: Süleyman Arat'ın objektifinden" uyarısını tıklayıp, karşınıza çıkan 4 fotoğrafı inceleyince, "kazın ayağının öyle olmadığını" anlıyor ve "Başkan'ın günahını aldığınızı" açıkça görüyorsunuz!.. Zira "Galatasaray forması giymiş gencin"yanında bir de sarı - lâcivert formayı giymiş biri var ama o kişi kesilerek resimden çıkarılmış, ne var ki kolunun ve formasının küçük bir bölümü görülüyor!.. Yani; "İmza vermem, git başımdan" jesti sadece "Galatasaraylıya değil, Fenerbahçeliye de yapılmış"; yani ortada "Galatasaraylıyı kovma yok"; sadece "Benim derdim maçla, imza ile uğraşacak hâlim yok" diyor Aziz Başkan, o hareketiyle!.. Şimdi söyleyin bakalım, "ayıp eden" Aziz Başkan olmadığına göre, "acaba kim?.." Temiz olsun, temiz kalsın!.. Bolt, 200 metrede de "inanılmaz" bir dünya rekoru kırdı; herkes de birbirine soruyor; "100 metrede 9.50'nin, 200 metrede 19.10'un altına da inecek mi?.." "Sakatlık olmazsa" ineceği de ortada!.. Amma, "şimdi yazacağım konuda" güvenilir ve uzman olan bir "değerli" meslektaşım dedi ki; "Yeni bir Marion Jones olayı yaşarsak şaşmayalım; bu işe 'şimdilik' bulunamayan bir doping maddesi bulaşmış olabilir!.." Ve de ekledi; "Yıllar sonra bir yerlerden belge ve deliller, hatta şahitler çıkabilir ve de itiraflar başlayabilir; heyecanlanalım, keyiflenelim, alkışlayalım ama bekleyelim!.. DNA yapan bilim, dopinglerin kimyasal zincirinde değişiklikler yaparak, kanda ve idrarda gizlenmelerini de sağlayabilir!.." "Olmaz" olmaz; ama "spor adına" ne olur; işte "bu" olmasın ve Bolt da, rekorları da temiz kalsın!.. Ne marka ama!.. Trabzonspor, Sivasspor'u Sivas'ta yenince, hemen hemen hepimiz "Ooo, bu Trabzonspor bu sezon büyük işler yapacak" demiştik ve de "Sivasspor'un ne hâlde olduğunu" hiç düşünmemiştik!.. Çok değil bir - iki haftada ve 3 maçta "Sivasspor'un ne olduğu" ortaya çıktı ve Trabzonspor'un da öyle "ahım şahım bir takım olmadığı" anlaşılıverdi!.. "Aculluk" yüzünden fena hâlde yanıldığımız ortadaydı; her zamanki gibi!.. Biraz "sakin ve soğukkanlı düşününce" gerçekler ortaya çıkıyor: Trabzonspor'un ve Sivasspor'un Toulouse ve Shakthar Donetsk önünde "oynayan bütün oyuncularını" göz önüne alalım; hangisi için "İşte bu futbolcu, Fenerbahçe'nin Sion kadrosunda ya da Galatasaray'ın Levadia Tallinn kadrosunda şu oyuncunun yerinde ilk on birde oynar" diyebiliriz; var mı "öyle" oyuncu; evet, "bir tane bile" var mı?.. İşte "marka değeri yükseliyor" diye övündüğümüz Türk Futbolu'nun durumu bu!.. Geçen yıl "şampiyonluğu kıl payı kaçıran" Trabzonspor ve Sivasspor "böyle" ise gerisini hesap edin siz!.. "Ne" markası ve nasıl "bir" marka, sevgili Mahmut Özgener başkanım; söyler misiniz bana?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.